- 302 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AZİZİM ANLATMA YAKMA YÜREĞİMİZİ
Üniversite de okurken bir hocamız vardı, M. Erbaş adında, erbaş olmanın dışında her numarası vardı ancak sadece Erbaş değildi. Çok fanatik ideolojik birisiydi, neredeyse tüm derslerinde kendisini ifade etmek ve ideolojisine uymayanları aşağılamak ve onlara hakaret etmek en büyük hobisiydi…
Senenin başı, okullar açılalı bir ay kadar olmuştu sanıyorum, İmam Hatip Mezunu olan var mı içinizde dedi. İzmir’den Manisa’dan Çanakkale’den, Rize’den Samsun’dan, Tokat’tan ve Elazığ’dan olmak üzere 8 arkadaş İmam Hatip Mezunuyduk…Parmak kaldırdık, bunun üzerine oğlum sizin ne işiniz var burada, gidin köye İmamlığınızı yapın yumurtanız yoğurdunuz bedava gelir ve yaşarsınız. Toplum bizim işimiz sizin ne işiniz var Sosyoloji ’de dedi…Bunun üzerine ben hemen kalktım burası sizin babanızın yeri mi buraya çalışan personel mi alıyorsun ki, sizin işiniz olsun dedim, ondan sonra bana karşı ciddi bir refleks oluştu onda, o günden sonra her şeye beni kaldırır, yapmayım da hakaret etmek için zamanı kolluyor, âmâ o fırsatı ona hiç vermedim.
Ben genellikle en arka sıraya otururdum amfi büyüklüğünde sınıflar, konferans salonu gibi dizilmişti oturaklar. Ön sıraya genellikle kızlar otururdu, ben herkesten ayrı sınıfın tamamını objektifime alacak şekilde arkadan izlerdim her arkadaşı. Bir gün sınıfa girer girmez bana baktı Kekeç gel buraya bu iki kızın arasına oturacaksın dedi. Ben nereye oturacağıma kendim karar veririm dedim. Kızgın bir şekilde oğlum gel diyorum sana buraya oturacaksın yoksa dersten atarım dedi. Yani anlayacağınız kaşınıyor ama bunu farklı şekilde anlatmaya çalışıyordu. Gittim oturdum, ancak benim en radikal olduğum, hatta kız arkadaşlar beni sormak istediklerinde acaba Erol nasıl bakar diyerek çekinerek gelip sordukları bir dönemim…Çok okuyorum, hocalarımız bizim okuduğumuz kitapları okumayı bırakın çoğunun öyle bir kitaptan haberi bile yoktu…Erbaş hocayla başlayan bu dalaşma hikayemiz onun sürgüne gitmesiyle son buldu. Ancak sürgüne gitmesindeki kararın verilmesinde de yine benim ifademin etkili olduğunu disiplin kurulu başkanı hocamız söylemişti. Hocamız o kadar aşırı ve fanatikti ki, kendisiyle aynı ideolojide olan başka bir arkadaşımızla dalaşmasından dolayı, yaşanan tatsızlıktan kaynaklı disiplin cezasına çarptırıldı ve Mersin Üniversitesine gönderilmişti veya kendisi oraya gitmişti ama sebebi bu olaydı.
