- 230 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Katreden Deryaya Doğru Bir Seyahat
Önce son kutsal kitapla başladım hayatın gizemlerinin peşine düşmeye. ‘ikra (oku)’ dedi bana. Ben de okumaya başladım. ‘yaratan Rabbîn adıyla oku’
‘Bismillahirrahmanirrahim.’
Hayat yolunda adım adım ilerlerken yaşamın cilveli sıkıntıları çoğu zaman insanı kemale erme konusunda geriletir. Hayat kemale ermekle yaşanılır. Aksi takdirde insanın insani sıfatlarından soyutlanması gerekmektedir. Kemale ermenin yolları çeşitlidir.
‘ey dost, bilgiliye yaklaşmaya çalış,
mutluluk yolu bilgi ile bulunur.
bilgi edin, mutluluk yolunu bul’ diyen Atabet’ül Hakayık kitabıyla bilginin peşine düştüm.
Zerreden yıldızlara, arzdan semaya, sudan toprağa, ateşten havaya, küçükten büyüğe, ayan olandan sır olana kadar an be an akıl süngeri bilgilerle süslenmeye başladı. Ama süslenmekle kalmamalıdır.
‘kul Hoca Ahmet, öğüt verici olsan, kendine ol,
aşık olsan, candan geçip bir kerecik öl’ diyen Divan-ı Hikmet’ten dersimi alıp önce nefsime aldım nasihatleri. Ama nefsimin çok zoruna gitti bir başkasından nasihat almak. Anlatmaya çalıştım dilim ve yüreğim elverdikçe. Baktım ki nefsim sözden anlamıyor, inada inat ben nefsimden ayrıldım. Ayrılık acısı hep çok zor gelir insana ama benim ayrılığım bana sağlık ve huzur vermeye başladı. Tam böyle yaşamaya alışmışken benim bıraktığım nefsim beni bırakmamaya başladı. Baktım ki nefsim el-Rûmi’nın diliyle;
‘senin ayrılığın beni öldürdü. Öldüm,
bunu herkes bilir ki aşk ateşi gizli olmaz,
cana düşünce yanar.’ demeye başladı. Oysa onsuz hayata bakışım pek güzeldi. Her şeyde bir hikmet vardı. Ve verilen her nimet için bir şükür vardı. Ve yaratılan her şeyde Yaratıcının mükemmel sanatını görebiliyordum. Kulaklarım hakikati duyabiliyor, dilim gül dağıtıyordu.
Aldım sözü;
‘ol dosttan yana uçtum,
aşk divanına düştüm,
divanım yağma olsun’ dedim Yunus Emre’nin mısralarıyla. Çok sonra fark ettim ki bilgiden aşka geçtiğimi. Aslında bilgi ile aşk bir ipin iki ucu değil miydi? Bilgiye ulaşan yalnızca aşık olanlar olduğu gibi aşık olanlarda yalnızca bilgili kişilerdir. Demek ki daldan dala uçup saf zihinleri bulandırmamış belki kitapların deryasına dalmanın vermiş olduğu sarhoşluk nedeniyle ne dediğimi bilmiyor olabilirim.
Hem aşk meyhanesinde içilen şarap değil midir? Aşk şarabını içen sarhoş olmazsa ya neden aşk davasında hak talep edilir ki.
‘aşk derdinden memnunum.
ey doktor bana ilaç bulmaktan vazgeç.
derman bulma,
zira beni öldürecek olan zehir o dermandadır.’ diyen Fuzuli ile derdime derman aramadım. Çünkü biliyordum, dermanım derdimin içinde saklı. Bana kalan ise arayıp bulmaktı. Aradım... Aradım. Aradım... Ben aradıkça kayboluyordum. Oysa kendimi bulmak için arıyordum. Ya Rab ne zor bir hal.
Bu arayışta özü bulmak, öze varmak ve kim olduğunu bilmek gerekir. Ben bu arayışlar içinde kendimden geçmişken Şeyh Sadi Şîrazi:
“Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe” (Bir kandamlasından var olduk, yüz binlerce endişe içindeyiz.) diyerek bana varlığın ana kaynağını ve varoluş hikmetinin sırrını söyleyiverdi.
Bir ara deryadan karaya çıktım, baktım ki günahlar içinde çırpınıyormuşum, ey vah dedim, yıllardır hürriyet diye içinde sevinç çığlıkları attığım derya, deryaydı ama günah deryasıydı. İmdadıma Süleyman Çelebi’nin Vesiletün Necat (mevlid) kitabı yetişti.
‘bir kez Allah dese aşk ile lisan,
dökülür cümle günah misl-i hazan.’
