- 289 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAMUDUYLA GÖTÜRECEKSİN, NASIL HAYIR YAPILIRMIŞ DİYE FİYAKA ATACAKSIN!
“Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” Bakara:254
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde, insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” Bakara:264
Ey iman edenler!
Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, rızıklardan harcayamıyorsanız, o gün geldiğinde bunu filanlara, diğerini açlara, geride kalanları Allah yolunda ilim tahsil edenlere ve cihada gidenlere dağıtın diye yakınmanın bir anlamı olmayacaktır. Çünkü onlar artık senin kontrolünde olmayacaktır…
Size rızık olarak verdiklerimizden, arta kalan posalarınızdan değil, depolarda çürümeye yüz tutmuş elbiselerinizden değil, kurtlanmış cevizlerinizden değil, bitlenmiş buğdaylarınızdan değil, yemeklerinizden arta kalan ve dökülmeye yüz tutanlardan değil, size rızık olarak verdiklerimizden eş zamanlı olarak Allah yolunda harcayın… Kokuşturduklarınız ve atmak zorunda bıraktıklarınızı canınızdan bir parça gidiyormuşçasına dağıtmanız sadece kendinizi kandırmaktan öteye gitmez bilesiniz…
Eğer bunları kendi küçük beyinlerinize göre yorumlar ve kendinize bir çıkış yolu aramaya kalkarsanız biliniz ki, “inkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir…” Tevile, nefse uygun hale getirmeye, tahribata uygun bir kafa ve cin çarpmışa dönmüş bir beyin ve kömür karasına dönmüş bir kalp ile bunları anlamamız imkânsızdır…
Şunu bilmek gerekir ki, kana kana içenler ve tıka basa yemeye alışmış olanlar, o günün geleceğini hesaba katmadıkları için, merhameti bol olan rabbimiz, Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, diye hitap ederek yine de bizleri uyarmaya çalışmaktadır… Be hey zavallı varlık, sana Allah tarafından bolca verilen rızıkları, neden onun yolunda harcamaktan kaçınarak kendine ebedi bir yaşamı zehir edersin…
Bu hakikatlere gözlerimizi kapayarak, olacakları ve başımıza gelecekleri yok sayarak yaşamanın, bizi kurtarmayacağını anlamak zorundayız. İnsan neden inkâr eder, kendisini rahatsız eden etkenlerin verdiği acı ve ıstırapların etkisinden kurtulmak için, onları bir türlü kabullenmek istemez ve böylece rahat yaşadığını zanneder. Oysa bilmez ki bu şekilde yaşamak onu gafletin zirvesine taşır…
Be hey ahmak! Bilmez misin ki, inkâr etmenin bedelini ödeyecek olan, birinci derecedeki mazlum senin nefsindir. Bu durumda hem kendi nefsine zulmeden azgın bir zalim olursun; ayrıca sana bol bol tarafından rızık veren Allah’ın buyruğuna asi davrandığın ve ihanet etiğin için de toplumsal ifsada öncülük eden büyük zalim olup çıkarsın…
Bu zalimliklerin seni ebedi kılacağını sanıyorsan kendini avutmaktasın… İşte o avunma sendromunu yaşamayasın diye bugün rahman benim dilimle seni uyarmaktadır. Bilmem ki, bunu ben neden yapmaktayım, hakikaten ben de bilmiyorum neden yaptığımı, ancak içimdeki acı ve gözlerimdeki buğulu yaşlar beni alıp götürüyor işte hepsi o kadar… Şuna inandım ki, demek ki benim kurtuluşum, bunu kendi nefsime ve başka nefislere hatırlatmaktan geçiyormuş… Sahip olan senin kurtuluşun da bunlara dikkat edip, “Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara:254) buyruğuna candan sarılmaktan geçiyormuş…
Kana kana içenler ve tepe tepe midelerini doldurup, dünyaya çaktığı kazıkların sayısını unutanlar ve her kümesin başına da bir tilkiyi mali müşavir olarak atayanlar, şunu iyi bilsinler ki, verirken burunlarını kıvırarak, yüzlerini ekşiterek ve verdiği insanlara hava atarak vermek, sadece kendi sonunun bulgularını ortaya koymak olur… Bu özellikleri bünyesinde taşıyarak, etrafa havalar basarak, rüzgârın durdurmak da zorlandığı yaratıklar hiçbir zaman için Allah yolunda harcama şerefine nail olamazlar…
Allah yolunda gönülden harcamak bir nasip işidir, o ödül herkese verilmez. Allah için harcamak bir ödüldür bunu bilelim… O ancak ve ancak sıdık olan Ebubekir (ra)’a gibi gönülden Rahman’a bağlananların ikramiyesidir… Sen kendini ne sanırsın be gafil, oturmuşuz bir kenara, bir garibana verdiğimiz ya da zoraki ayıp olmasın anlayışından dolayı verilenleri sabahlara kadar anlatır, onlarla kendimizi avuturken, bir de Allah yolunda harcadığımız gafletinden de kurtulmazken, seçilmiş kullardan olduğuna mı inanırsın…
Sen, kana kana içerken, bir yudum su bulamayanlara ne verdin?
