- 821 Okunma
- 12 Yorum
- 9 Beğeni
İMLA HATALARIMI KİMSE DÜZELTMESİN ÇÜNKÜ...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ülküm ve ülkem, coğrafyalar aştığım içimde saklı bir tebessüm adeta üstüne basa basa kötülüğü ve olumsuz ne varsa imha ettiğim akabinde ihya ettiğim yüreğim.
Kürediğim bir boşluk içimdeki sökün etti edecek.
Kardığım o lahza bense koğuşta yatan bir er gibi feri iken ölümün ve kulaklarımdan gitmeyen:
‘’Koğuş kalk…’’
Sahi, emri veren kimdir?
Kindar olması mümkün mü sahi Eylül sabahlarının ve perçemime doğan ay gibi doğurgan hüzün gibi meali yitik şiirler nasıl da bir cendereye hapseder beni.
İtiş kakış hayatım.
İbresi kırık bir terazi.
Öfke kontrolüme sadık kaderime razı ısrarına sessiz kalamadığım karanlık ruhların küf kokan nefesi.
Ayıltmaya çalıştığımsa kalemim nüfuzunu ve sözcüklerin nüfusunu hissettiren.
Bir yakamoz çığlığı hasretin dönencesi.
Çığlık çığlığa satırlarım kan bulaşmışken üstüme başıma bu da yetmezmiş gibi saçıma yağan kara da yok iken itirazım.
Bir nebze de olsa mutlu olabilirdim hani.
Nazik bir reverans iken çağlayan sözcükler ve çatlayan sabır taşım artık hangi minvalde sektiğini bilemezken ve içimdeki tezgâh aslında can pazarı canımdan canımın gittiği.
Üstelik hiçbir duygumun yok uyruğu.
Uyduruk şarkılarsa kapsama alanımın dışında hatta tüm şarkılar en çok da nefesi tütün ve küf kokan yaralı âşıklar.
Azadesiyim ömrün.
Azık bildiğim bir kelime sadece bir kelime ve işte o kelimeden neşreden yolcuğum kâh nesir kâh şiir kâh kaygı kâh verdiğim kayıplar.
Tesir altında kalmak istemediğim bir kehanet belki de ve işte çanlar benim için çalıyor.
Ölümü kolaylıkla irdeleyebilirim yeter ki azat edileyim bedenimden ve köpüren denize bir o kadar ben öfkeliyim hele ki deniz gözlerinde annemin yaşadığım yaşattığı çaresizliğe de tanığım madem ve minvalinde hüznün boykot ediyorum ömrü dikenli yollarına takılıp düşmemin ertesi yine ve yeniden ayaktayım çünkü böyle buyurdu yüce Mevla’m…
İhtiva edilesi acının iz düşümü ve muğlak bir günde muntazam bir duruş sergiliyorum ve nerede ise koptu kopacak tuttuğum ipler hele ki ipe sapa gelmez engebelerin ve engellerin rüştünü ispatladığı bir geceden kalma ise yalnızlığım.
Ruhun mefkûresi…
Yalnızlığın da menkıbesi.
İklim serkeş ruhum çalkantılı gözlerimde yüzüyor kâğıttan gemiler ve acım büyüdükçe ben küçülüyorum ve minnacık kalıyorum koca cihanda gel gör ki: inancım tam ve sevgim ve umudum elbet meyvesini toplayacağım bu bekleyişin.
Randıman alamadığım nice güzellik içimde saklı.
Rica üzerine sevmiyorum hem ben insanları…
İsyankâr voltalar atıyor sergüzeşt sözcükler.
İmla hatalarım olmasa da ben ettim ben bir kere tüm yanlışlarımı.
Duyguların her çentiği bir şiir…
Şiirlerin her bir dizesi içimde saklı bir kilim.
Boca ettiğim hiçbir duygum kalmadı artık: münazara etiğim de ve mümkün mertebe kıyılmasın diye içim kıyamdayım aralıksız.
Bir gemi kalkıyor yüreğimin limanından bense tüm gemileri yaktım.
