- 321 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
-MARJİNALİTENİN KISKACINDA KADIN VOLEYBOLUNU OKUMAK- (1)
Gençliğimde voleybol izlediğimi söyleyemem. Fakat Eczacıbaşı’nı duyardım. Bayan ve erkek voleybolunda şampiyonluğu seriye bağladığını bilirdim. Rahmetli Cengiz Göllü’nün ülkemizde voleybolun gelişiminde temel bir kişilik olduğu hususu karşımızdadır elbette. Özellikle kadınlarda Eczacıbaşı ile art arda on yedi şampiyonluk müthiş bir başarı öyküsü olmalı. Yanı sıra Milli takıma ve erkek voleyboluna verdiği hizmetler anılır. Sonraları Vakıfbank ve Fenerbahçe’nin başarıları da karşılar bizleri. Özellikle Vakıfbank son döneme damgasını vuran, ulusal ve uluslararası başarılara imza atan bir dünya markası olmaktadır kuşkusuz. Fenerbahçe ve Eczacıbaşı’nın da Avrupa ve Dünya şampiyonluğu bulunmaktadır.
A Milli takım düzeyinde 2003’ten bu yana yükselişe geçtiğimiz muhakkak. 2003’te gelen Avrupa ikinciliği tıpkı aynı dönemin on iki dev adam figürü misali filenin sultanları motifini dilimize kazandıracaktır. Bayan basketbolunda potanın perileri ya da erkek voleybolunda filenin efeleri tabirleriyle emsal. Tam da bu noktada hamasetin tuzağına düşüyor olabilir miyiz? Hamaset şüphesiz şiir edebiyat kulvarında kahramanlık, yiğitlik teması etrafındaki söylem ve söyleyişlerle de karşımıza çıkar. Ne ki, siyasal, toplumsal alanlarda gerçekçilikten uzaklaşmak, medyatik çıkışlar yapmak, eyyamcılığa sürüklenmekse sorgulanmayı hak etmez mi?
Söz gelimi sultanlar kavramı voleybol kanalıyla toplumdaki diğer kadın kesimlerden ve onların başarılarından kopuk apayrı bir üst zümre peyda etmiyor mu? Diğer ülkelerin takımları ülkelerinin, milletlerinin adıyla anılırken bizim kızlarımız sultanlar aşağı, sultanlar yukarı. Bakıyorsunuz son Avrupa şampiyonasında yarı finalde bir yanda Hollanda ve Sırbistan’ın, diğer yanda İtalya ile Filenin Sultanlarının karşı karşıya geldiği öne sürülmekte. Uluslararası arenada böyle bir jargon var mı? Yookk! Brüksel’de de takımlar böyle mi anons edildi? Ne münasebet. Edirne’den dışarıda karşılıksız bir bahis. İçeride atıyoruz işkembeden. Bir deli kuyuya taş atmış kırk akıllı çıkaramıyor hesabına.
Ya peki, bu yaz boyu kazanılan Dünya ve Avrupa şampiyonluğu ile birlikte ilk defa sultanlar payesini bu denli hak ettiğimiz hususunun da altını çizmek gerekmez mi? Öyle ama ayakları yere basmak ve bulutların üzerinde uçmamak, masmavi göklerde salınmamakta gerekir, değil mi?
Şimdi efendim! Bu deli de kim, ne işle meşguldür, vazifesi nedir diyenler olabilir. Öyle ya, bir şeye alışıp kanıksadıysak. Oysa kaybettiğimiz zamanlar sultanlar üzdü bizi ya da geçmiş olsun sultanlar da demedik mi? Arabesk bir damar açmıyor mu bu hal?
Pekala, Atatürk’ün kızları tabiri? Bu da hamasi bir damar açıyor olabilir mi? Elbette Milli Mücadelenin başkomutanı ve Cumhuriyetimizin yani çatısı altında soluk alıp verdiğimiz, yaşadığımız devletimizin kurucusu, banisi, beraberinde ülkemizde kadın haklarının gelişiminde mihenk taşı büyük Atatürk misali bir şahsiyet, bir tarihsel kişilik, bir sosyolojik önder düşünüldüğünde sultanlar kavramıyla aynı kantarda tartmak konuyu fevkalade yanılgılı ve yanıltıcı da olacaktır.
Ne çare ki, voleybolcularımızın başarıları üzerinden boca edilen Cumhuriyet kadını, Atatürk’ün kızları tabirleri de nihayetinde problemli durmaktadır. Erkek kategorilerde başarı gösterildiğinde Atatürk’ün oğulları, evlatları parantezi açılıyor mu? Marjinal kadın çevreler hem cinsiyet ayrımcılığından yakınmak hem de o ayrımcılığın değirmenine su taşımak üzerinden ekmek yiyor olmasınlar sakın? Halbuki gerçek tam olarak bu. Kanaatimce Türk kadını kavramı ne kadar olumlu ve gerçekçi ise lider kültü üzerinden bunu Atatürk kadınına, kızlarına kanalize etmek o denli spekülasyon kapısını aralar, aralamaktadır.