Tıka basa işkembeni doldururken, hangi depoda çöplüğe gidecek malların kalmıştı da birden aklına geldi, bunları bir fakire verin edasıyla, dağları sen yaratmışçasına yerinden yelkinip kalktın?
Be ahmak sen kendini ne sanırsın, bir de etrafa defolu bir dinin yayılmasında torbanın ağzını açmayı da ihmal etmezsin. Arkadaşlar! Müslümanlar zor durumda onlara yardım etmezsek onlar acınacak durumdalar diye onlara acıdığını ve merhamet gözyaşları döktüğünü sanırsın, sen timsahın önde gidenisin, bunu anlamadığın sürece yok olmaya mahkûmsun… Onların sahibi Allah, senin sahibin kim bir bakar mısın?
Çalıştırdıkların, malın, sahip oldukların olmazsa, sen bir hiçsin, kendini markanla, kana kana içtiğin sularınla, bir gece de bir eğlence yerinde harcadığın paranın miktarıyla tanımlamıyor musun? O zaman soruyorum sana peki sen nasıl olurda bir kişinin sahibi Allah olduğu halde, onu yapayalnız adlandırıp kendinin bir sahibi olduğunu sanırsın?
Be hey avanak, sen dünyadan başka bir hakikatin olduğunun daha farkında değilsin, ahiret var, Allah var diye bir çağrı duyduğunda; alışkanlıkların sana kafa sallatarak amenna cümlesini papağan gibi tekrarlatır, ama sen hala en seçkin bir varlıksın…
Be hey zavallı, şu perişan halinle bir de kalkıp insanları demode olmuş içi boş defolu din anlayışınla kandırdığın yetmiyormuş gibi, bir de Allah’ı kandıracağını sanıyorsun öylemi…
Sen önünde gördüklerine iman etmişsin, o da çağdaş dünyanın pozitivizm dinidir. Oysa ardındaki büyük bir güne iman etmediğinden burada hesabı şaşırmış bir halde yaşayıp gidiyorsun, kendine göre cennetler dağıtıyorsun, çıkarlarını okşamayan cümleleri küfür olarak adlandırıyor, Kuran’ı hatırlatanları zındıklıkla itham ediyorsun… Ben de sormadan edemiyorum işte, bu kadar doğruysan bu yersiz korku ve endişelerinin kaynağı ne, sen bir anlam verebiliyor musun?
Yoksa bu dünyada sahip oldukların, senin doğru ve mükemmel bir insan olmanın kıstası olduğunu bize anlatmaya kalkıyorsun da biz bu ahmak halimizle senin durumunu anlamakta basiret yoksunu olduğumuzdan mı acaba, neden anlamaya yanaşmıyoruz? (!)
Sen hamutuyla götüreceksin, insanların mallarını haksız yollarla elde edeceksin, arada bir de görsünler bakalım nasıl hayır yapılırmış diye, fiyakanı atarak gerile gerile insanlar arasında gezerek, evladım herkese verdiniz değil mi, diyerek yüksek sesle adres göstermede kendini alenen deklare edeceksin, hala en düzgün adam sen olacaksın… Öyle mi?
Be hey ahmak, ben seni Yerlerin ve göklerin tek ilahı, mülkün tek sahibi, hesap gününün tek sahibi, şah damarımdan bana daha yakın ve zalimleri perçemlerinden yakalayıp cehenneme atacak olan Rahman, Habir, Aziz, Hâkim, Cebbar olan Allah’ıma şikâyet ettim… Söyler misin bana kimin dilekçesi gerçek sahibine ulaşır…
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” Bakara:264
Bu fermandan sonra söylenecek söz bulamıyorum ve kesiyorum, sözlerin en güzeli Allah’ın sözüdür…
Rabbim biz ahmak kullarını uyandır ve zalimlerin ortaya koyduğu yaşamı hayat diye yaşatma, bizleri ve isteklerimizi katındaki değerlerinle daim eyle, verirken cimrilik ettirme, harcarken israf ettirme…
Rabbim sen haddi aşanları şımaranları ve yalan söyleyenleri hidayete erdirmezsin, bizleri o zümreden eyleme…
Hem amuduyla götüreceksin hem de gönül kırarak vereceksin, haydi bakalım…” Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” Bakara:264
SOSYOLOG-EROL KEKEÇ
30 Temmuz 2013, 21:03
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.