- 445 Okunma
- 6 Yorum
- 6 Beğeni
TECRİTTE BİRİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
TECRİTTE BİRİ
Bütün bunları yaşamış olmak ruhuma ağır geliyordu. Bunu kaldıramıyordum.
Halbuki böyle bir acıyı yalnız yaşamıyordum.
Pek çok insan benimle aynı kaderi paylaşmış, tarih tekerürden ibaret olduğunu bir kez daha ispat etmişti sadece.
Kurbanlar farklıydı ve bu defa kurban bendim, bizdik.
Ama o zamanlar ruhu haliyetim sağlıklı birşeyler düşünecek durumda değildi. Sanki acı yalnız benim acımdı, yalnız benim canım yanmıştı.Sanki bir batağa düşmüştüm ve boğulmam için tek başıma bırakılmıştım.Tek başıma çırpınıyordum.Çırpındıkça batıyordum.
Bir tarafım bunun yazgı olduğunu söylüyor bütün teslimiyetiyle masum bir çocuk gibi her yapılanı kabulleniyordu. Diğer tarafım kulların eliyle gelen neden yazgı olsun ,neden herşeyi itirazsız kabulleniyorsun diyordu.
Bir tarafımda isyan eden ergen biri , diğer tarafımın bunak uysallığından olabildiğince nefret ediyordu. İçimde her bakımdan birbirine tezat iki insan yaşıyordu.
Bölünmüştüm.Kafasında farklı farklı seslerle boğuşup duran, melun bir yaratık gibi ortalıklarda başıboş dolaşıyordum.
Bu şehirde yaşamak her geçen gün bana daha da imkansız görünüyordu. Hergün yürüdüğüm kaldırımlar ayaklarımın altından çekiliyorlarmış gibi hissediyordum.
Bana hep sevimli gelen tanıdık evlerin yüzleri kirlenmişti.
Baktığım her şey sevimsizleşmiş,yediğim her lokma tatsızlaşmış,yaşadığım her saniye anlamsızlaşmıştı.
Dokunmak istediğim her şey anında değişiyor, tüm cismaniyetiyle bambaşka bir şeye dönüşüyordu. Sürekli başkalaşan insan silüetleri görüyordum.
Evet ayağım takılmıştı.Tökezlemiştim.Ama düşmemiştim.Hala ayakta durma çabası içerisindeydim.Ama insanların bir anlık bir zaafiyete bile tahammülleri yoktu.Ayağı tökezleyenleri hele düşenleri hiç sevmezlerdi. Hayat bir yarıştı ne de olsa.Yürümek dahi olmazdı bu maratonda.Koşacaktın.
Halbuki ben koşmaktan çok uzaktım. Yorulmuştum, umudum bitmişti.Dağılmıştım.
Hiç kimse, hiçbir yer beni bu halimle , bu dağılmışlığımla , kendine yakıştırıp kabul etmiyordu.Ölüm bile.
Bazen usulca bir kitabın koynuna sokuluyordum. Anlatacak ne kadar çok şeyleri vardı. Kanatlanıp kalenizin dışına çıkıyordunuz. Bambaşka göklerde kanatlar çırpıyordunuz.
Benim de anlatacak ne çok şeyim vardı halbuki. Ama ne anlatmaya mecalim, ne anlatacak sözcüklerim vardı.
Bazen arabama atlayıp kendimi şehrin kalabalığının dışına atıyordum.İnsanlardan uzaklaşmak, olabildiğince uzaklaşmak bana kendimi iyi hissettiriyordu.
Upuzun yolları vardı olduğum şehrin.Yolların kenarında buğday tarlaları alabildiğince uzardı. Engin bir deniz gibiydi bu tarlalar. Denizi çok özlediğimde uzun uzun bu tarlalardaki başakları seyreder, mutlu olurdum.
Başaklar rüzgarda tıpkı deniz gibi dalgalanırlardı.Onları saçlarını savuran sarışın bir peri kızını seyreder gibi seyrederdim. Güzelliğini izlemeye doyamazdım.
Bugün de en çok sevdiğim buğday tarlasının kenarına gitmek geldi içimden.Belki yine eskisi gibi hafiflerdim.Yine içimi çocuksu sevinçler sarardı.İçime dolan bu kin giderken yollara akardı.Affedebilirdim belki herkesi.
