- 482 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
0111 - İNTİHAR BAHÇESİ - GERÇEĞİN GERÇEĞİ
İNTİHAR BAHÇESİ
Giriş
_________________’’gerçeği söylemiş olur bir gölgeyi söyleyen’’
_________________Paul Celan değil
_________________de ki
_________________ben yazdım bu dizeyi
_________________ya da şizofren
_________________ne değiştirir gerçeği
kendi uçurumundan düşmeye görsün insan
kopar ’’karanlığa taş atan’’ bilekleri
sıyrılır iyimser kuşkularından
bulduğun hiçbir şey yitirdiğin değildir
ve en büyük yıkımlar yanılgılarla başlar
çaresiz dört yanını duvarla öreceksin
tercihlerindir kader dediğin yazgı
suç Tanrı’nın değil öğreneceksin
1
çocuğu emzirdi kadın
beyazın siyaha en yakın renk olduğunu bilmeden
acıyı emzirdi kadın
yaratıldığımı umursamadan
mütekebbirane
Abdullah ÇEVİK
***
GERÇEĞİN GERÇEĞİ
Giriş:
Gölge varsa, gerçek de vardır. Yaratılanlar varsa, Yaratan’ın olduğunun mutlaklığı gibi… Uçurumuna düşen, isterse ve gayret ederse, düştüğü gibi çıkmasını da bilir. İyi niyetiyle kapıldığı kuşkulardan sıyrılabilmesi için, düştüğünde bilekleri kopsa, kolları sıyrılıp kanamakta olsa bile karanlığı taşlamaktan vazgeçmemelidir. Öyle hemen pes etmek yok! Ne kaybettiyse, zaten kendisine ait değildi ki! Buldukları da öyle… Her şey Allah’ın kullarına, bir süreliğine bahşettiği nimetlerdir. Neyimiz vardı doğduğumuzda? Ölünce ne kalacak elimizde? Arada kazandıklarımız alnımızın teri olarak görünse de kökende lutfedilenlerdir. Geri alındıkları zaman koparılan feryat niye?
Kaybettiklerimizin içinde sadece zaman çok önemlidir. Tükettiğimiz ömür ve içindeki fırsatlar düşünüldüğünde değeri anlaşılır. Kaçan balık büyük olur. Kaybedilen sevgiliyse, belki o da geri gelebilir ama doğal olarak değer kaybetmiştir.
Çok değer verdiğimiz kişiler hakkında ne kadar yanılmış olduğumuzu ne yazık ki geç anlar ve yıkılırız. Beraberliklerin çoğunun sonu hüsran olsa da dünyanın sonu değil ya! Gönüllü hapsederiz kendimizi ve korunma amaçlı kalelere sığınırız. O yürek sevmeyi öğrendiyse, tek kişinin sevgisini aşk haline getirebildiyse, içinde tüm yaratılanlara da yer açmayı ve Allah’ı aşkla sevmeyi de başarabilir. Kişiye Allah yeter! O zaman ne gam!
Kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine şüphesiz inanmak, imanın altı şartından biridir. İman bahsi çok önemlidir, sarsılmasından sakınmak gerekir. Ancak cüzi irademizin elverdiğince isabetli seçimler yapmaya çalışmalıyız. Elimizden geleni yaptıktan sonra halen boş olan ellerimizi kaldırıp: “Allah’ım! Ben elimden geleni yaptım. Arzu ettiğimi avuçlarıma Sen bırak! Amin!” diye dua etmeli ve umutla beklemeye başlamalıyız. Kadere uygunsa arzumuz burada, değilse orada ama mutlaka gerçekleşecektir.
Gayret sarf etmeden ummak ya da sonucunun suçunu “Kader!” diyerek üstünden atmaya çalışmak, işin kolayına kaçmaktır. Kadere iman, iç rahatlığı için bir nimettir ama kulu sorumluluktan kurtarmaz. Allah, her an bir şendedir. Neyi neden yaptığına akıl sır ermez. Hayrın içine şerri, şerrin içine hayrı gizlemiştir. Yapılmasına izin veren O’dur ama onayladığı iddia edilemez. Suç varsa, yaratılandadır.
