- 1065 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BALIKLIGÖL
BALIKLIGÖL / ŞANLIURFA
Gezimizin ikinci gününde Adana’dan öğleye doğru başlayan yolculuğumuzun hedefi, hareketimizin adresi bu defa Balıklıgöl. Balıklıgöl deyince, yüz yıllardan beri akla gelen il tabi ki de Şanlıurfa oluyor.
Şanlıurfa’ya ulaşabilmek için Osmaniye, Gaziantep il sınırları içerisinden geçerek üç saate kalmadan Şanlıurfa’ya girmiştik. Adana-Şanlıurfa yolu otoban, keyifli bir yolculuk sunuyor. Yol boyunca dikkatimi çeken ortak nokta hemen her yerde genç Antep Fıstığı bahçeleriydi; Fıstık Tarlası diyenler de olacaktır muhtemelen. Yolculuğumuz Nurdağı ilçesini geçip, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesine yaklaşınca otobanın sol tarafına düşen kıraç bir arazinin ortasına inşa edilen cami kompleksi. Çok defa sosyal medyada görmüşlüğüm olan ve paylaşımcıların ironi ile bahsettikleri gizemli cami. Daha gözüm ilişir ilişmez, mal bulmuş mağribi gibi “Buldum!” demiştim kendi kendime; hayat nelere gebe... Bir şey görüyorsunuz, herhangi bir kitapta, dergide, televizyonda veya sosyal medyada; o şeyin gerçeğini de görme şansınız oluyor dünya gözü ile. Benimkisi de öyle oldu. Tabii ki, bir kaç defa fotoğrafını çekmezden gelemezdim; bu tarihi anı kaçırır mıyım…
Bilmem fark ettiniz mi? Manevi değeri olan beldelere yaklaştığınızda, içinizdeki manevi duygu ile hayalinizde şekillendirdiğiniz kutsal mekanlar cisme dönüşerek, gözlerinizin gördüğü mekanlar olarak adeta akreple yelkovanın birleşmesi gibi bir araya geliyor ve o mistik hava sizi içine çekip götürüyor; içinizi manevi bir huzur kuşatıyor.
İlk defa gittiğim halde, gördüğüm kadarıyla ne yazık ki, Şanlıurfa da, diğer şehirler gibi betonlaşmadan nasibini almış; zaten etrafı kıraç topraklarla kaplı olduğu için bu çarpık şehirleşme hemen göze batıyor. Hani büyüklerinizden duymuşsunuzdur, bir yerde leş olduğu zaman ta uzaklardaki kartallar “ayağında kan görür” derler ya, demek ki sermaye de öyle. Sermayenin gözü, kulağı o kadar hızlı çalışıyor olmalı ki, müteşebbislik ruhu sürekli olarak zirvelerde dolaşıyor galiba; herkesten önce onlar duyuyor, herkesten önce de yine onlar görüyor ve hemen kararını verip: ülke, din filan gözetmeden hemen oraya yerleşiyorlar. Yabancı sermaye de, Şanlıurfa’yı, “Peygamberler Şehri” unvanını hak eden kutsal cazibesinin farkına varmış olmalı ki, Global şirketler Şanlıurfa’ya otellerini çoktan inşa edip misafirlerine kucak açmışlar. Turistik mekanların tabelaları da haliyle yabancı isimlerden oluşuyor. Bu da elbette ki bir pazarlama yöntemi. Balık için balık yemi, inekler için ot, yılan için süt neyse, yabancı isimle şirketler kurmak, tabelalar asmak da o dur. Yani, turistlerin anlayacağı dilden isimler koymak suretiyle önce ilgilerini, sonra da kendilerini çekmek... Farklı tarzda inşa edilmiş Şanlıurfa Müzesini gezmeden, Balıklıgöl de bulmuştuk kendimizi. Bu bölge, "Eski Şanlıurfa" bölgesi olmalı; her taraf taş yapılardan ibaret.
