VESAİRE -Roman -1'İNCİ BÖLÜM
ROMAN KARAKTERLERİ
Hülya -Naci Bey-Neriman Hanım-Merve -Tekin- Murtaza_-Sırrı-Nuri -Melahat Hanım-MertDoktor
Yer Kayseri Yeşilhisar
.
Yeşilhisar, Kayseri’nin 60 kilometre uzağında yer alan şifalı suları ve eşsiz doğal güzellikleri ile ünlü bir kasabadır Bu küçük Anadolu kasabasının sakinleri, geleneksel yaşam tarzlarını sürdürüyorlardı.
Yeşilhisar, sultansazlığı ile ünlüydü ve bu doğal güzelliklerin tadını çıkaran kasaba sakinleri için huzurlu bir yaşam sunuyordu. Hülya’nın üniversite hayali, ailesi ve kasabanın sıcak atmosferi arasında geçen bir hikayenin sadece bir parçasıydı.
Yeşilhisar’ın huzurlu sokakları, sıcak yaz günlerinde çocukların neşeli çığlıklarıyla dolardı. Hülya, bu kasabanın güzelliklerine rağmen içinde fırtınalar kopan genç bir kızdı. Liseyi başarıyla tamamlamış ve Tıp Fakültesini kazanmıştı, ancak babası Naci Bey’in baskıları yüzünden üniversite kaydını yaptıramamıştı.
Naci Bey, tren teşkil işçiliği (Makasçı) yaparak ailesini geçindirmiş, ancak bir iş kazası sonucu malulen emekli olmuştu. Hülya’nın tıp eğitimi almasını istememesinin sebebi, onun için daha "güvenli" bir meslek seçmesiydi. Ancak Hülya’nın içindeki ateş, tıp fakültesine gitme arzusunu hiç söndürmüyordu.
Ablası Merve, Hülya’ya destek oluyor ve kendi hayallerini gerçekleştirme konusunda cesaret veriyordu. Mühendislik okuyan Merve, ailesinin gururu olmuştu.
Tekin ise evin en yaramaz üyesiydi. Ortaokul öğrencisi olarak her fırsatta kasabada maceralara atılıyor, Hülya’yı kandırıp onunla birlikte gizlice evinin yakınındaki ormanlarda zaman geçiriyordu.
Murtaza, sessiz ve düşünceliydi. Altı yaşında olmasına rağmen etrafındaki dünyayı merakla keşfediyordu.
Neriman Hanım, ilkokul mezunu olarak evlenmiş ve dört çocukları olmuştu. Evladı Hülya’nın üniversiteye gitme isteği, ailede yeni bir denge oluşturuyordu.
Sırrı, mahallenin bakkalıydı ve Hülya’nın sırdaşıydı. Ona hayallerini anlatır, onun desteğini her zaman hissederdi.
Melahat Hanım Sırrı’nın annesi ve Neriman Hanim’ın 30 yıll8k komsusudur aileden biri gibidirler eşi Rüstem efendi öldükten sonra kendi imkanlarıyla çocuklarını büyütmüş, güçlü bir Anadolu kadınıydı. Karar ve azimliydi bu yüzden de Hülya’nın direnişini okuma hevesindeki inatciligini anlayışla karşılardı.
Hülya’nın Yeşilhisar’daki hayatı, ailesinin beklentileri ve kendi hayalleri arasında gidip gelirken, kasabanın huzurlu atmosferi ona cesaret veriyordu. Belki bir gün, kendi istediği yolu çizmek için gücünü bulabilirdi.
Sırrı, Hülya’ya olan destek ve samimiyeti zamanla derin bir duygusal bağa dönüştürmüştü. Ancak bu duygu, sadece dostluk düzeyindeydi ve Sırrı, Hülya’nın ailesinin içinde bulunduğu zorlu durumu ve kendi arkadaşlığına olan saygısını göz önünde bulundurarak sessizce sevgilisi olma hayallerini saklıyordu. Aralarındaki bu özel bağ, Hülya’nın hayallerine ulaşma yolunda bir ışık gibi yanmaya devam ediyordu.
Kasım ayının sonlarına yaklaştığında, Yeşilhisar’ın havası soğumaya başlamıştı. Geceleri hafif bir buz tutuyor, sabahları ise ince bir sis kasabanın üstünü örtüyordu. Ağaçlar, sonbaharın son renklerini sergiliyor, sarı, kırmızı ve turuncu yaprakları rüzgarla sallanıyordu. Kasaba sakinleri, kışın yaklaştığını hissediyorlardı ve evlerini kışa hazırlıyordu.
Kasım sonlarındaki Yeşilhisar, hala doğanın güzelliklerine sahne oluyor, ancak kışın yaklaşmasıyla birlikte sıcak içecekler ve sobaların yanması daha da önem kazanıyordu. Bu mevsimsel dönem, kasabanın insanları için hem sonbaharın hüznünü hem de kışın gelişini kutlama zamanıydı.
Bir sabah, Yeşilhisar’ın sakinleri uyanır uyanmaz şaşırtıcı bir manzarayla karşılaştılar. Geceden beri kasabanın üstünü beyaz bir örtü gibi örten yoğun bir kar yağışı olmuştu. Evlerin çatıları, ağaçlar ve sokaklar bembeyazdı. Gökyüzü bulutlarla kaplıydı ve kar tanecikleri hala gökyüzünden iniyordu.