1
Anneler, ak sütleriyle emzirirler bebeklerini ama yavrularının hayatları lekesiz, sütbeyaz olamaz. Beyaz, en kolay kirlenen renktir. Saf ve temiz insan kolayca kanar.
Tatlıdır verdikleri süt ancak acı çekmelerini engelleyemez. Baklavanın hamuruna bile bir tutam tuz atılır. Tuz da şeker kadar, hatta daha da çok aranan bir nimettir. Yemekler onunla lezzetlenir. Çekilen acılar olmasaydı, onlara katlanılarak kazanılan sevaplar da olmazdı.
Hayat, tekdüze değildir. Sevinç ve mutlulukların yanı sıra kederler de vardır. Sevmek ve sevilmek bile başlı başına mutluluk nedenidir. Âşık olduğunu hissedenin ayakları yerden kesilir! Aşk, bizlere bahşedilen en değerli duygudur. Sevmek ve sevildiğini hissetmek kadar insanı mutlu eden başka ne olabilir!
Ben kulluğumu bilemedim önceleri. Büyüklendim. Cüzi irademe güvenerek denenmeye hazır hissettim kendimi. Oysa adımla maceram arasında sıkı bir bağlantı vardı. Beni Allah yaratmıştı. Ben O’nun kuluydum. Gün gelecek, herkes gibi ölümü tadacaktım. Sorgum sualim kelimesiz cümlesiz alınacaktı. Bedenim çürüyecek, damarlarımdaki kan toprağa boşalacaktı.
Bir ben değil, hepimiz Abd/Ulah’ız. Allah’ın kulu… İslam’ı yaşamakla yükümlüyüz. Gün gelecek tükeneceğiz. Dönüşü olmayan yere gideceğiz. Yaptıklarımız ettiklerimiz bize dönecek. Onlardan sorgulanacağız.
Kefenlerimiz örtemeyecek çıplaklığımızı. O’nun huzurunda çırılçıplak olacağız. Yani orada saklımız gizlimiz kalmayacak. Her şey apaçık ortada olacak. Yaptıklarımızın hesabını vereceğiz. İtirazsız temyizsiz… Kimse dilediğince gönenemez. Kimse kimseye güvenemez. Orada, Allah’ın izin verdikleri hariç, kimse ağzını açamayacak. Suçlu, suçunu reddedemeyecek, yalanlar uyduramayacak, bahaneler öne süremeyecek. Konuşabilme ve şefaat hakkı ancak Allah’ın izniyle olacak. Dolayısıyla asıl şefaat eden de kendisi olacak.
Ölüme doğru korkusuzca yürüyebilmek, Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak yaşamakla mümkündür. Başarımızın da başarısızlığımızın da sorumlusu biziz. Öyle bir ölebilmeliyiz ki ölüm bile gülerek gelmeli. Bizi de gülümsetmeli, Azrail’i de, diğer melekleri de… Ölüm, bir müjde gibi gelmeli ve dudaklarımızda kalıcı tebessümler bırakmalı. Aksi halde ölüm bile güler halimize!
2
Şeytan, aldatmak için yaklaşır bize. Vesvese verir. Yalanlar fısıldayarak aldatmaya çalışır. Tenimiz topraktandır. Toprakla beslenir, toprağa iade ediliriz. O yok eder bedenimizi, tekrar var etmek için. Görevi evirmek çevirmek, hayata hazırlamaktır. Toprak, anne gibi doğurur ve hepimizi onun gibi takip eder. Beler besler, yetiştirir ve yer. Onun için bir adı topraksa bir adı da yer…
Ünlülerin hayatlarını merak eder kalanlar. Yazarlar, senaristler… Onların hayatları lop yumurtadır. Emeksiz elde edilebilecek hayat hikâyeleridir. Kurgu gerektirmez. Şairlerin yazdıkları da öyle… İlham verir ve yeni şiirlerin doğmasına sebep olurlar. Bazıları da onlardan imge çalma merakındadır. Bu da bir nevi hırsızlıktır.
