- 353 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KALBİME YASLANAN ÖLÜM-5
Satılmış, köy bakkalında epey çalıştı. Gerçekten de işini severek yaptı. Bu zamanda köylülerin takdirini ve beğenisini kazandı. Onu çok seviyorlardı. Özellikle küçük çocuklar, onun güler yüzüne ve tatlı sözlerine bayılırdı. O da çocuklar için öğleydi. Onları öper, koklar, başlarını okşar ve onlara cıncık şeker, kurabiye ve çikolata verirdi. Bu bakkal diğer bakkallara benzemiyordu. Burada ne ararsan bulurdun. Naylon lastik, kara lastik; gıda maddeleri, şeker, tuz, yağ yular, kazan, soba, çerçi malzemelerinin tamamı mevcuttu. Burası kocaman bir köy bakkalıydı. Köylü ilçeye gitmeden buradan bütün ihtiyaçlarını tedarik ederdi.
Köylüler, bakkalın önünü hergele meydanı haline getirmişti. Köyün dedikodusu burada yapılırdı. Aklınızın ucuna gelmeyen laflar orada konuşulur, hükümetler yıkılır, hükümetler kurulurdu. Muhtarlar buradan seçilirdi. Muhtarlar, belediye başkanları, milletvekilleri, bakanlar başbakanlar ve cumhurbaşkanları buradan seçilirdi. Köyün kulisi burada dönerdi. Köyde kahve yoktu. Ama köylüler caminin ve bakkalın önünde kümelenirdi. Lafın belini kırarlardı burada…
Satılmış köy bakkalında yaklaşık olarak sekiz yıl çalıştı. Bu yoğun tempoda çalışması, yorgun, hasta kalbini daha da yormuştu. Hayata tutunması için sebepleri vardı. Başta dini inancı için bunu yapmalıydı. Ayrıca hayatta tutan yaşlı bir annesi, iki bekâr kardeşi canından çok sevdiği eşi ve dört can pare melek yavrusuydu.
Bakkalda çalış çalış da daha ne kadar çalışacaktı. Ülkesinde kalbinin tedavisini yaptırtamamıştı. Tedavi için kalp cerrahlarına gitti. Doktorlardan duyduğu tek bir cümle vardı: “Biz burada bu kalbe el atamayız. Bunun tedavisi yurt dışında olacak, kalp kapakçığı değişecek” diyorlardı. Satılmış’ın buna ne gücü ne de parası yetirdi. Ne olursa olsun, bulup buluşturacak o mutlaka yurt dışın gidecekti. Tedavisi için bu şarttı. Çok sevdiği ailesini, köyünü ve işini bırakıp yurt dışına gidip bir an önce tedavi olmalıydı. Kalp rahatsızlığı gün geçtikçe daha da artıyordu. Sağlık ihmale gelmezdi. Hele bu durum kalp ile ilgiliyse bu işin hemen çaresine bakılmalıydı. Satılmış bir taraftan dört çocuğunu, annesini, eşini ve kardeşlerini diğer taraftan da ilerleyen hastalığının bir an önce tedavi olmasını düşünüyordu. Ancak bu ev geçim istiyordu, aş istiyordu, iş istiyordu. Bu kadar nüfusu geçindirmek kolay bir iş değildi…
Yurtdışında Satılmış’ın akrabaları vardı. En çok da Fransa’da ikamet ediyorlardı. Onlar Satılmış’ı Allah için çok severlerdi. O da onları sever, bir dediklerini iki etmezdi. Yurt dışındaki akrabaları: “Satılmış kardeşim! Sen Türkiye’den gelmek için işlemlerini yap, biz seni evimizde misafir ederiz. Hatta iyileşince sana iş, aş veririz. Sen gerisini merak etme. Yeter ki sen Fransa’ya adımını bir at, gerisini düşünme, biz gerekeni yaparız” diyorlardı. Yirmi sekiz yaşındaki kara üzüm gibi saçı ve sakalı olan delikanlı Satılmış bu güzel temennili sözler karşısında: “İnşallah! Bunu ben de çok istiyorum. Buradaki doktorlar, yurt dışında kalbime kapakçık takılacağını söylediler. Benim bir an önce tedavi olmam gerekir. Size bu güzel temennileriniz ve ilginizden dolayı çok teşekkür ediyorum. Allah cc sizden razı olsun” diyordu. Akrabalarının bu ilgisini gören Satımış’ın gözleri umut dolu olarak ışıl ışıl parlıyordu. Mutluluktan kanatlanmış göklere uçuyordu…
Ömrünün baharında olan hayat dolu delikanlı, yurt dışında tedavi olmak için kolları sıvadı. Yurtdışına gitmek için pasaport alması gerekiyordu. Ayrıca yurt dışındaki akrabalarının kendisine istekte bulunma şartı da vardı. Kendisi esnaftı ama yine de orada kalacağı ve barınacağı bir yer bulması gerekiyordu. Akrabaları bunu ayarladı. Kendi köy bakkalında çalışırken sigortasını yaptırmıştı. Sigortalı birinin yurt dışına gitmesi daha kolaydı. Esnaf sıfatıyla Fransa’nın yolunu tutacaktı. Umut yolculuğu başlayacaktı.
