- 207 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Faşizm Kreşlerde Başlıyor
Toplumun sosyolojik gelişme süreçí içinde sermayenin palazlanmasıyla ve sömürüye dönüşmesi denkleminde endüstrileşmenin yarattığı açık ve kapalı ekonomik metotları kullanarak zorbalığın toplumun tüm hücrelerine işleyerek hüküm sürmesine meydan vermektir.
Faşizme karşı örgütsüzlük, faşizmin korkutarak zorbalıkla ve kolluk kuvvetlerinin desteğiyle saldırganlaşan sivil olan gerici örgütlenmenin dinle bütünleşmesi de bu sürece dahildir. Bu tür faşizmlerde toplumu ve devleti aşağıdan yukarıya doğru içine alan, klasik rejimlerden ayıran en büyük özelliğidir. Bu süreç 1990’li yıllardan sonra klasik askeri darbe niteliğini sürece uygun olarak terk ederek ekonomik krizler yaratarak gelen diktatörlerden farklı olarak, süreç içinde kendine has özellikler edinerek devlete ve topluma egemen olarak yerleşen ve kökenini halkın en yoksul ve fakir kesimlerine kadar indirgeyen genel bir durumun normalliği sürecidir. Bu süreci, yani rejimi faşist olarak tanımlamak ve toplumun bedeniyle bütünleştirme sürecine götürmek sermayeyle devletin ortak bir şekilde yönlendirme, idare etme, propagandasını yapma, dini cemiyetlerde toplu cahilleştirme sürecini kontrol altına alma ve bunları sisteme zararsız hale getirerek etnik gruplara karşı kullanma, sinmeyen muhalifleri tehdit etme, tehdit yetersiz kalırsa onları fiziki olarak yok etme, gelişecek muhalif güçleri bölücü, terörist, devlet düşmanı olarak lanse etme, televizyon, radyo, sosyal medya da her gün resmi ideolojinin bayraktarlığını yapma, din elden gidiyor yaygarası koparma, dış güçler ve odaklar ülkemizi bölmek istiyor propagandasını yapma, algı operasyonları, gazetelerde asparagos haberler yayma, sürekli milliyetçilik propagandasiyle yoksulları kontrol altında tutma gibi daha yüzlerce yapay gündemler üreterek toplumu uyutma sürecinin işlediği döneme faşizm denir.
Devlet denen sömürücü ve hakim sınıf faşizmi endüstrileşme süreciyle birlikte daha başka boyutlara taşıyarak halkı eğitmek adına ve kendinin istekleri dahilinde kuşaklar yetiştirme isteğini kreşlerde başlatarak bir "üst kimlik" yaratma düşüncesini de başlatmıştır. Bu "üst kimlik" genellikle askeri bir sistemle ve militarist bir şekilde ki ve gizli kapılar arakasında devletin vurucu gücü olan gizli servisleri tarafından idare edilen dönemdir. Bu servisler yirmidört saat devletin başındadır ve toplumu hangi algı operasyonlarıyla, hangi sivil kurumlarla idare edeceğini sermayenin istekleri doğrultusunda yönelndireceğinin hesabını yapar. Her şey burada organize edilir, hangi muhalif grup, hangi kişi, hangi parti başkanı veya ileri gelenleri yok edilecek, hepsi buralarda karara bağlanır ve uygulanır. Yani bir rejimi ya da idare şeklini faşist olarak betimlemek, yarattığı tehdidi, onun yakın ve vahim niteliğini, zorbalığını, despotluğunu, saptamak için bütün kurumları ve septomlarıyla ortaya çıkmasını beklemek gerektiğine işaret etmek yerinde bir tespit olacaktır. Faşizmin ideolojisi, kitle tipi, parti, hareket, devlet biçimi gibi bir bütünü kapsayan diyalektik süreç olarak ele almak gerektiği kesinlik kazanmış bir durumdur. Yani faşizm devletin kendine özgü, bir toplumun kulanabileceği bütün kültürel özelliklerini gericiklikle bir potada eritme ve bundan elde ettiği özellikleri ilerici olan her sürece karşı kullanma dinamiğidir.
Bu yaklaşım 2010’dan bu yana dünya genelinde gelişen politik konjuktüre baktığımızda göreceggimiz siyasal tabloların da toplumda taban kazanan gerici ve faşist bir sürece doğru ilerlediğini görmek, sadece seçim sonuçlarından değil, ortaya çıkan ırkçılıkta ve buna özgü gerici milliyetçi akımlarda tespit etmek gözle görülür bir şekilde açıklık kazanmıştır. Bu rejim günümüz Türkiye’sinde AKP faşizmiyle devletin zaten faşist olan kurumlarını Nazi Rejiminde gördüğümüz zorbalıkları anlamak bakımından da elimize önemli bir kanıt olarak kavramsallaşan dönemin başladığını açıkça göstermektedir. Çünkü, bir süreç olarak faşizm; ortaya çıktığı ülkelerin tarihinin, kültürünün, dininin, etnik yapısının, ekonomik gelişkinlik düzeyinin, aydınlanma ve demokratik birikimin özelliklerini kapsayan süreçle atbaşı giden bir güzergah olarak görmek gibi özellikler taşıyacaktır. Bu anlamda her ülkede ortak özellikleri, çizgileri ve paralellikleri olduğu gibi, belki onlardan daha çok farklı biçimler ve özellikler sergileyeceğini bilmek gerekecektir.
