- 1173 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Öyle Düşünme (öykü)
ÖYLE DÜŞÜNME
“İnsanın, kitap okumayan, kendini geliştirmek için çaba harcamayan ama mevki makam ve servetleri ile övünen , sadece bunlardan dolayı saygı görmek isteyen insana insan olduğu için değer vermeyen insanlar arasında oturup sohbet etmesi ne kadar zormuş. Zorlukları seven bizlerde bunları bilerek doğruyu konuşacağız işte” diye hayıflandı genç adam arkadaşına. Arkadaşı Mehmet köyde yaşıyordu. Büyükler ne derse O’nu yapar, akşama kadar çalışır, sesi soluğu çıkmaz okumayı sevmediği için de eğitime önem vermemiş, okumamış ve köyde kalmıştı. Okuyamamış olmasına hiçbir zaman kendi gayreti olmamasına bağlamaz, “Nasip böyle imiş. Demek ki kaderimde Okumak meslek sahibi olmak yokmuş. Köyde çoban olmak varmış” derdi. Halbuki zeki ve söylenen şeyleri seneler sonra bile hatırlayan bir zekası vardı.Sözü ve özü bir değildi. Söyledikleri de şeytani sözlerdi.
Yakın arkadaşı ise okumayı sevmesi sayesinde okumuş ve pskoloji öğretmeni olmuştu. Yaz tatili için köye gelen pikoloji öğretmeninin de sesini çıkarmaması, soru sormaması, büyüklerini dinlemesi isteniyordu. Yoksa “sen yanlış düşünüyorsun, okumuşun ama adam olmamışın büyükler yanında söz söylenir mi? “ diyorlardı. Genç adam da o yüzden köye geldiğinde kendini doğaya verir, kimse ile muhatap olmadan bağ bahçe işlerine dalar akşamları da kitap okur ve geceleri de köyde gezer, ay ışığında düşüncelere dalardı.
Köyü seviyordu. Köy demek dinlenmek demekti ama patavatsız ve durmadan maaşını soran ve “ne zaman emekli olacaksın” diyenlere “ya daha yeni başladık öğretmenliğe 10 yılımız bile dolmadı ne emekliliği” diyerek hayret ediyordu. Aslında hayret de etmiyordu artık. Bunu yapanlar genelde işi gücü olmayan, ya da işini savsaklayan insanlardı . İşi gücü olanlarda genelde gelişime önem vermedikleri için ve sözlerinin nereye varacağını hesap edemedikleri için böyle konuşan insanlardı.
Bir gün gene akrabalar toplanmıştı. Küçük kurumlara bile genel başkan, bölge müdürü olanların havası ortama yansıyordu. “küçük dağları ben yarattım. Bu göreve geldikse her şeyi biliyoruz ki , bizi bu göreve getirmişler” havası gözlerinden yansıyordu ortama.
Genç öğretmen eğitimssisteminin kitap okumayı çocuklara özendirmesi gerektiğini ve yetkisi ve maddi etkisi olan insanların da kitaplar alarak tatillerde köye geldiklerinde yanlarında arabalarının bagajına kitaplar koyarak okumayı seven köy çocuklarına hediye etmesi gerektğini söyledi. Köyden cıkan meslek sahibi olan ve kitap yayınlayan insnaların kitaplarının çocuklara daha etkili olacağını belirtti.
Orada bulunan bir başkan “Yeğenim öyle düşünme. Ben getirip kitap hedye etsem bile kiimse okumaz ki. Boşuna getirmiş olurum. Okunmayan kitabı sobaya atarlar. Halbuki burada odun bol. Benim kitap getirmem boşuna çaba” dedi.
Ortamda çocuklarda bulunuyordu. İlkokula giden Ümite başkana bakarak dedi ki “ Öğretmenimi çok seviyoırum. Çünkü bana kitap getiriyor. Psikoloji öğretmeni Ahmet abimizde yazları bana psikoloji kitapları getiriyor. Okuyorum ve faydalanıyorum. Arkadaşlarım benim kitap okuduğumu görünce onlarda istiyıorlar. Hatta Ahmet ağabeyin getirdiği kitaplar okulumuzun küçük kitaplığında en çok okunan kitap oldu. Kitaplığımızı kurduk . Bu kitaplarda bize geleceğimizi kuracak. Yaşa Ahmet ağabey, Allah ne muradın varsa versin...”
Daha da konuşacaktı ki Ümit’İn dedesi. “sen ne zaman büyüdün de böyle konuşuyorsun. Büyük dedeler burada dururken sana söz mü düşer. Öyle düşünme, benim gibi düişün. Okulda ders kitaplarınız neye yetmiyor. Siz kitaplar okuyunca ineklere koyunlara kim bakacak?” dedi.