Sendeleyerek zar zor da olsa arabaya kendimi atabildim.Derin bir nefes aldım.Ama içinde bulunduğum her ortam sanki beni boğuyordu.
Ah o eski günler şimdi ne kadar da uzaktı.Böyle bir zamana atılmak ne büyük bir kederdi,nasıl bir bahtsızlıktı.
Yol boyunca ilerliyordum.Kafamın içinde ne varsa atmak için çırpınıyordum.Güzel olan ne varsa içime dolsun istiyordum.
Ama yapamıyordum, olmuyordu.Ne açtığım müzik,ne araladığım pencere, ne içeriye dolan
güneş ruhuma sızamıyordu.Ruhum karanlıktı,kapkaranlıktı.Geçtiğim yollar ruhumun karanlığıyla kararıyordu.
Arabamın etrafında kara bulutlar peyda olmaya başlıyordu.
Önümü göremiyordum.Havayı kapkara ince bir duman kaplıyordu ve vücudu o kara bulutların içinde son buluyordu.Sonra penceremden giren kara bir sızıntı arabanın içine dolmaya devam ediyordu.
Buğday tarlasının kenarında bir cepte arabamı durdurdum.
İşte her zamanki gibi olduğu yerde yine beni bekliyordu.Ne kadar vefalıydı,ne kadar güzeldi.Yine saçlarını rüzgara karşı savuruyordu.
Sakinleşmek için gelmiştim.Beni her zamanki metanetiyle dinleyeceğinden hiç şüphem yoktu.
Ama içimden anlatmak gelmiyordu.Onu izlemek gelmiyordu. Bugün hiç iyi değildim.Belki de artık hiç olmayacaktım.
İçime dolan karanlığı ona kusmak istiyordum.
Bütün hıncımı ondan çıkartma isteği duyuyordum.
O güzel saçlarını koparmak,rüzgarlara savurmak geliyordu içimden.Varlığını paramparça etmek geliyordu.Sanki bir şeyler dağılırsa ben toparlanacaktım.
Koparabilir miydim?Dağıtabilir miydim varlığını rüzgarlarda? Ona verilen emekleri çalmak olmaz mıydı bu? Bize yapılanın aynısını yapmak olmaz mıydı?
İçimde fırtınalar koparken, vücudumda dehşetli bir sükunet vardı.
Önce bir müddet sessizce kıyısında oturdum.O da öylece sessiz bekliyordu beni. Bugünkü tavrım ona da tekin gelmemişti.Bir müddet kımıltısız durdu öylece.
Beni dinledi.
Epeyce bir vakit kımıltısızca birbirimizi izledik.
Güneşin batımına az bir zaman kalmıştı.
İçimin karanlığı her yerleri sarmıştı.
Usulca ayağa kalktım.Ellerimi yavaş yavaş başaklara uzattım.
Hayır hayır, yapamayacaktım.
Hırpalamak, dağıtmak ,yok etmek, verilmiş emekleri zayi etmek benim mayamda yoktu. Ben bu gibi şeylerden çok uzaktım.
Ama bağıracaktım.
Hiç değilse bunu yapacaktım.Hayatımda hiç yapmadığım kadar bağıracaktım.Gücüm yettiğince içimdekileri haykıracaktım.
Haykırdım.
Bütün varlığımla , başakların vücudunu titretene kadar haykırdım.
Takatim bitene kadar, nefesim tükenene kadar haykırdım.
Bütün o karanlık üzerimizden çekilinceye kadar haykırdım.
Cemile ülkü
YORUMLAR
Herşiyin bir zıddı olduğuna inanırım,mutsuzluk varsa mutlulukta vardır, ağlamak varsa gülmekte vardır,
acı gibi, güzelliklerde her daim hayatımızda olacaktır,yükseliş ve alçalışlar hayatın ta kendisi..tadıyoruz yaşıyoruz bir şekilde,
ve yazınız yoğun bir duygula kaleme alınmış çok içten, ve genel olarak satırlarınızda kendimizden izler buluyorum
yüreğiniz incinmesin, çokça severek okuduğum güzel kalemlerdensiniz,umarım daha sık yazarsınız sevgim ve saygımla