- 280 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Hatun
Ordu’nun dereleri
Aksa, yukarı aksa…"
Ne zaman bu türkü gelse aklıma
Annemin,
Daha on beşinde, çocuk yaşta
Okutmaya güçleri olmayınca
Nişanlandırılıp
Nasibini kaçırmasın,
Başı bağlansın hevesi ile
Şehirdeki Teyze’oğluna gelin oluşu
Köyünden, babaevinden
Ailesinden, ocağından kopuşu düşüverirdi hatırıma
Anne ve baba annelerimin,
Yörüklüğünü bilirdim de
Kafkaslara da dayanır mıydı soyağacımız bilmem
Tatarlar, Kırgızlar gibi çekik, sürmeli gözleri
Tütün pamuk tutmasına rağmen kibar elleri
Simsiyah uzun saçları
Becerisi, serpilmiş cesaretiyle
’Nasılsa küçük diye vermezler’ sanan
Mehmet’ine
Oysa
’Seni bana yazmışlar’ diye,
Eş oluvermişti
Çocukluğunun Ödemiş Ovasından İzmir’e…
Sonra da memur eşi olarak
Perşembe’lere kadar yollara varmış
Daha on altısında, anne olmuş, abimi kucağına almıştı
Kendi gonca oysa köylü güzeli, henüz filizlenirken
Yuvası, evlatları ile
Hüzünleri, neşesi
Çilesi, derdi, hayalleri ile
Kök salmış, büyümüş, çoğalmıştı
Annem…
Şevkati, merhameti
Özlemleri, Acıları, Hasretleri ile
Nice cefa ve emeği
Dününe de gününe de vefa ile
Hep kol kanat gerişi
Sarıp sarmalamayan güneşi
Ellerinde yüreğinde toprağının kokusu
Acısı ile tatlısı ile işlenmis varlık yolunda
Ömrünün yoldaşı
Ne yazık ki takdiri ilahi,
Gitme diyemediği, babamın
Havvası
Hatun’u…