Daha mı İyiydi
Şikayet etmeyi bırakamıyorum. Neden bir insan durmadan şikayet eder. Kes sesini bakayım, iç sesin ön görülemez kelimeleri, cümleleri. İnsan, rüyasında bile yazı mı yazar ya hu. Geçenlerde bir yazı yazmıştım rüyamda, sabah kalktım hemen oturdum sandalyeye, aldım kalemi elime, yani klavyenin başına geçtim, rüyamda yazdıklarımın girişini kaydettim. Şimdi ise o yazıyı bile hatırlayamıyorum, iki üç paragraf kaydetmiştim, kaydederken ise yorulmuştum, devamını getirememiştim ve öylece bıraktım. Bu yazı da kendiliğinden yazılıyor sanki. Lakin, az önce işlemek istediğim konu bunlar değildi. Neyse diyelim..
Hiç at arabası döneminde, atların döneminde, şehirlerde şimdiki gibi sokak lambalarının olmadığı, kırsalın ise gece kapkaranlık olduğu, sadece bulut yoksa; yıldızların ve ayın aydınlığında kaldığı zamanlarda yaşamak ister miydim?
At arabasının sürücü, ki o zaman sürücü kelimesi yokmuştur daha değil mi, kelimeler de yaşayıp ölen bir şey, canlı gibi, bir şey derler ya hani dil için, kelime için vb vs. Neyse, at arabasındasınız, elinizde kayışlar, dizgin mi deniyordu onlara, yanınızda arkadaşınız veya eşiniz, deh deh diye atları kırbaçlayıp mahmuzlayıp asfalt olmayan yolda ilerliyorsunuz, tümseklerin, çukurların üzerinden ve bedeniniz durmaz hareket halinde, iç organlarınız sarsılıyor, kollarınız devamlı hareket halinde. Yani bedeniniz bir şekilde uyum sağlıyor.
Sonra bir yerden bir yere ulaşmak için de eşek, deve ve at kullanıyorsunuz hatta öküz arabası, şimdi ise sarsıntısı az olan arabalar, bedeni hareketlerinizi minimum düzeyde kullanıyorsunuz. Minimum kelimesi de yokmuştur o zamanlar yani bizim kültürümüzde değil mi? Günümüzde mecburen obezite olmak zorunda çoğu şehir hayatında. Galiba, tığ gibi olan insanlar da var ama yani fakat lakin; çoğunluk obezite. Hatta obez kelimesi de yokmuştur o zamanlar. Şişkoluk yani şişmanlık, etine buduna dolgun olmak derlermiştir herhalde obeziteye de.
Peki o dönemlerde veya zamanlarda yaşasaydım nelerden şikayet ederdim ki? Şimdilerde nelerden şikayet ediyorum mesela. Gazete yok, tv yok, radyo yok, yani cep telefonu ve bilgisayar ise hiç yok yani. Veya apartmanlar yok, asfaltlar yok, su tesisatları, elektirik tesisatları yok, beton da yok... Sigaranın daha icat edilmediği zamanlar yani, yani; spor takımlarının da olmadığı zamanlar, Ekseriyetle; tabiatla iç içe olunduğu zamanlar. Doğaya, vahşi hayata, ağaçlara başka bir gözle baktığınız ve yargıladığınız veya anladığınız dönemlerde yaşasaydık, nelerden şikayet ederdik sizce? Isınmanın genelde odunla yapıldığı zamanlar, kömürün bile daha piyasada veya tezgah veya dükkanlarda olmadığı satılmadığı dönemler yani. Fotoğraf desen onlar da yok. Matbaanın olmadığı zamanlar, kitapların nadir ve çok çok belirli yerlerde olduğu dönemler.
O zamanlar da insanlar bir şekilde yaşıyordu değil mi? Bir şekilde eğitiliyordu, öğretiliyordu, çalışılıyordu, hayat mücadelesi veriyordu bir şekilde. O zamanlarda da insanlar sürü halinde yaşıyordu ekseriyetle. Şimdi de, genelde herkes üç aşağı beş yukarı insan olunca, üç aşağı beş yukarı da aynı şeyleri istiyor, aynı şeylerden şikayet ediyormuştur galiba.