Zaman çok hızlı akıyordu, iki yıl dersimize geldi ancak beni kasıtlı olarak istatistik dersinden tekrara bıraktı, ikinci yıl ben o dersi 98 ile geçtim…Tükenmez kalemle yazdım haydi bu defa da beni bırak görüşelim diyerek tepkimi de vermiştim…Sınav sonuçlarını görünce yoksa bir yıldır sen bu derse mi çalıştın diyerek yine aşağılamayı kendine bir görev bilmişti. O hocamızla başlayan bu didişmemiz hiç bitmedi ama asla ona bir açık vermedim, kendi adıma…Ne o beni sevdi ne ben onu ancak dışarda çok saygılı davranırdı, İmam Hatipli bu entelektüelliği size İmam hatipte mi öğrettiler diye dalga da geçerdi. Biz ondan daha olgunduk ve ona hiç uymamaya çalıştık…Bize ODTÜ’den gelmişti, oradaki ideolojik rahatlığı, bizde yaşama yansı olmayınca ona buna çatmayı marifet biliyordu. Umuyorum şimdi akıllanmıştır, yaşın vermiş olduğu bir olgunluğa erişmiş olacağını düşünüyorum…
Buna benzer hocalarımız farklı ideolojilerde olsa da karakter benzerliği olanlar hayli fazlaydı. İkinci sınıftayız, Psikoloji derslerimize gelen bir hocamız var, genellikle İngiltere’deki maceralarını anlatıyor, sahilde kızlar erkekler nasıl yaşıyorlar ne kadar rahatlar siz hala birbirinizle konuşmaktan çekiniyorsunuz diyerek sözde hayatı anlatırdı. Ben biraz dik kafalı ve doğru bildiğimden asla taviz vermezdim, hala da öyle devam ediyor, kişi yedisinde ne ise yetmişinde odur derken atalarımız çok doğru söylemişler. En çok soru soran öğrenciydim, sorduğum soruların altında kalıp çıkamayan çok hocamız olmuştur. Çünkü soruları cevaplamak, teksir kağıtlarına yazılmış notları okuyarak öğrencilere yazdırmaya benzemiyordu. Hatta üst sınıftan dersi kalmış bizden ders alanlar, ben soru sorduğumda sus ya ne cesaret sen buna soru soruyorsun, seni kesin bırakır o bunu itiraz olarak anlıyor şeklinde bana öğütlerde veriyorlardı(!)Kim dinler onları ben anlamadığım bilmediğim kafama takılanları sormazsam asla rahat etmezdim ve en az hoca kadar da ben konuşmalıydım olayı her yönüyle tartışmak için…
Sanıyorum ikinci sınıftaydık,” Türkiye Cumhuriyeti yönetim sistemleri” diye bir dersimiz vardı. Bu dersimize gelen hocamız biz mezun olduktan sonra Malatya Elâzığ arasında geçirdiği trafik kazasında rahmetli olmuştu, bu vesileyle ona rahmet diliyorum…Paul Feyereband’ın” Yönteme Hayır” Kitabının tercüme edildiğini duymuştum çıkıp çıkmadığını öğrenmek için Cağaloğlu’nda kitapçıları gezdim yok, son olarak ta o zaman Birleşik Dağıtım vardı, şimdi var mı bilmiyorum oraya sorayım diye girdim. Kitabın olup olmadığını basımın gerçekleşip gerçekleşmediğini sordum. O zamanlar Ali Bulaç abi Birleşik Dağıtıma çok takılıyordu, Abdurrahman Arslan abi ile oturmuşlar bir kitap tartışması yapıyorlar, beni duydu ve oradan hemen bana seslendi, delikanlı buraya gelir misin dedi? Daha 19-20 yaşlarındayım. Kendisini tanıttı sizi tanıyorum dedim, Abdurrahman abiyi tanıttı ve bu benim hocam dedi hiç unutmuyorum…Öyle deyince ben de daha fazla ilgi uyandırdı. Neyse oturduk bir çay içtik konuşmaya başladık bana hangi bölüm okuduğumu sordu Sosyoloji dedim. Zaten başkası olamazdı diye cevap verdi. Sevgili kardeşim daha bu kitabın tercümesi bitmedi sen basılıp basılmadığını soruyorsun, günceli çok iyi takip ediyorsun herhalde, belli oluyor dedi. Sohbetimizden çok memnun oldular ve sizin gibi gençler arkadan gelirse bu toplumun kaderi inşallah değişecek diye de benim gönlüme dokunmaya çalıştılar. İkisiyle de orada epeyi oturduk sonra ayrıldım başka bir zaman geldiğimde kitap satışa girmişti, aldım ve okumaya başladım. Çok hoşuma gitmişti okula da götürüyorum arada bir çıkarıp okuyorum. Tüm sol düşünceye sahip arkadaşların ilgisini çekmişti kitap, bir taraftan İmam Hatip’ten gelen biri, diğer taraftan okuduğu kitabın ismi ve yazarı…Derken o arkadaşlar da bizi anlamışlardı ve çok samimi olmuştuk.