Şanlıurfa’nın sıcağı da, diğer bölgelere nazaran daha betermiş hani…
Balıklıgöl kenarı ziyaretçilerin otomobilleriyle doluydu; zaten dar yollar. Neyse ki, boş bir alan bulup otomobilimizi park ettik. Daha otomobilden iner inmez, sanki yüzyıllar öncesinde Hz. İbrahim’i ateşe atmak için Nemrut’un yaktığı odunların sıcağı etkisini kaybetmemiş gibi, yüzlerimizi yalayıp kavurmuştu sanki. Bir buçuk yaşındaki torunum bile, ayağını kaldırıma değer değmez, annesinin kucağına atmıştı kendini. Alışacaktık…
Etrafı dekoratif mermer duvarla çevrili Balıklı Göle yine mermer merdivenlerden inerek ulaştık. Göl alanı etraftan aşağıda kalıyor ve kalenin kuzey eteğinde. Etrafında yerli ve yabancı onlarca insan… Kimileri göl manzaralı fotoğraf çektirmekle meşgulken, kimileri de, eskiden berrak olduğu bilinen ama 6 şubat depremi sonrasında kirlenerek rengi değişmiş, şimdilerde yeşile çalan su içerisindeki balıkları seyretmekle meşguller.
Daha ilk dakikalardan itibaren Balıklı gölün ve gölü çevreleyen taş mimari yapının manzarası diğer ziyaretçiler gibi bizi de fazlasıyla büyülemişti. Hemen keşfe koyulmadan önce bizimkilerin birkaç Balıklıgöl manzaralı fotoğraflarını çektim. Göl suyu kirli yeşil bir renkteydi ve bu suyun içerisinde buraya has balıklar yüzüyorlardı suyun içinde. Halilürrahman Camii veya mescidi, gölün kale tarafındaydı. Bir taraftan fotoğraf çekiyor, diğer taraftan da gölün güzelliğini ve çevresinin otantik güzelliğini seyrediyordum. Kadınlar ve erkeklerin namaz kılma yerleri farklı. Bizimkiler göl manzarası ve çevresini gezerlerken, ben de, buraya kadar gelmişken en azından mescidin selamlanması, mescidin saygı duyulması adına 2 rekat “Tahiyyetü’l Mescid” namazı kılmalıydım. “Bir daha ya nasip olur veya da nasip olmaz” diyerek...
Mescidin içerisinde zemin cam ile kaplıydı ve altındaki suyun içerisinde balıklar yüzüyorlardı. İçimde “cam kırılır” endişesi vardı ama görevli “kırılmaz” diye beni yatıştırdı. Su satışı ile görevli yaşlı amcaya, abdest alabileceğim bir yer olup olmadığını sordum. Havuzun kuzeybatı köşesindeki çeşmeyi işaret etti, “oradan alabilirisin” dedi. İçeride iki tane çeşme vardı ve üzerlerindeki levhada “Şifalı Sudur İçilir” yazdığı için, ben de bir maşrapaya suyu doldurup içtim; içerken de bir kişiden fotoğrafımın çekilmesini rica ettim.
Görevlinin gösterdiği dışarıdaki çeşmeden abdest alıp aynı cam zemin üzerinden geçerek yanda bulunan mescide girdim. Müslüman ülkelerinde görmek istemediğim içeride yatanları görünce yadırgadım doğrusu, cami veya mescit içerisinde uzanıp yatılması her nedense bana ters geliyordu. Ben hiç bir zaman kilisede, sinagog da veya havrada insanların uzanıp uyuduklarını ne televizyonlarda, ne de sosyal medyada görmedim. Nasipsiz hiçbir şey olmuyor; Allah nasip etti iki rekat namaz kıldım, dualarımı da yaptıktan sonra gönül huzuru ile çıktım. Göl çevresini bir daha geçerken, yanımdan geçmekte olan görevliye sordum: “Deprem sonrası Balıklı gölü de sel bastı demişlerdi, o yüzden mi bu havuzun suyu berrak değil?” Görevli, eliyle duvarları gösterdi neredeyse adam boyu içeriyi sel bastığını, suyun bir kaç aydır ancak bu kadar temizlenebildiğini, söyledi. Tekrar çeşitli açılardan fotoğraflar çekerek, esas merak ettiğim Göbeklitepe” ye gitmek üzere yola koyulduk. 1.8.2023, Şanlıurfa
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.