Yalan yere yemin etmek, edilen yeminin gereğini yapmamak kefaret gerektirir. Onun için hayatım boyunca yeminden sakındım. Ağzımdan çıkanlara dikkat ettim. Çünkü dil de yanar günah suçuyla! Aldanmamak, boş bulunmamak ve günaha girmemek için sürekli kontrol ediyorum kendimi. Hal ve hareketlerime, ağzımdan çıkanlara dikkat ediyorum. Buna rağmen kendimi tam güvende hissedemiyorum. Korku ve ümit arasındayım.
3
Susuyorum susuyorum ama o kadar çok şey atıyorum ki içime, aniden patlayabilirim! Zaten dünyada yanacağım kadar yanmışım. Közle kül arasında kalmışım. Özüm tükenmiş. Ruhum yangın yerinde, savaş halinde… İçimdeki yangınla ölüm arasında kalan, geçirilmesi en zor zaman dilimindeyim. Ölmeden önce ölerek ölüme hazırlanmak… İki ölüm arası… Sonlu bir süre içinde derin bir sonsuzluk duygusu beni hiç olmaktan kurtarıyor. Tekrar diriltileceğimi biliyorum. Bir süreliğine toprağa gidiyorum.
Ölüm, derin bir uçurum gibi görünüyor ancak yaşayamaz hale gelenler için ne kadar büyük bir nimet! Varlığı kulluğa davet ediyor. Öyle bir takılmışız ki günlük hayatın çarkına, hepten dünyalık olmuşuz. Üstümüzdeki miskinliği atmalı, bir yerlerden başlayarak ahirete hazırlanmalıyız. Ataletten kurtulup, ibadete koyulmalıyız. Öncelikle, dünya kirinden giyeceklerimize bulaşanları tövbeyle temizlemeli, üzerimize çamur sıçramasından sakınır hale gelmeliyiz.
Nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Dünyada gururla dolaşmamalı, yere basarken bile dikkatli olmalıyız. Bilmeliyiz ki bu zemin kayacak ayaklarımızın altından. Balerinler gibi parmak uçlarımızda yürümeliyiz. Yolumuz nereye çıkacak belli değil. Cennete mi cehenneme mi sevk edileceğiz? Dünyadan temelli değilse de biraz elimizi eteğimizi çekmeli, yol hazırlığı yapmaya koyulmalıyız. Hayatta bir şeyler yapmak, bir yerlere gelmek için öyle olaylarla karşılaşılıyor ki saygın olmak için çalışırken insanın kendisine saygısı kalmayabiliyor. O/Nur/suz mutluluk olur mu!
Hayatının nasıl sona ereceğinden ve nelerle karşılaşacağından habersiz yaşayan, ne kadar rahat ve huzur içinde yaşayabilir ki! Öyle bir roman ki hayatlarımız, her cümlesi, her kelimesi, noktası virgülüyle bize ait ve nasıl biteceği bilinmese de ölüm ötesi gayretimize bağlı… Külli irade kontrolünde cüzi irademizle yazıyor, sonunu Allah’ın takdirine bırakıyoruz. Ölüm ve nasıl geleceği son sayfa gibi… Sonrasının belirsizliğini düşününce yaşamanın tadı da anlamı da kalmıyor. Yaşamak bile güçleşiyor. Cennet çok güzel de cehennemi iğne deliğinden görmüş olsaydık, başımızı secdeden kaldıramazdık! Tabii ki aklımız başımızda kalırsa…
Allah, insanın kalbine bakar. Niyetlerimizin sağlam olması gerekir. Aksi halde niyetlerimiz bizi yakar! Kalbimiz kadar dilimiz de önemli… Öyle ki dilimiz cenneti de cehennemi de hak ettirebilir. Bu düşünceler, ortalığı yangın yerine çeviriyor! Nefes alamaz hale geliyorum! Başım ağrıyor. Sıkıntı basıyor. “Acaba riyakâr mıyım?” diye soruyorum kendime. Yüzümün yarısı cennet, yarısı cehennem oluyor. Havf ve reca arasında bunalıyorum. Bazen sayıklamaya başlıyorum, şiir sanıyorlar. Kararımı vermişim, kesin dönüş yapmışım! Şiir değil, fermanımı yazmışım! Altına imzamı da atmışım! Bundan sonra beni kimse yolumdan döndüremez! Erenlerin yolundan Rabbime gidiyorum! Beni kimse durduramaz!