Ulu orta dolaşıyor öfkeli insanlar ve nidaları kardığım düzlüğün bir dağa bir kıvrıma bir yamaca döndüğü ve ihbar ediyorum evrene bir başıma kalmışlığı.
Hoyrat rüzgâr şapkasını uçurdu harflerimin.
İmla hatalarımı da kimse düzeltmesin çünkü iyisi kötüsü o sözcükler ve kurduğum o cümleler benim bana dair benden bir parça sektiğim gün sarktığım pencere ve ifrata kaçan duygularla kürediğim yazgım nasıl ki başımın tacı ve işte susan iç sesime bir çimdik atıp harekete geçiyorum ne de olsa yüreğim ve ip atladığım sözcükler ve de bendeniz öksüz kalmaya asla hazır değiliz üstelik bir ömre yayılmış yetimlik yetmedi mi…
Gök delik.
Yeryüzü kayıp bir minval.
Öğün atladığım günlerin ve yılların bir önemi yok artık ve hızına yetişemiyorum Azrail’in ve son hamleye bir adım kala…
Adı’ mı sayıklıyor kader ve de keder.
İçtimada bir gece.
İnzivada gözümü tutmayan uyku.
Tek tutanağım değil asla çift gördüğüm acıları ve şeşi beş iklimle istişare edip yakasından çekiştiriyorum ilham perimin ama o da bıktı benden o da ayrı bir düzen kurdu yine de pes etmiyorum ve paslaştığım kadar sözcüklerle pansuman yapıyorum kanamalı düşlerime ve biliyorum ki: hayat ve acılar tekerrürden ibaret.
YORUMLAR
Gülüm Çamlısoy
Çook teşekkür ederim
İçten selam saygımla
Tebrikler kardeşim yüreğiniz dert görmesin kaleminiz daim olsun güne düşen yazınızı okudum nice eserlere imza atmanız dileğiyle
Sonsuz saygılarımla
Gülüm Çamlısoy
Çok çok teşekkür ederim.
Sonsuz selam saygımla
Gülüm Çamlısoy
Teşekkür ederim yürek dolusu
İçten sevgimle sevgili Çiğdem
Gülüm Çamlısoy
Teşekkür ederim yürek dolusu.
Selam ve saygılarımla
Yazar, yazı dünyasının içinden devrik cümlelerle sanatsal bir devrim içinde kendini sanatsal bir biçim dışa vurur. "İmla hatalarımı kimse düzeltmesin çünkü" bu benim sanatım. Bu muhteşem.
Gülüm Çamlısoy
Eksik olmayınız.
Çok teşekkür ederim.
Derin saygılarımla
Her zaman ki gibi muhteşem bir çalışma okudum yürekten kutluyorum şiir gibi saygılar
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim.
Sonsuz saygımla efendim
DEĞERLİ EDEBİYAT DEFTERİ SEÇKİ KURULUNA VE TÜM KALEM/GÖNÜL DOSTLARIMA ÇOK ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM...
İpin ucunda sallanmak çok olası ve hayatı kabullendiğim kadar hayata kayıtsız kalamıyorum bu bağlamda ben, ben, yazarak NEFES alıyorum ve annemin zorlukla alıp verdiği nefesi olmak istiyorum oluyorum da çünkü...
Annem benim vazgeçilmezim herkes gibi belki herkesten bir tık fazla...
Annemi geç tanıdım burun buruna yaşarken annemi son on yıldır en derinde saklıyorum.
Her anne-kız çatışması ve işte onun varlığı sayesinde şükrediyorum günüme.
Zor zamanlardan geçerken üç beş satır karalamak bana iyi gelen.
Beklerken ve de...
Beklemeye aldığım hayat ve de mutluluk bu bağlamda detaylarda mutlu oluyorum bir de yazarken.
Teşekkür ederim EDEBİYAT DEFTERİ AİLEM.
Sizlerin hakkını ödeyemem.