Çocuklar sevinçle dışarı çıktılar, kar topu oynamak için bir araya geldiler. Kasabanın sıcakkanlı insanları, karın tadını çıkarmak için dışarıya akın etti. Sokaklar gülümseme ve neşe doluydu. Yeşilhisar, bu beklenmedik kar yağışı ile daha da büyüleyici hale gelmişti ve kasaba halkı bu doğal güzellikten tam anlamıyla keyif alıyordu
O gün kar yagısı devam ederken Sırrı, dükkânın önünde buzlu bir yüzeyde kayarak ağır bir düşüş yaşadı. Dükkânın kapısının önünde temizlik yaparken dengesini kaybedip düşmüştü. Hemen hastaneye kaldırıldı ve yapılan muayene sonucunda bacağında ciddi bir kırık parcalı kırık-olduğu ortaya çıktı. İşte o an, Sırrı için bir dönüm noktasıydı.
Kazanın ardından Sırrı, uzun bir ameliyat ve rehabilitasyon sürecine girdi. Kasabanın sakinleri ona moral vermeye ve destek olmaya başladılar. Hülya ise onun en büyük destekçisi oldu. Onunla geçirdiği zamanlar, Sırrı için moral kaynağı oldu ve bu zorlu süreçte birlikte mücadele etmelerine birbirinin zayıf ve güclü yanlarını görmelerine neden oldu.
Sırrı’nın iş kazası, Yeşilhisar’da birçok insanın dayanışma duygularını canlandırdı ve kasabanın esnafları ve mülki heyetle birlikte bu zor zamanı aşmaya kararlıydılar. Sırrı, bu olayın ona öğrettikleri ve kasabanın desteğiyle yeniden toparlanma sürecine girmisti.
Sırrı hastanede yattığı süre zarfında en çok ta Hülya’dan destek görmüştü yanında genellikle Melahat hanım bulunmus son günlerde Neriman Hanim’ın tansiyon ve şeker rahatsızlığı arttığından Naci Beye Hülya’nın refakatçi olarak kalmasını rica etmis Naci Bey’in gönlü razı olmasa da iki gün refakatcilik görevini Hülya üstlenmişti Sırrı’ya hem mdestekci hemde hasta bakıcı olmuştu
Hülya-Doktorlar bir kaç güne cikarlar Taburcu edebiliriz diye kendi aralarında konuşuyorlardı
Sırrı bir bacagina birde Hülya’ya bakarak -uzun zaman oldu ayağa kalkmayalı inşallah eskisi gibi yürürüm ama içimde bir korkuda yok değil ya eskisi gibi olamazsam."topal sırrı derler’ degilmi Hülya
Hülya Sırrı’nın üzerinde açılmis pikeyi biraz daha çekip kalçaya kadar alçı ile kaplı ayagını örttü ve kısık bir sesle Sırrı’ bakarak "insallah eskisinden daha iyi olacaksın hem kırılan kemik eskisinden daha iyi daha sağlam olur derler sende eski halinden daha iyi olursun inşallah"diyerek tahta sandalyenin üzerine oturdu .Odada tek cam vardi camdan disarisininazda olsa gorebiliyordu kar yeniden yağmaya başlamış rüzgarin siddeti ile tipiye çevirmişti.
Hülya -Üsüdüysen sobayı yakayım dedi
Hastane odası 20 metre kare büyüklüğünde yan yana dört adet ranzasi bulunan küçük bir oda idi odanın ortasında kömürlü soba bulunuyordu kış erken geldiğinden ve hastaneye kömür getiren şirket kısın erken geleceğini ongorenediginden ihaleye girdiği kömürleri tealimmedememis onun yerine odun desteğinde bulunmuş kömür sobaları odun ile yanıyordu
Sırı biraz mahcup birazda odanın sıcaklıgı birazda Hülya’ya yük olamamk için "Yo oda sıcakliığı iyi zahmet etme" diyerek pikeyi gögüs hizasına kadar çekti
Hava kararmış odadaki sessizliği kücük el radyosunda frekansı ara ara gidip gelen ve tam anlaşılmayan şarkı fon müzigi etkisi bırakıyordu adete
Bir ilkbahar sabahı
Güneşle uyandın mı hiç?
Çılgın gibi koşarak
Kırlara uzandın mı hiç?
Frekansın gelip gitmesi ve cızırtilardan dolayı kimim söyledigi belli olmayan şarkıyı Hülya içten içten sessizce mırıldanmaya çalıştı
Bir ilkbahar sabahı
Güneşle uyandın mı hiç?
Gözleri yorgunluktan kapanan Hülya Sırrı’ninda uyuduğunu fırsat bilerek sobaya birkaç odun daha atarak boş ranzalardan cam kenarindaki ranzaya uzandı pikeyi üzerine çekti,başını yastığa koyup gözlerini tavana dikti, sobanın üst deliğinden yanan alevin parlaması tavana vuruyor odun citirtilari narin ve hoş bir melodi gibi dudaklarında sessizce mırıldandığı kelimelere eşlik ediyordu adeta
Bir ilkbahar sabahı
Güneşle uyandın mı hiç?
doğan günün ne getireceğini ve yarın nasıl bir gün olacağını düşünerek derin bir uykuya daldı Hülya.
1’İNCİ BÖLÜMÜN SONU
(1/20)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.