Tıpkı Türk devrimi, Türk inkılabı kavramları ne kadar gerçekçi ise Atatürk devrimleri bahsinin de siyasal terminoloji bazında o kadar temelsiz olması gibi. Siz hiç Fransız devrimine Robespierre ya da Babeuf devrimleri dendiğini duydunuz mu? E canım bu kişilikler Atatürk kadar önemli mi? Bir de bu “körler sağırlar birbirini ağırlar” hesabı kapalı devre, dünyadan kopuk düşünceleri terk etmemiz gerekmekte. Son iki asırda Avrupa ve oradan kaynaklanan etkileşimlerle dalga dalga tüm dünyaya yayılan gelişmeler üzerinde Robespierre ve yoldaşlarının önemli bir etkisi elbette vardır. Ne var ki, ihtilal Fransız vurgusuyla anılmaktadır dikkat edersek. Tıpkı Sovyet ve Çin devrimlerinin lider kavramı üzerinden okunmaması misalidir.
Bunun gibi, kızlarımız, sporcu kardeşlerimiz şampiyonluğu milletimize, devletimize armağan ediyoruz, bu zafer Türk kadınının istediğinde neler yapabileceğinin kanıtıdır dese daha kuşatıcı, kucaklayıcı durmaz mı? Sporun açıkçası eski doğu bloku sistemleri misali siyasi ideolojik vasıta, bir propaganda aracı olmaması, safiyetini yitirmemesi gerekir diye düşünmekteyim. Görünen o ki, çocuksu hal ve hareketleri terk etmekte fayda var.
Diğer cihette İslami çevrelerin bu sultanlar kavramından baldırı çıplaklar tabir ederek rahatsızlık göstermelerini İslami duyarlılığa asla yakıştıramadığımı da özellikle belirtmek isterim. Ne çare ki, bu olumsuzluğun ülkemizde bir psikoza dönüşmesinin, patolojik bir hal almasının sosyolojik nedenleri bulunmakta. Etki tepki, ifrat tefrit çizgisinde yakın tarihimizin safhaları göz ardı edilmemeli derim. Demem şu ki, Kemalist Jakoben laisizm siyasetinin izlendiği tek parti döneminden başlayarak çok partili dönemde ve darbe evrelerinde yaşanan çalkantıların, sarsıntıların toplumsal benliğimiz üzerindeki travmatik etkilerini göz önüne almak gerekmektedir. Açıktır ki, ülkemiz özelinde İslamcılık Kemalizm’in komplikasyonu, yan etkisi halini almaktadır. Şüphesiz İslamcılarımız psikolojik zeminde çerçeveyi iyice daralttıklarını bir türlü görmek istemezler. Güneş gözlüğü yerine at gözlüğü kullanmakta ısrarlı insan evladı zaman zaman yoklamakta bünyeyi. Kapitalist sistemi ve onun kültürel kuruluşu olan Modernizmi bir yana atarak bireylere yüklenip durmanın bir ham sofuluk, kaba sofuluk halinden gayrı ne anlamı olabilir ki? Moda tabirle sistem eleştirisi İN kişileştirmek OUT demeliyim.
Soralım yine, İslamcı kesimlerin kadının namusu haricinde belirgin bir mevzuu var mı? Var elbette. Kudüs, Filistin, İsrail, Siyonizm gibi konular ne güne duruyor? İngiliz siyaseti ve tezahürleri yok mu? Genel olarak küresel emperyalizm ve bunun kırosal neticeleri şüphesiz. Şiirle edebiyatla alakalanmazlar mı yine? Bu anlamda salt kadının namusuna, giyimine yüklenen varoş kültürüyle, formel İslamcılıkta birebir aynı şey değil hiç kuşkunuz olmasın. Amma velakin, bu formel yapı da entelektüel düzlemde geçmişten bugüne Necip Fazıl, Sezai Karakoç parantezinden öteye pek geçemez. Ünlü şair ve denemecilerimizden İsmet Özel’in ya da sosyolog/ilahiyatçı Ali Bulaç’ın da hakkını yiyemem şimdi. Kendileri yok karşımda Allah’ı var hani. Buna karşın milenyumda güçlü İslami Muhafazakar iktidar dolayısıyla İslamcılığın sayın Cumhurbaşkanımız dışında hangi etkin figüre sahip olduğu ise merak konusu olmalıdır. Geçen asırda Kemalizm’den, askeri vesayetten dolayı etkin düşünsel ve edebi figürler üreten ülkemiz İslamcılığı ve Muhafazakarlığı iktidarda yirmi yılın kaçınılmaz neticesi olarak kendisine karşı eleştiri üretmekte zorlanmakta ve tıkanıklığa düşmekte.