4
Allah aşkıyla sarhoş haldeyim. Kendime geldiğimde tefekkür ediyorum ve yaratılanlar hakkında konuşuyorum. Eskiden pek de umursamazdım hiçbir şeyi. Ağaç ağaçtır, meyve verir. Şaşılacak bir şey görmezdim. Derinlemesine düşündüğümde hayretler içinde kalıyorum. En az kendime güvenirdim. Eşyanın hakikatini anlayıp da en yumuşak olaylar bile içimi sızlatmaya başlayınca iş değişti. Allah’ın kuvvetini idrak ettikçe O’na da kendime de güvenim arttı. Ellerimi dünyadan birazcık çekince, bir türlü bir araya gelmeyen iki yakama yapışıp, nefsimi hesaba çekmeye başladım. Kulaktan dolma köksüz bilgilerimin yetersizliğini görüp, safsataları çıkarıp atarak beynimi temizlemeye, oluşan boşluğu ilimle doldurmaya koyuldum. Batılın karanlığını Kur’an’la aydınlattım. Safsataları ve din gereği sanılan adetleri çöpe attım. Kendimden başka yargılayacak kimse bırakmadım. Suçlarımı görmekten başkalarını görecek halim kalmadı. Ölüme yaklaşırken madde bedenimi adeta esir ettim ve içine sığındım bir biçimde. Hapsettim nefsimi içimde. İçimin içinde…
Şimdi acılarla sarılı hayatımın sonuna yaklaştım. Musevilerin levhalarını silen, İsevilerin çanlarını susturan İslam’a mensup biri olarak ben, can vereceğimin bilincindeyim. Karanlık hayat yolum, aydınlığa açıldı. Geç de olsa gerçeği gördüm ve Allah’a giden yolda yürümeye başladım. Kuruntular içinde yaşarken hakikate ulaştım.
Her ölüm erkendir. Ölümüm için de öyle denir belki ama ölmeden önce ölmeye mecburum… Ne kadar pişman olsam, ne kadar tövbe etsem az ama elimden daha fazlası gelmiyor. Gafletime oranla pişmanlığım yetersiz olsa da son nefesten önce tövbe etme fırsatını yakaladığım ve yolumu düzelttiğim için seviniyorum. Aksi halde halim haraptı! Şaka gibiydi her şey… Yine de şaka gibi… Ölümüm de öyle olacak galiba… Yalan dünya… Belki geride kalanlar rahmetle anacak beni belki de lanetleyecekler.
5
Kuruntularıma kapılıp yok sayarcasına riayet etmediğim emir ve yasaklarlar nedeniyle yaptığım hatalar gözümde büyüdükçe büyüdü. Önceden önemsemez, küçük günahlardan sayardım. Bilinçlendikçe, toprağa düşen sılcan tohumları gibi yeşerdiler, gümrahlaştılar ve ruhumu sardılar. Onlar aklıma geldikçe tövbe ediyorum ama paçamı bırakmıyorlar. Ne kadar tövbe etsem de dev gibi önüme dikiliyor, adeta boğazımı sıkıyorlar.
Gerçeklerse kâğıtların, kumaşların üstündeki cansız bitki desenleri gibiydi. Bilincimle beraber onlar da canlandılar. Hakikat açığa çıktı. Toprağa kök salmaya, boy atmaya başladılar. Benim gibi asıllarına döndüler. Amacım, etraflarındaki dikenlere rağmen iyi amellerimi çoğaltmak ve onları büyütmek. Var gücümle gayret ediyorum.