Ümit gülmeye başladı.10 yaşındaydı ama kitap okuya okuya bayağı büyükler gibi düşünmeye başlamıştı. “İneklere bakmak kitap okumaya engel mi dede. Daha geçen gün lise giriş sınavında bir çoban Türkiye birincisi oldu. İneklere de bakarız. Kitabımızı da okuruz. Hatta ineklere kitap okursak süt verimi bile artar...” deyince herkes gülmeye başladı.
Tam bu sırada oraya Ümit’in babası geldi. Oğluna bakarak “ Adın gibi umutlu ol, ümitli ol oğlum, her ortamda doğru bildiğini anlat ama saygısızlıkta yapma. Görüşlerini anlat ama dayatma. Böyle tutumunla sen köyümüzün gururu olan bir düşünür olacaksın” dedi.
Herkes bir söylemek için heveslendi ama sustular.Ümit ve babasının hazırcevaplılığına şaştılar. Ahmet öğretmen Ümit’in dedesine bakarak dedi ki “Osman amca, oğlun ve torununla ne kadar gurur duysan yeridir. Güzel kitaplar okuyan gelişir ve benim gibi öğretmen olur. Psiikoloji okuyan insan olarak sizleri anlıyorum ama bu durumun değişmesi ve yaşı büyük ve mevki makamı malı olanın değil doğru söz söyleyenin samanı olmalı çağımız” dedi.
Ümit “ Hz. Ali bile “çocuklarınızı kendi çağınıza göre değil , onların çağına göre yetiştirin“ dememiş mi ? Öyle güzel sözler söyleyen Hz. Ali’yi ben çok seviyorum “dedi. Oradakiler bu güzel söze ne diyeceklerni bilemediler.
Biraz önce gerilen ortam küçük bir çocuğun büyük ve güzel sözleri karşısında yumuşadı.
Ahmet öğretmen “ Güzel söz söyleyen kim olursa olsun yerinde ve doğru söylediği zaman alkışlamamız yerinde olmayan ve saçma olan sözlere de tepki göstermemiz lazım ki, insanlar iyiyi öğrensin destek olsun, kötüyü dışlasın. Gerçi bize doğru gelen başkasına veya başkanlara yanlış gelir ama gene de sözleri “ sen öyle düşünme böyle düşün” diye bölemeyiz ve bunu söylemeye kimsenin hakkı da yok. “
Bu söz üzerine “başkan” yavaş yavaş o ortamdan kalkarak uzaklaştı. O’nun uzaklaştığını gören Ahmet bey bıyık altından gülerek “ İnsanın ne dediğine değil ne yaptığına, yaşı ne olursa olsun insana nasıl değer verdiğine, sözünde durup durmamasına bakalım ki hak yerini bulsun” dedi.
Orada bulunanlar ne diyecekleri bilemedikleri için “söz gümüş ise sukut altındır “ sözü gereği susmanın daha değerli olduğunu anladılar.
“Hikayedeki başkan nerenin başkanı derseniz başkan dan bol ne var ülkede” dedi Öğretmen Ahmet bey gülerek. Önemli olan insanın doğru ve güzel fikirleri.
Ümit ayağa kalkarak Ahmet öğretmene sarıldı ve “ Öğretmenim sizi insan olduğunuz, kitap okuduğunuz, doğru sözlü olduğunuz için ve “oku” emrine sıkı sıkıya bağlı olduğunuz “oku” emrini veren için çok seviyorum” dedi
Orada bulunanlar bu sözler karşısında duygulandılar. Burada bir anda yaşanan bilinçlenmenin ve farkına varmanın devamlı olmasını dilediler ama zaman her şeye gebeydi ve “zamanın kime düşma kime dost olacağı bilinmez ki dememişler boşuna.
Ama bu küçük sohbetin birilerine ders olduğunun farkındaydı orada bulunan herkes.
Sohbet bitip de dışarı çıktıkları zaman Mehmet çocukluk arkadaşı öğretmen Ahmet”e dedi ki “bu yaştan sonra da olsa bende okusam öğretmen olur muyum ?”
Ahmet öğretmen Mehmet”e sarılarak dedi ki” okumanın yaşı yoktur. Torunu ile okuyup da okul bitene baksana tv lerde gazetelerde haber olan sen geç değil erken bile kalmışsın ve hemen adım atarsan belki bizi bile geçersin” dedi.
Mehmet Ahmet öğretmene sarıldı “hemen atacağım hemde en büyük adımlarla” dedi.Gözlerinden iki damla yaş indi.
İnsan isterse ülkemizin okuyan insanlarla dolu koskocaman bir okyanus olur.”Oku” emrini veren sevinir destekler herkesi...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.