Şöyle ki, asli konumuza dönersek kadın namusuna, giyimine kuşamına konuyu boğarak Müslüman Türk kızı evinin sultanıdır ancak dendiği hallerde gözden kaçırılan bir hususta voleybolcuların fiziki sportif hususiyetleri olmakta. Genellikle bir seksen beş ve üstü, iki metreye kadar uzanan bir boy yelpazesinden bahsediyoruz. Oysa bizim ülkemizde ekseri kadın bir yetmişi geçmez. Erkeklerin bile çoğu bir sekseni aşmazken bir doksanlarda kızları, kadınları yaradılış kulvarında ölçmemek yaradılışçı bir dünya görüşü bağlamında ne menem bir çelişkidir birader? İşimize geldi mi fıtrat demeye bayılırız. Bal dökeriz yerlere. Bu sporcu kızların boyları, parmak yapıları hiç öyle evinin hanımı imgesine uymamakta. Sonra çocukluğumuzda mahalle arasında hep gördük, yaşadık. Kız çocukları voleybol, erkek çocukları futbol oynar. Siz hiç çift kale futbol oynayan, halı saha kiralayan kız grubu gördünüz mü? Neden peki? Fıtrat, gayet net. Cenab-ı hak belli ki, bir doksanlık kızı voleybolcu olabilecek evsafta yaratmış. Bunun aksi uygulamaların meydana getireceği duygusal buhranlarında sağlıklı bir aile düzenini tehdit edeceği açıktır beyler!
Dediğim gibi konulara olgular eşliğinde bakmalıyız. Kapitalist Modernitenin problematiğine eğilmek ve sorgulamak ne kadar anlaşılır ve haklılık temeline sahipse dünyaya geldiğimiz günden itibaren bu ideolojik politik, toplumsal kültürle yoğrulduğumuz gerçekliğini hiçe sayan, kişilere ve gruplara karşı marazi öfkelenmeler, ötekileştirmeler de o denli sağlıksız olmalıdır. Bu çizgide ısrar edildiğinde ise nihai noktada kutuplaşmadan öte köy görünmemekte.
Sözün özü konu geniş tabanlı ve bir o kadar da soğukkanlı değerlendirmeleri hak etmektedir. Daha ziyade aklı selim ve sağduyu lütfen!
-DEVAM EDECEK-
-LT-
YORUMLAR
Anadolu da bir söz vardır, ''görmemişin bir oğlu olmuş çekmiş ç....nü koparmış'' derler;))
Biz tolum olarak renklerden rahatsızız, hayata siyah beyaz bakıyoruz.
Oysa; TABİAT ANA TABLOSUNU YANSITTIĞI HALDE
AYNALARI YOK FARZEDİYORUZ.
Pir Hacı BEKTAŞİ VELİ ta 1200 lü yıllarda ne demişti:? İRİ OLALIM DİRİ OLALIM BİR OLALAIM.
işin özeti ''BİZ'' olmamak ADINA MÜCADELE EDENLERİ yazınız da yeterince ANLATARAK bahsedilen psikolojik bir harbi eserinizle neşretmişsiniz adeta.
bu harbi destekleyenler ise; ÜLKE KAYNAKLARINI SÖMÜREN BÜYÜK HOLDİNGLERİN KÜNYELERİNDE GİZDİR.
Dün uğradığım bir avm ye, havlu alayım diye baktığım da
ENGİLİSHOME diye bir mağazaya girdim.
Neyse bir havlu beğendim kasada ki çocuğa burası ingiliz firması mı? diye sordum.
hayır abi TÜRK dedi.
bende ona TÜRK OLAN İNGİLİZ MARKASI İLE İŞ YAPMAZ deyince bozuldu tabi.
o mağaza da çalışanların profillerine bakınca o kadar tezatlık var ki! İNSANLIK YAPIM BUNU DAHİ SÖYLEMEKTEN AR EDER HOCAM.
nesini söyleyeyim YALAN DÜNYANIN DER
ALLAH TÜM HALKIMIZI GERÇEKTEN KOROYOR DA, ben yine de DUAMI DAHA DA KORUSUN İNŞALLAH DİYE BİTİREYİM.
YÜREKTEN SÖYLÜYORUM GERÇEK BUDUR
YAZINIZI VE ŞAHSINIZI TEBRİK EDER
SAYGILARIMI SUNARIM
levent taner
Kısa öz, her zaman ki gibi
Az laf çok icraat denkleminde yaşamı karşılayan siz güzel insanı hürmetle selamlıyorum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.