Bir değil bin kere Ya Allah.
Derin bir nefes aldım. Öyle bir nefes aldım ki kendi nefesimde boğulmamak için dua etmeye başladım. Bu hal üzere daldım yeni bir deryaya. İnci avcısı olmaya karar verdim. Hacı Bayram Veli;
’bilmek istersen seni,
can içre ara canı,
geç canından bul anı,
sen seni bil, sen seni’ diye hitap eden sözüyle tokat yedim. Büyük oynuyordum. Ama haddimi bilmiyordum. Sonra Pir Sultan;
‘dünya benim diye göğsünü germe,
dünya sana bana kalmaz ne fayda.’ diyerek bana haddimi bildirdi.
Kendimi uzaklarda arıyordum. Hem kendim ile beraber gerçeği de uzaklarda arıyordum. Kendi içimdeki canı unutmuştum.
‘yiğidin başına bir hal gelince
onu yad ellere açıcı olma’ diyen Karacaoğlan diliyle dosta haber saldım.
‘söndürme öz elinle yandırdığım çerağı’ diyen Fuzuli misali dosta sitem ettim sonra. Çünkü dost, benden habersiz yad ellere uçurmuş sırlarımı. Tutuşturduğum çerağ sönmeye yüz tuttu.
Yıllarca içimde biriktirdiğim öfke ile derdimi anlatacak ve dertlerimi anlayacak birini bulmak için yoldan yola atıldım. Gâh ince bir dal gibi kırıldım, gah düşmemek için dala sımsıkı sarılan yaprak gibi direndim. Çığlık çığlığa yaşıyordum.
‘Kes bi dada me nepirsit, gilleh û dadî çi kit
Te nebit dadiresek beyhude firyadî çi kit’
(Kimse çığlığımızın nedenini sormadı, şikâyet ve adalet arayışımız ne yapsın
Eğer adalet dağıtan biri yoksa feryatlarımız ne yapsın) diyen Melayê Cizîrî gibi derdimizi anlayacak birini arayıp durduk. Ama hiç kimse halimizi sormayınca, şikâyetlerimizi dinlemeyince, attığımız onca çığlık içimizde kök saldı.
Bu deryada öyle bir aşka tutuldum ki dil aciz düştü anlatmaya. Kime sorduysam diller lal. Baki;
‘aşk derdini başkalarından sormayın,
bu derdi çekmeyen ne bilsin,
onu yine ağlayıp inleyen aşığa sorun o anlatsın.’ deyince anlamaya başlıyordum hayatı. Aşk meyhanesinde şarap içenlerle beraber içmeye başladım. Bu deryada kimler yoktu ki; Yunus, el-Rumi, Attar, Mansur, Pir Sultan, Cizirî, Fuzuli, Xanî, Firdevsi, İbn Sina, Feqî, Hafız, Bateyî, İbn Arabi, Şîrazi... Ben onların kadehlerinde kalan birkaç damlayı yudumlayabildim. Ne haddime ki onların daldığı deryaya dalmak. Ben boğulmaktan korktuğum kadar onların daldığı deryayı kirletmekten de korkuyordum. Bunun için onların daldığı deryaların kıyılarında kulaç atıyordum. Ama sanki en derindeki incileri topluyor gibiydim. Bu şarap, ateş misali yaktı yandırdı beni.
‘aşık isen aşk odına (ateşine) durma yan’ diyen Vesiletün Necat kitabının nasihatıyla yandım. Öyle bir hal aldım ki;
‘saçma ey göz eşkden (gözyaşından) gönlümdeki odlara su,
kim bu denlü tutuşan odlara kılmaz çare su.’ diyen Fuzuli’nin yanışıyla yandım. Yandım ve yine yandım. O yanışla hamlıktan kurtulup ilim irfan dergâhında piştim. Sözün özü kısalığındadır. Ve el-Rumi çağlar ötesinden bana seslendi:
‘Hamdın, piştin, yandın.’
Kaynak ve Okuma Listesi
1- Kur’an-ı Kerim 2- Atabet’ül Hakayık, Edip Ahmed Yükneki 3- Divan-ı Hikmet, Ahmed Yesevî
4- Mesnevi, Mevlana Celaleddin El Rûmî 5- Divan, Yunus Emre 6- Divan, Fuzuli
7- Vesiletün Necat, Süleyman Çelebi 8- İlahi, Hacı Bayram Veli 9- Divan, Pir Sultan Abdal
10- Karacaoğlan Şiirleri, Karacaoğlan 11- Divan, Baki 12- Diwan, Melayê Cizîrî 13- Divan, Şeyh Sadi Şirazi
Nisan 2022
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.