İçten sonsuz selam sevgi ve iyi dileklerimle...
hiçbir zaman çok büyük beklentilerim olmadı hayata dair. ama hiç bir şey beklediğim gibide gitmedi.. yalan yok. şimdi geri dönüp baktığımda, o beklediklerimin aynı anda değil ama bir şekilde, sırasıyla, olduğunu görüyorum. ( ansızın ölüvermek bir sokak ortasında) ne güzel şeymiş .. ve AKŞAMLAR ( boşver) çok yorgunmuşuz ...
Gülüm Çamlısoy
ne de iyi ettiniz.
teşekkür ederim dost kalem
saygı selamlarımla
Bu yazı, bazı olumlu yönlerine rağmen bazı eleştiri noktalarına sahip:
1. Anlam Karmaşıklığı: Yazı, bazen anlam karmaşıklığına yol açabilecek çok sayıda metafor ve soyut ifadeler içeriyor. Bu, okuyucunun yazının tam olarak ne anlattığını anlamasını zorlaştırabilir.
2. Yapı ve Düzen: Yazıda bir yapı veya düzen eksik gibi görünüyor. Paragraf ve cümleler bazen düzensiz ve bağlantısız görünüyor, bu da okuyucunun yazıyı takip etmesini güçleştirebilir.
3. Dil Kullanımı: Yazıda bazı cümlelerin anlamı karmaşıklaştırdığı görülüyor. Daha sade ve anlaşılır bir dil tercih edilebilir.
4. Tema ve Odak: Yazı, bir tema veya net bir odak eksikliği gösteriyor. Daha açık bir amaç veya merkezi bir tema, yazıyı daha güçlü kılabilir.
5. Uzunluk: Yazı oldukça uzun ve bazen tekrarlayıcı olabilir. Bazı bölümler daha kısa ve odaklı olabilirdi.
Yazının içinde bazı güçlü ifadeler ve düşünceler bulunsa da, daha net bir yapı, daha anlaşılır bir dil ve daha belirgin bir tema ile daha etkileyici bir yazı haline getirilebilirdi.
Gülüm Çamlısoy
Teşekkür ederim bilgi aktarımınıza: yazıma değer kattı.
Saygılarımla...
Kalemin kelamın varolsun değerli Gülüm can bacım selamlar sevgiler saygılar sunuyorum
Gülüm Çamlısoy
Çok teşekkür ederim değerli ağebyim.
İçten selam saygılarımla...
ANNE GİBİ YAR OLMAZ...
BU YAZIM ANNEME GİTSİN...
Renklerin izdihamında rehavete kapıldım ve sancılı bir rivayetin oluşum öncesinde çetelesini tutuyordum hayatın ve annemin.
Nemli ve sisli bir İstanbul gecesi bağ bozumuna denk düşen misafir sancılar ve nasıl da acıyordu eklem yerleri kâh İstanbul’un kâh şiirin kâh annemin…
Aymazlığında gecenin iklime sirayet etti matemim oysaki ne yağmur yağıyordu kuru barajlara yetecek ne de durduk yere ağıtlar yakıyordum ve hastanenin bahçesine denk düşen uzun bekleyişler.
Bir nokta koymam mümkün sadece bir ayraç ekliyorum gecenin tenine damgasını vurmuş gözyaşlarımsa nasıl da kuru ve bağnazdı.
Seğiren gözlerim.
Semiren hüzün.
Meali yoktu artık hiçbir şeyin bense şarlatan bir gölge misali döneniyordum kendi etrafımda.
Hizaladığım bir cetvel değildi ve matbu kılınması adına metruk düzende maliki olamadığım ne varsa adı anne idi artık her bir duygumun yiten zamanda dona kaldığım.
Ilık nefesini zorlukla alıp veriyordu o da bağlandığı makineler nezdinde.
Devasa bir suskunluk.
Sessizliğe riayet eden insanlar ve koşturan acil servis elamanları.
Pastadaki mumu üfleyemediğim gecenin ikramı ve hüznün servetiydi tüm olup biten ve müsait olduğum kadar meşgule veriyordum artık duygularımı.
Kök hücresi toprak altında kalmış bir evham.
Kor hecelerin yarattığı o izdiham.
Melun mahzun sarıldığım hırkam ve başında nöbet tuttuğum annemi bir kere daha doktorlara emanet etmiştim:
Annem…
Tek servetim.