Ellerimle yazdığım hayat hikâyem, Allah’ın huzurunda bir solukta okunacak. Korka geldiğimiz ölümün kıyısına yaklaştım. Onun için başkalarının da yanlışlarını görmeleri, vakit varken tövbe etmeleri, emirlere uymaları, hatalardan sakınmaları için duygu ve düşüncelerimi yazıyorum. Geçtiğim yerlere, Hansel ve Grathel gibi çakıl taşları bırakıyorum ki okuyanlar yollarını bulmakta güçlük çekmesinler. Ben de Sırat-ı Müstakime, doğru yol üzerinde olanların döktükleri çakıl taşlarını toplayarak ulaştım. O taşlar, karanlıklarda kaldığım dönemde o kadar değerliydiler ki onları sağlam bir ipe dizdim, kolye yapıp boynuma taktım.
Geç de olsa kalabalık şehirlerin içyüzünü gördüm. Komik heykellere baktım, dokundum, bir şey anlamadım. İnsanların çoğu sapıtmıştı. Ne dediysem duyuramadım. Sağırdılar, kördüler. Onlar da boştular, kalabalık şehirler de aslında… Ölüydüler.
Sazlı cazlı kentlerinden, allı yeşilli renklerinden, ışıltılarından şıkırtılarından yüz çevirdim. Ölmeden önce ölmeyi yeğleyerek hayat buldum. Mezar taşıma, doğum ve ölüm tarihimle beraber siyah bir gül işledim ellerimle. Kalanlar yanlış yollara saparak vakit kaybetmesinler diye beyaz kâğıda kara kalemle Efendimizin gösterdiği yolu yazdım. Gül, o Herkesin Sevgilisi’nin sembolüdür. Allah’ın izniyle bana da şefaat eder İnşallah!
Allah’ın emrine uyarak Nuh Aleyhisselam, suyun taşırılacağı zaman buharlı bir gemi yapmış, taşarken de ateşi harlamıştı. Ben de küfrün her yeri sardığı zamanda, okuyanların kurtuluşu için kalemimi imanımla harlayarak sadece yazabiliyorum. Elimden başka bir şey gelmiyor. O, tufan öncesi hazırlık yapmıştı, bense tufanın ortasında çabalıyorum.
Okuyup öğrenmeye çalıştım gerçekleri. Kapalı ayetleri araladım ve derin anlamlarına ulaşmaya çalıştım. Maalesef çoğunuz o kadar uzağındasınız ki gerçeklerin! Ya Kur’an’ı hiç okumuyorsunuz ya da okuyor, anlamına ermeye çalışmıyorsunuz. Bir gülü uzaktan koklamak başka, fidanın kökünden girip, dallarından geçerek gül haline gelmek başka… İşte ben, dal uçlarında gül olarak sizlere ulaşabilmek için hadislerin yardımıyla ayetlerin köklerine inmeyi başardım. Bahçe kilitli değil. Bakın, seyredin, koklayın, faydalanın çiçeklerimden. Çiçeklerim, yazdıklarımdır. Saklı gizli değil. Hepsi ortada… Kolayca ulaşabileceğiniz yerde…
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0111
YORUMLAR
KALEMİNE YÜREĞİNE SAĞLIK GÜZEL KARDEŞİM. Yalan dünyada pek öyle şahşahalı yaşamaya gerek yok. Hiç kimsenin milyon dolarlık evlerine arabalarına yatlarına katlarına özenmedim, Allah beni hazır olarak ölmemi nasip etsin, Yaşadığım zaman zarfında itikatlı olarak kendisine kulluk görevini layıkıyla yapanlardan eylesin. Çok teşekkür ederim hakikatleri gerçekleriyle gün yüzüne sermişsin. Kalemin daim olsun sevgiyle kalın. Allah a emanet olun