Günümüz dünyasında bu özellikler, Türkiye, Azerbeycan, Arjantin, Brezilya, Amerika, Macaristan, İtalya ve 2014 yılından beri iktidarda olan ve Nerandra Modi tarafından idare edilen Hindistan bu sosyal ve kültürel dokulara kadar inen tipik yeni faşist özellikler sergiylen partilerin devlete hakim olmasıyla boyut değiştirmiştir maalesef. Bu ülkeler çok farklı etnik, sosyal, kültürel, dinsel, ekonomik askeri ve eğitimsel özelliklere ve geleneklere sahip olmalarına rağmen; ırkçı, milliyetçi, yabancı düşmanı, dinci, tüm toplumsal ve politik değerlerin bir Ortaçağlaşma sürecine doğru hızla gerilediğini, patriarsal ve eril bir döneme girildiğini, kadın düşmanlığının toplumda normalleştirildiğinin, sermayenin çıkarlarının en üst seviyede yasalarla korunduğunu, toplumsal statülerini kaybeden kesimlere dayanaklarını kaybetmelerine rağmen ona dayanarak sürdürdüklerini bu yeni tip faşizmde görmek genel bir dünya özelliği olmuştur. Belki büyük bir iddia olacak ama, bu durumu ben tırnak içinde "faşizmin normalleşmesi" gibi absürd bir durum olarak tanımlama curretine giriyorum.
Tabii ki, bu sürece gelmek için faşizm, yani faşist partiler sadece kendilerini kolluk kuvvetlerinin arkasına sığınarak yapmıyorlar, bu sürece girmek için onlarda belli aşamalardan sonra bu döneme giriyorlar. Nasıl mı? Bu durumu iki aşamada gözlemlemek mümkündür: Bunlardan birincisi, bir partinin Nazi Rejimi’nde olduğu gibi devleti ele geçirene kadar atacağı adımlar, yapacağı itifaklar, yer yer verilen ideolojik tavizler, arpalıklar, yaratılan demokratikleşme ve açılma modelleri ( Tayyip Erdoğan’ın Berfin Ananın ayağına giderek elini öpmesi gibi şovlar), dinci ve milliyetçi arzuların ve taleplerin çok kültürlülük ve özgürlük kavramlarının sürekli gündemde tutularak yapılan algı operasyonlarının yapılması, bu kavramların içine saklanarak sunulması, sözde bir "normalleşme" sürecine girilmesi gibi söylemlerin sürekli gündemde tutulmasıyla çoğunluğun desteğini sağlama söylemleri olarak özetlenebilir şu süreç. İkinci süreç ise; kapitalist devletin sözde parlementer demokratik sistemine itiraz ve devletin güçler ayrılığı prensibinin hızlı, etkin ve verimli yönetiminin önünde bir engel teşkil ettiğine ilişkin tezin sürekli gündemde tutularak işlenmesi, iktidarın tek elde bütünleşmesinin önünün açılmasıdır.
Bu sürece eşlik eden daha başka etkenlerde vardır bu yukarıda ele alınan süreçlerdan başka: Bir devletin güvenlik ve yargı bürokrasisinin içi oyularak adım adım ele geçirme, yeniden yapılandırma, kültürel kurumları ve eğitimi yeniden dizayn etme ve kendi ideolojisine göre şekillendirme, muhalif örgütleri ve partileri düşman ilan etme, şeytanlaştırma, ötekileştirme, bizden olmayan herkes bölücüdür yaygaralarıyla milliyetçiliği ve ırkçılığı kışkırtma gibi taktiklerin bir startejiye dönüştürülerek zorbalıklara toplumsal taban hazrlama gibi süreçlerin hepsi yeni feasizmin özelliklerinden sadece birkaçıdır.
Yeni faşizm yada faşistleşme sürecinin ilk denemesi ne sadece Türkiye değildir, ama Türkiye de artık AKP’yle özdeşleşmiş açık faşist ve dikta dönemine giren bir dönem 2015 planlı darbesinden sonra tamamen boyut değiştirerek azgınlaşan bir sürece girmiştir. Bu dönemden sonra faşizm Türkiye’de kendine has özgünlükleriyle birlikte, tarihsel koşullar ve kültürel dokunun belirleyici etkisiyle birlikte siyasal İslamcı bir faşizm türüne bürünerek sahnelerde oynamaktadır. Bu süreci siyaset bilimcileri İslamo faşizm olarak tanımlamaktadırlar.
Faşizme karşı tek bir yol vardır o da sosyalizm. Sosyalizm olmadan ve gelmeden gericilik topluma sürekli olarak hakim olacak ve bunun tarvmasını tüm topluma yayarak her dönemde sermayeyle bütünleşerek iktidarda kalmak için her yolu "mübah" olarak görecek ve görmeye devam edecektir. Ona karşı en etkin silah ise tüm muhalif örgütlerin, kurumların, laiklerin, demokratların, soyalistlerin, etnik grupların birleşerek, kısacası sistemden nemalanmayan herkesin ortak bir paydada birleşerek kollektif bir bilinçle ona demir bir yumrukla vurarak darmadağın etmesinden başka hiç bir yol yoktur. Biz, mitoz gibi bölünmeye devam edersek payımıza ölmekten başka bir şey düşmeyecektir. Birlikten güç doğar. Aydınlık yarınlar ve güzel günler hepimizin olsun. Dünya imtiyazlılar sınıfından kurtulduğu gün, güneş tüm insanlığın üzerine doğacaktır. Faşizm, kreşlerde başlayan ve oradan dünyaya yayılan kangren bir hastalık türüdür.
Faşist olmayan ve faşitlerin kalmadığı, dinlerin insanlık tarihinden silindiği ve silineceği günler adına her iyi yüreğe benden saygılar ve sevgiler.
Sosyolog Hasan Hüseyin Arslan, 22.10.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.