Annem…
Ruhumun telaşlı talaşlı yolunda yürüsün diye gözünün içine baktığım anneme yeni yasaklar sunmuştu doktor:
‘’Sakın uyumasına izin vermeyin…’’
Tereddütsüz sarsıyordum annemi omuzundan çünkü uyku onun için yeni bir son idi.
Sonlar.
Sonlanmayan acılar.
Kulağıma küpe yaptığım sol anahtarı.
Gecenin gizinde büyüyen öfkem evrene.
Gazaba uğrayan bir hüviyet.
Aşkı annemden öğrendiğim ve sevgiyi ve insanlığı ve haysiyeti.
Annem uyumasın diye başında nöbet tutarken, yorgunluktan bu sefer de benim gözlerimdi kapanan ama uyku bize yasaktı ve mutluluk bize haramdı.
Hüzne davetiye çıkaran bir yenilgi daha sırasını savarken ben tüm iştahını acının yine içimdeki ağacın dallarına asmıştım…
Azadesi ömrün ve azığı da.
Mutlak bir diktatör iken kader ve kederle iş birliği yaptığı şu hoyrat geçen zamana b/akıyordum ve teselli arıyordum yeter ki dilimin ucuna gelen şey tecelli etmesin diye içimden nasıl da dua ediyordum Rabbime.
Bir bilinmeze dönmüşken sırtımı.
Biteviye hırpalanan yüreğimdeki tek şarkı hatta tek name hatta her duygu hatta her şey ama her şey iken annemin varlığı.
Boca edebildiğim yaşım kurumuştu belli ki fırtına öncesi içimde akıtıyordum duyguları ve yaşları.
Sözcükler yoktu yanımda biri haricinde:
ANNE.
Emir yağdıransa doktordu ve emre amade sadece tutukluk yapan dilime pelesenk olmuş bir halde annem uyumasın diye elimden geleni yapıyordum ve ona tanınan bir saatin sonunda kadın uykuya yenik düşmüştü ve bir kere daha yoğun bakım ünitesinin yolu görünmüştü.
Bir görüntü ihlali miydi yoksa zaman?
Nefes bu denli kutsal ve kıymetli iken anneme nail olmuyordu düzenli nefes alıp vermek.
İşgal edilmiş bir yarımada vardı içimde.
İsyanı bastıran bir koruma görevlisi gibi görev bildiğim değildi yaptığım elbet olması gereken evlatlık vazifem.
Turuncu güneş.
Kırmızı ay.
Çapkın Zühre Yıldızı.
Bulutlar ise kararsız ve gecenin tenine dokunan sessiz söylemler.
Bir giz değildi olan biten bir sonuç ya da sebebini aradığım bir neden-sonuç ilişkisi hiç değildi ve ben bu gezegenin yabancısı idim artık ve benim sadece bir annem vardı herkes gibi ya da biraz daha farklı herkesten çünkü annem, son bir yıldır artık benim çocuğum diye hitap ettiğim ve koruma altına aldığım evrenin en değerli ve meşakkatli varlığı idi.
Rengi soluk.
Nefesi düzensiz.
Sözcüklerimse yetim.
Öksüz kalmamak adına idi tüm mücadelem yeter ki korusun Rabbim ve kutsasın.
Ön görüler ve önseziler…
Bileşkesi hayatın ve mumyaya dönmüş hayaller ve de mum gibi eriyen…
Yeni bir savaş, yeni bir oyun ve hakem başlangıç düdüğünü çalmıştı işte.
Bir rutin haline gelen hastane maceramız bu sefer başka bir hastanede yerini almış ve sunuyordu repliklerini ve karşı koyamadığım kadar kadere tutuklusu idim mademki kederin ve büyüyen bir açı ile acımın da kat izinde yaşarken acımı bir başıma ve doktorlardan gelecek müjdeli haberi beklemeye koyulmuşken bir kez daha ve tüm evren adını sayıklarken annemin yani annesi olduğum annemin…
KIZIN
Gülüm Çamlısoy
Tüm sevgimle gönül bahçene.
Var ol canım arkadaşım