Biz 20’li yaşlarda iken bir arkadaşımız vardı abi diyeceğimiz yaşta, Uşak’tan gelme o zaman 36 yaşındaydı, içeri girip çıkmış daha sonra tekrar üniversite okumaya karar vermişti. Yönteme hayır “Kitabını istedi benden, karıştırıyordu derse o anda hocamız girdi. Milliyetçi Muhafazakâr, trafik kazasında ölen hocamız, ders söylediğim gibi “Yönetim sistemleri” Bir anda gürledi şimşek gibi çaktı, ne demek yav Yönetime Hayır, istemeyenler Moskova’ya gitsin diyerek arkadaşımızın üzerine yürüdü ve bağırarak ağzından köpük saçılıyor. Ben o anda hocam siz niye kızdınız ne oldu diyerek yumuşaktan ortamın havasını değiştirmek istedim. Görmüyor musun üstelik senin önünde oturuyor, adam Yönetime Hayır diye kitap getirmiş derse onu okuyor dedi…Hocam o kitap Yönetime değil, Yöntem Metot usulden bahsediyor, yönetimle alakalı değil keşke bakıp öyle tepki verseydiniz dedim…Ne bileyim öyle okunuyor buradan dedi ve kuyruğunu kısıp notlandırma sürecine başladık…Bizim hocaların en önemli özelliği iyi not tutturmaktı. Hatta nokta virgüle kasar söylerlerdi. Ancak bir Hocamız vardı benim ve tüm öğrencilerin çok sevdiği hocamız, onun dışında rahat olan başka biri yoktu…Bir hocamız daha vardı karşıt ideolojide o bazen sapı samanı birbirine karıştırıyordu…Ne olursa olsun o dönemdeki yaşam çok farklı ve kendine özgü bir tadı vardı. Değişim Sosyolojisi dersimizde şu an hatırlayamadığım dört kavram vardı, onları sıranın üzerine yazdım, İran’dan gelen 99’lu küçük tespihler vardı, o tespihimi de üzerine koydum. Çok sevdiğim o hocamızın dersiydi, demek içine bir kurt düştü geldi benim o tespihi aldı ve sen tespih falan böyle ortaya koymazsın ama hayırdır inşallah dedi. Baktı ki sıranın üzerinde o dört kavram var, Erol’um senin buna ihtiyacın var mı ki dedi, hayır hocam iş olsun diye yazmıştım dedim. Bak azizim, senin yazılı kağıtlarını okurken zevkle okuyorum farklı şeyler öğreniyorum dedi. Sen konuyu çok iyi anlatıyorsun ama benim yazdırdığım notlardan hiç yazmıyorsun bu senin çok iyi bir okuyucu olduğunu gösterir. Senin kâğıdın 1’den dörde kadar tek, başka böyle kâğıt okumuyorum herkes benim yazdırdığımı yazıyor, bir de senin kâğıt gibi olmasa da onun kağıdını da severek okuyorum o da okuyan biri galiba demişti. O arkadaşım şimdi sosyoloji profesörü bir akademisyen…
Bu hocamız o kadar alçak gönüllü mütevazi bir insandı ki sevmeyen hiç kimse yoktu…Her düşünceden arkadaşlar bu hocamızı severdi ve entelektüel dürüst bir yanı vardı. Hindistan’ı tüm yönleriyle ondan öğrendik, Hindistan’da doktorasını yapmıştı. Bana söylediği şu sözü hiç dikkate almamış olmam bu yaşlarda beni fazlasıyla üzdü…Erol’um seni akademisyen yapalım sen bu iş için yaratılmışsın gençler senden çok faydalanır, çok güzel bir anlatımın var…Başka iş arama dediyse de ben hayır dedim. Filancanın hocam ben çantasını taşıyamam ben özgür bir insanım düşüncelerimi ve doğruları her yerde rahatlıkla anlatmalıyım…Bir yere bağlanırsam onları korumak zorunda kalırım doğruları yamulturum, zamanla da yamuk halimi doğru diye satarım…Ben böylesi bir hayatı sevmiyorum dediğimde, bak Sakarya’da filan var, Kütahya’da şu var Çanakkale’de şu var oraya gönderelim seni demesine rağmen, beni ikna edememişti…Hayatımda çok önemli