Köy yerinde aile geçindirmek gerçekten çok zordu. Evde hane ferdi sayısı fazlaydı. Satılmış’ın eşi, dört çocuğu altı kişi; kardeşi Cafer ve eşi Döne çiftlerin kızı Habibe ile üç kişi de bunlar; anne Zeynep ile bekâr kız kardeşi Hava da vardı. Toplam on bir kişilik bir aile olarak birlikte yaşıyorlardı. Bu dile kolay. Kardeşi Cafer evlenmişti ama birlikte kalıyorlardı. Evi barkı ayrı değildi. Aynı tastaki çorbaya beraber kaşık sallıyorlardı. Satılmış köy dükkânında çalışırken kardeşi Cafer’de de evin işleri ile uğraşıyordu. Mala melala, davara; öze, bağa, bahçeye ve tarla tapan işlerine bakıyordu. Satılmış fırsat buldukça ev işlerine de yardım ediyordu. Ancak köy bakkalının yorucu ağırlığı, evine ve çocuklarına zaman ayırmasına fırsat vermiyordu. Tamı tamına on bir nüfusa bakmak zorunaydı. Bu dile kolaydı. Bunların geçimi hiç de kolay değildi. Giyimi, yiyimi, ayakkabısı, elbisesi gıda ihtiyacı vb. derken evin geçimi gerçekten zordu. Yirmi sekiz yaşındaki delikanlı ve henüz bıyığı terlememiş Cafer Efendi, bu yükün altından acaba nasıl kalkacaklardı? Diyeceksiniz ki sadece bu aile mi zor durumda ve geçinmekte zorlanıyor? Hayır, o günkü şartlarda üç aşağı beş yukarı geçim standartları çoğu ailede aynıydı. Bebek ölümleri, doğum ölümleri, yaşlıların doktorsuzluktan ölümleri, hastane yollarındaki ölümler… Size ölümlerin hangi birini sayayım ki. Hastayı ilçeye götürecek bir araç bile yoktu. Koca köyde bir veya iki traktör var. Onun dışında tek bir araç bile yok. Irgatlık tarla tapan zor şartlar altında yapılırdı. Köyün arazisi engebeliydi, biçer ve biçerdöverler giremezdi. Arazi zaten buna müsait değildi. Ekinler tırpanla, kalıçla biçilir, deste yapılır, desteler çatallarla yığınlara taşınırdı. Yığın yapılan ekinler, kağnılarla harman yerine getirilirdi. Bütün bu işler kağnı ve öküzle yapılırdı. Civar köylerden gelen tek tük motorla işler yapılmaya çalışılırdı. Koca köyde tek Garasangilin Hacı Ese’nin Massey Ferguson bir motoru vardı. Hacı Ese de yurt dışında çalışmasından dolayı bu motoru almıştı. Yoksa köylü nere, traktör almak nere? Bu motor koca köyün işlerinin hangi birine yetişsin? Tarlada çifti mi sürsün? Ekin saplarını mı çeksin harman yerlerine? Kün mü taşısın özlere? Kara yapı evlerin üzerine çorak mı taşısın? Özden kavak, söğüt mü çeksin? Hacı Ese’nin oğlu Sarı İsmail bunların hangi birini yetişsin? Köy hayatı ve geçimi zordu be. Bu işler, dağlık köyde daha da zordu…
17.09.2023
Yozgat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.