- 376 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
EDEBİYATIN BÜYÜK YALNIZLIĞI...
Üstünkörü bir renk olmayı diledim ve olmazın oluru hayaller kurdum safkan yalnızlığımda safiyet yüklü ruhumla sökemediğim mıhlandığım zincirleri çivileri.
Paspaldı hayat.
Pandispanya kıvamında hüzün.
Bense dirlik ve dinginlik uğruna vazgeçişlerimle ünlendiğim ve ünlediğim yalnızlığım.
Önce bir noktaya büründüm sonrası virgül ve daha sonrası Allah kerim…
Okuduğum kadar mutlu bahtiyar bir yalnızlığı giyindim bir ömür daha doğrusu yaşım kırka erdiğinde nutku tutuldu okuduğum kitapların ve anlamaz gözlerle fırlattım her birini hava sahanlığına.
Bir düş idim öncesinde ve sayısız gülücük fink atarken aheste aheste.
Sahiden de mutluymuşum öncemde:
Sadece okuduğum sadece okunmayı bilmeden okuduklarıma riayet ve sirayet eden afaki duygularım bense…
Bilip bilmeden yaşayan bir ölüyü saklamışım içimde.
Şen sesim.
Evim.
Neşem.
Ucuz ama paha biçilmez servetim ve tek güncem iken umut limanına henüz demir atmadığım.
Annemin kirpiklerine yağan yağmur olmayı henüz anlamadığım:
Aslında anne olmanın lüksünü yaşamadığım önceki hayatım:
Sevgim engin ve pervasızca âşık olabildiğim bir o kadar aşka hükmettiğim.
Ve siz, bayım…
Henüz tanışıklığım yok iken sizinle…
Ve siz, değerli muallim ben her ne kadar bir muallime olsam da içinizdeki gizi fark edemediğim kadar farkındalık sunmamışken bana Tanrı.
Ve edimlerim.
Çabam.
Çelimsiz bedenim.
Cılız bacaklarım.
Piyanomun fil tuşlarında gezinirken ince parmaklarım.
Dolma sarmadığım.
Parmaklarımın dolma büyüklüğünde olmadığı.
Hayallerimin sırdaş ikliminde…
Nazenin hanemde.
Narin yüreğim ise buz tutmamışken henüz.
Ve ben sadece otuzlu yaşlarımın başında inzivaya çekilip dünyanın kütüphanesini bir okuyucu olarak ağırladığım iç sesimin duyulmayan tizi ve tınısı ve tanısı olmayan hastalıkların rüştünü ispatladığım.
Kaynakçamsa sevmediğim mesleğimin üstüne inşa ettiğim yeni mesleklerim olduğu kadar eğitimini aldığım birkaç branşı dünya bildiğim; amfilerde sektiğim; hızlıca inip çıktığım merdivenler tozu dumana kattığım üniversite yıllığımda bir resmim bile yok iken yokluğun ne olduğunu bana henüz sunmamışken Tanrı.
Cebimdeki param.
Sorumluluklarımın sınırlı olduğu ve de:
Annemi bol bol üzdüğüm.
Bol bol yediğim sevdiğim yemekler.
Bol bol aç kaldığım bollaşsın siye kıyafetlerim sporun da tozunu attığım.
Hegemonyası sözcüklerin ve her biri nasıl da diri:
Yabancı dilimin imkânlarının sınırlarını ihlal etmediğim henüz ve yaptığım çevirilerle hayatımı idame ettirdiğim sanattan bihaber ve edebiyatı okuduklarımla sınırlı tuttuğum ve yazma lüksüme uzak şiirlere uzak bir minvalde ilk şiir kitabım iken Orhan Veli bir de paraya sıkışıp utanmadan şiir kitabımı ve nicesini sahafa tereddütsüz sattığım.
Bir kıyım imiş meğer sözcüklerim henüz kıyametin alameti olmadığı.
Sıra dışı kimliğime eşlik etmezken edebiyat ve matematiğin öncü gücünde sayılarla restleştiğim finansal tablolarla eşleştiğim.
Kolluk kuvvetim yok iken henüz.
Kollamazken arkamı.
Kodlamazken iç sesimi.
Avurdu çökmüş gecelerde bol bol film izlediğim asla ayracı olmadığım bir yolculuğun çok uzağında.
Tebeşir tozu yutmanın verdiği şevk ile aşkın da kazanımı iken öğretmenlik mesleğinde tutunmaktan ziyade öğrencilerimle kurduğum muazzam iletişimin her şeyden öte olduğu gerçeği ile paranın pul olduğu henüz dara düşmediğim.
Kaynakçam mademki sevgi ve işte şiarım Edebiyat.
Bir gecenin hükmü verilmişken kalemin elime geçtiği aslında ruhumun kaleme geçtiği ve bir ömür beni kaile almayan kim varsa sıra sıra dizelerimle ve hikâyelerimle yaptığım yeni başlangıç:
Kırklı yaşların keyfini yazarak sürdüğüm.
Bir o kadar hayatın engebelerini yazarak aştığım.
Yalnızlığın tokadını yemiş olsam da rütbem artık tekil kimliğimde saklı iken ve yalnızlığın duvarlarını kale bildiğim kalem denen mefhumla seviştiğim ilk gecenin ertesi tüm benliğimi yine kalemim ele geçirmişken…
O halde selam olsun üstada tam da dediğinin üzerine atmışken ruhumun temelini tedirginliğimden sıyrılıp tevazu yüklü gönlümün bahçesinde de cirit attığım kadar yalnızlık beni terk etmemek adına yapışmışken yakama…
‘’Zaman değil bir sonsuz hüzün…
Yazarken ve yaşarken…
… bir çınlama, bir an, beşinci mevsim, on üçüncü ay, sekizinci gün…’’
YORUMLAR
İnsanın yalnız ekmeğe değil, şerefe de ihtiyacı vardır. LACARDAiRE
YAŞAM...
CİDDİ MANADA YANLI BİR SÖZCÜK
VE KALEM...
YARALI VE KANLI BİR SUNUM:
Kah okuduklarımız kah yazdıklarımız...
İnsanların kolayca ahkam kestiği bir kere bile dönüp kendilerine en başta içlerindekine bakmazken bol keseden yağmalanan ruhlar.
Kayda değer ne kaldı sahi geride?
Umut
Sevginin yerlerde süründüğü
En başta iman gücü samimi bir inanç
Sevgiyle örtülü ruhlarımız bazen bir kaza geçirip kendimizi suçladığımız.