izler bırakmış olan hocamdı. Ben konuştuğumda, bir hoca olarak çok defa göz yaşlarını akıttığını biliyorum. Hatta bana derdi ki, Azizim sen haftada en az bir iki defa benim odama gel bana nasihat et, hakkı hatırlat, Ölüm var hocam de, diyecek kadar mütevazi biriydi…Yaz tatiline girmiştik, bir kitap arıyordum 2 ciltlik Gece özgürlük Hindistan’ı anlatıyordu. Ben de var sen alma, ben sana getireceğim okursun getirirsin dedi. Olur hocam dedim, randevu anlaştım filan gün gel dedi, gittim kitabı getirmemiş, azizim birine vermiştim daha getirmedi sen haftaya bugün gel dedi…Tamam hocam önemli değil haftaya alırım dedim bir hafta sonrası o gün o saatte kitabı almak için hocama gittim, kapısını vurdum içeriye girdim üç kişi oturuyorlar bir hocayı tanıyorum diğerini tanımıyorum, azizim yine boşa geldin kitabı getirmediler, kitap mitap yok git başımdan dedi sert bir şekilde ayağa kalktı beni kovar gibi…Ben de şalterler attı hocam başlatma senin kitabından, ben kaç defa senin kitabını alıp getirmedim siz bana alma ben getireceğim dediniz ben öyle geldim, diyerek sert bir şekilde ondan daha cazgır çıktım ve kapıyı VURDUM ÇIKTIM…Arkamdan çağırıyor Erol azizim gitme gelirsem bak seni döverim demesine rağmen ben bastım gittim bir daha da aramadım yaz tatilinden döndük koridorda beni bekliyormuş. Nasıl beni gördü koştu geldi boynuma sarıldı, arkadaşlarımın yanında koluma girdi gel bakayım odama senin ağzını burnunu dağıtacağım şimdi diye, koluma girdi odasına girdik…Odaya girer girmez bana dedi ki yaz tatilimi bana haram ettin vicdan azabından kendime gelemedim, uğradığın her yerde seni aradım bulamadım, azizim ben manyaklık ettim ağzımdan çıktı sen benden manyak çıktın…Biliyordum seni ama o ortamda o tepkiyi vereceğini düşünemedim, hakkını helal et dedi sarıldık çayımızı içtik ve hala onun o sözlerinin özlemini çekiyorum…
Bu hocamla ilgili son bir notumu paylaşarak bu günü burada noktalıyorum…Çarşıda geziyoruz arkadaşlarla o anda bu hocamız karşımızdan geldi, hoşbeş ettikten sonra, hocam ne oldu finalleri okudunuz mu dedim, azizim seni bıraktım dedi, hocam beni neden bıraktınız yazılım gayet iyi dedim, azizim ben bıraktım haftaya bütünlemeye geleceksin ben gelmiyorum bırak sınıfta kalayım dedim….Geleceksin yoksa canını okurum dedi…Neyse dedim, bir terslik olmasın yine dedim ve gittim sınava, soruları sordu, sorular o kadar kolay ki yazmak bile içimden gelmiyor…Biraz yazdım geldi yanıma baktı kağıdıma azizim nasıl getirdim ama benim dediğim olacak geleceksin buraya ve bu kağıdı yazıp gideceksin…Yeter mi bu kadar hocam dedim, yahu azizim ben seni görmek için bütünlemeye bıraktım bekle dışarda sınav sonrası çayımızı içelim gidersin dedi…O günleri satır satır anlatsam her satırında apayrı bir lezzet var…Hocama buradan sağlık sıhhat afiyet diliyorum saygılarımı gönderiyorum….Ellerinden öpüyorum…
İdealist olmak güzel ama realist yaşamak şart…Biz idealleri bayraklaştıran reeli görmeyip, idealleri hep tek geçenlerden olduğumuz için bugün de çok konuşuyorsak mazur görün(!)
Rabbim bizleri doğruyu yaşayanlardan ve hakka şahitlik yapan kullarından eylesin kalın sağlıcakla….
Erol KEKEÇ/31.08.2023/10.46/Namazgah/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.