Mesela 950 yılında olsak mesela, nelerden şikayet ederdik, arazi kavgasının içinde mi, koyun keçi peşinde mi, yoksa taş mekteplerde çoğunlukla atalar kültüne veya yayılmaya başlayan dinlerin yolunda, tapınakların kontrolünde; yargıladığı, ayıpladığı veya takdir ettiği zamanlarında veya gök ve yer tanrılarının muhasebesinde, geniş aile içinde, üç hatta dört neslin bir arada olduğu günümüze göre epey kalabalık ailelerin olduğu zamanlarda. Çatalın belki kullanılmadığı kaşığın ise tahta olduğu zamanlarda. Silahların icat edilmediği, sadece kılıç ve bıçakların ve mızrakların, kalkanların zamanında. Aşkın veya sevgili işlerinin pek olmadığı, büyüklerin önderliğinde evlenildiği zamanlarda, çeşme başı muhabbetlerinde, günümüzde unutulmuş bir çok oyunun toprak üstünde sopalarla oynandığı zamanlarda. Neden şikayet ederdi insanlar.
Her çağın kendi içinde şikayet edileceği bir şeyler bulunur olmalı. A kıtasında bir savaş olsa haberinizin bile olmayacağı zamanlarda. Diğer bir kıtada tsunami olsa duymadan görmeden bir ömür sürdüğünüz zamanlarda nelerden şikayet ederdiniz mesela?
Kadınların çok çok nadir söz sahibi olduğu zamanlarda.
Yani mani fani vb vs o zamanların hayallerinde neler yoktu? Neler vardı? Spor ayakkabının olmadığı zamanlar. Eşofmanın giyilmediği dönemler. Banyolarda sıcak suyun olmadığı zamanlar. Yemeklerin odun ateşinde pişirildiği, yemeklerin genelde yerde yenildiği zamanlarda.
Biraz daha geriye gidelim 12 bin yıl öncesinde yaşasaydınız mesela, nelerden şikayet edebilirdik, şimdi nelerden şikayet ediyoruz?
Mısır piramitleri daha inşaa edilmemiş, şehirlerin çevresi taş duvarla çevrilmemiş, denizciliğin ya hiç olmadığı ya da çok mu çok nadir olduğu bir dünyada. Göbekli Tepenin yeni yeni yapılmaya başladığı zamanlarda. Öyle ya, insanız ve ağaç kovuğunda yetişmedik , neler anlatılırdı o zamanlar. Adem Havva hikayesinin bile dilde olmadığı zamanlarda. Tapmanın günümüzde olmadığı gibi olduğu zamanlarda yaşasaydık nelerden şikayet ederdik?
Tamam, geçmişten geleceğe geçelim şimdi de? 5 bin yıl sonraki dünyayı düşünün ve o zaman nelerden şikayet edebilirdik mesela?
Kendi kendinizi yıpratmayın arkadaşlar. Bu dünya hiç anlatıldığı gibi değil mesela. Birine bir şey anlatmaya çalışmayın mesela. O kadar çok ki gereksiz münakaşalar, tartışmalar günümüzde. Mesela neyi kime nasıl kanıtlamaya çalışıyorsunuz mesela? Makinelerle konuşmadığınız zamanlarda, yazmadığınız zamanlarda, veya yazıya ve konuşmaya gerek kalmayacağı zamanlarda yine de şikayet edecek neler olabilirdi mesela. Otların daha çok olduğu zamanlarda, hayvanların daha görünür olduğu zamanlarda veya hayvanları görmeyeceğiniz veya otlara basmayacağınız zamanlarda nelerden şikayet edecektiniz mesela.
Çağ döngüsünün içindeyiz günümüzde, çağa karşı savaşmayın arkadaşlar, çağa karşı kendinizi yıpratmayın arkadaşlar. 70 kuşak önceki atanızın umurunda bile olmayacağı veya haberi bile olmayacağı şeyler için üzmeyin kendinizi, germeyin zihninizi olmaz mı? Delirdik mi nedir? Ya da koptuk mu gerçeklikten artık. Ne bileyim ya hu?
Yazı başlığı ile yazı içeriği pek oturmadı galiba. Dedim ya, sahipsiz bir şekilde akıp gidiyor sanki kelimeler. Ne bileyim ben ya hu. Üzmeyin kendinizi, sallayın gitsin. Cennet ve cehennem kelimelerinin bile kullanılmadığı zamanlardan, kelimelere hiç ihtiyaç kalmayacağı zamanlara kadar sallayın gitsin kendinizi. Sallanan da sadece düşünceler galiba.
...Y...’den
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.