ESKİ YILLARA ÖZLEM
ESKİ YILLARA ÖZLEM
Önceki yazımda yazmıştım. Aile büyüklerim 1570’li yıllarda orta Asya’dan Alaçatı’ya göç etmişler. O gün bu gündür, doğma büyüme Alaçatılıyım. Alaçatı beni yoğuran, hayatımı biçimlendiren bir kasaba. Hayatımı bütün gezip gördüğüm bir yarımadaya yayabilirim. Çocukluk yıllarımda tanıdığım ve benim içime işleyen Alaçatı bugünkü arasında çok büyük farklılıklar var.
Kendi açımdan o geniş kırları, ovaları, rüyalı sessizliği, temiz sokakları, kasabanın kendisine yetebilen meyve ağaçları, güler yüzleri, sevgi, dostluk alışverişleri kaybetmek üzereyiz.
O zamanlar bu kadar büyümemiş olan ve nüfusu böylesine yoğun ve taşkın olmayan Alaçatı’nın gezmediğim köşe bucak sokakları kalmazdı. 1980 yılından sonra Alaçatı değirmen dağındaki aile çay bahçesi, Tokoğlu Mahallesi’ndeki Alaçatı’nın sembolü olan değirmenlerin etrafında kurulan çay bahçesi, Nevzat Pancar ağabeyin çalıştırdığı mekâna, aileler gider çaylarını içip karşılıklı sohbetler edilirdi. Tatil günlerinde aileler Ilıca - Alaçatı arasındaki çamlık yolda mis gibi çam ve reçine kokusunu soluyarak gezintileri unutamıyoruz. Değirmen dağındaki aile çay bahçesinde çaylarımızı içerken Ağrilia körfezinin doğal halini izlerdik.
Alaçatı Çark Plajı’nda doğanın ve denizin kıyılara attığı kum tepeleri, Alaçatılı gençlerin denizin kıyısındaki saatlerce voleybol, futbol oynadığı, yorulduktan sonra geniş sofralarda yemeklerin yendiği ama yediklerinden kalan bir tane bile çöpü deniz kıyısında bırakmayan bir kültürlerimiz vardı. Deniz kıyısında karpuz keser, karpuz kabuğunu deniz kıyısında bırakmazdık. Annelerimiz karpuz kesip dilimler, elimize verirdi. “Karpuzunuzu yedikten sonra karpuz kabuklarını yere atmayın karşıdaki keletire atın” derlerdi.
Sonra büyüklerimiz onları küçük küçük doğrayıp kepekle paçal yapar hayvanlarımıza verirlerdi. Hayvanlarımızın da karınları doyardı.
1976 yılında rahmetli belediye başkanı Abdurrahman Keskin ağabey Çark plajına ahşaptan çok güzel bir çay bahçesi yaptırmıştı. Ön tarafına beşe on ağaçlarından pergola yaptırıp, üstünü hasırla kaplatmıştı. Vatandaşlar gölgesinde denize karşı buz gibi biraları, çaylarını içerdi. Çark Denizi’nin suyu poyraz havalarda çok soğuk olur, sıcak havalarda Çark Denizi’nin soğuk sularında serinlerdik.
Canımızın sıkıldığı zamanlar Hacımemiş Mahallesi’ndeki pehlivanın kahvesine gider orada oturan arkadaşlarımız veya büyüklerimizle beraber çay içer, çok uzun sohbetler ederdik. Mahalle sakinleri “Siz misafir geldiniz. Size çay parasını verdirmeyiz” diyerek bizim çay paramızı ödesinler diye kavga ederlerdi.
Cuma günleri Ovacık köyünden gelenler, Cuma pazarında satmaları için eşeklerine yükledikleri kavun karpuz ne varsa dükkânın önünde durup keletirlerden birer tane hediye verirlerdi.
Köylerden gelen dostlarımız Cuma namazından çıktıktan sonra dükkânımıza uğrar biz de onlara çay veya kahve ikram ederdik. Mallarını sattıktan sonra tekrar köylerine dönerlerdi.
Mustafa kemal Atatürk; “Köylü milletin efendisidir” sözünü boşuna söylememiş. Köylü dostların çok bilgili ve çok güzel muhabbetleri vardı. Saatlerce onları dinlemekten sıkılmazdık. Hep memleket meselelerini anlatırlardı bizlere.
O yıllarda geceleri, gündüzleri ise sessizlik hâkimdi. En huzurlu uykumuzu uyurduk Alaçatı’da.
Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarında yürürken sabır emek ve özün ürünü olan taş evlerin, farklı mimarilerin kapıları, pencerelerin ile cumbalı evleri, renk renk begonvilleri ve sardunyaları seyrederek gezerdik sokaklarında.
Alaçatı her daim rutubetsiz ve serin havasını içimize çekerek, rahatça yürümemize devam ederdik.
Kalın sağlıcakla. 2017 yılında yazmış olduğum yazım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.