İnciden Zerrecikler Ve Notasız Türküler
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ne zaman ayaklarım mayınla döşeli yokuşa çıksa, can havliyle, yitik çocukluğumun gölgesine sığınırım:
Dim/ağımın kovuklarına gizlenmiş inciden zerreciklere tutunurum. Hani, o bahar belirtilerinin verdiği sevinci arar gibi, belleğimi yoklarım. Kâh, o küçük kızın çelimsiz bacaklarında köpüren hızdayım; kah, vadilere çarpan notasız türkülerin destanlarındayım.
-Bugün, altmışlık k/ederimle bakarken o günlere, ironiyle dudağıma ilişen şaşkınlığın esrindeyim-
Nicedir, tüm benliğimle, “Dündül”ün nefes kesen doruğundan, dünyayı kolaçan ederim.
Oradan, bekleyen meçhul yarınlara meydan okurum ve anonim olan imgelerin damarlarında dolaşırım.
-İşte, o Dündül’den, “Palavra meydanı”nın nabzını yoklarım. Ancak ürperten o his, melankoli ateşine dönüşür köhne ruhumda. Kendimin içinde saklanırım...
Şimdi de, yağmur sonrası gözlerime akan, mil yeşili Munzur’un hasretindeyim ve sarp vadilerin meşeli eteklerini okşarım. Ansızın, karşıma çıkan Ceylan’ın ürkek bakışlarındayım.
Emdiğim beyaz akasya çiçeklerinin tadında ve kokusundayım. Ah’larım ve özlemlerimin avlularında sıyrılıp, fütursuz düşlerimin ovalarını donatan gelinciklere gülümserim. Beyaz bulutlara döşediğim dev(inim)lerin silüetlerini izlerim Şimdi onlardır yurdum...
Hep koşarım. Çalı, taş, börtü- böcek demeden koşarım; zira, henüz yorgunlukla tanışmamıştır bacaklarım.
Artık, gün bittiğinde, ben beçareyim. Açlık ferimi çoktan kırmış ve toz to(p)rak içindeyim. Akranlarımla evin yoluna düşerken, ayaklarım mecalsiz taşır beni. O vakit en çok, parçalanmış dizlerimdeki kanda gözlerim ve kendimi, annemin evhamlı “leme leme”lerine hazırlarım...
Heyhat! “Bir daha” sokağa s/alınmayacağım...
Dört gözle beklenen yaz tatili gelmiştir artık: O vakit, köyümün yoncayla çevrili patika yollarında, gübre kokusunun dayanılmazlığında, istemsiz yürürüm...
-Oysa şimdilerde, özlemini duyarım o kokunun.
Adapte olana dek, çok yapraklı bir dalla kara sinek avı, artık en önemli misyonumdur! Canım sıkıldığında, söğüt ağaçlarındaki “evim”e tüner, sansürsüz hayaller kurarım.
Bostanda buram buram kokan domatesleri sulamayı görev edinirim: O koca bahçedeki meyve ve sebzelerle doymuş olarak ayrılırım.
Çeşmelerde kurulan kazanların altında yanan ateşin çıtırtısında, uzun uzun dinlenirim. Annemin elindeki tarakta; sabun köpüğünde kaybolan lifte ve çeperlere asılan rengarenk şamaşırlarda gezinir meraklı ve doyumsuz gözlerim.
Akşam karanlığında, maceralı saklanbaç oyunlarındaki heyecanda yaşarım. Çeşme başlarında, kızlı-erkekli toplanan gençlerin gülüşlerinde ve düşlerindeki fantastik yarınlardayım. Onların, dut bahçelerindeki, felsefi tartışmalarının ulaşılmaz hararetindeyim.
Az sonra, damların üstüne sıra sıra yayılır yünden yataklar. Yatağımda, esrarengiz gökyüzüyle bütünleşirim. Gece boyu, kardeşlerimle bölüşemediğim, yıldızların ışıltısıyla sevişirim. Samanyolu’nun gizeminde, henüz adını bilmediğim, gezegenleredir yolculuğum. Ağır ağır sessizlik çökünce, cır cır böceklerinin ninnilerinde ve yalnız baykuş’ların mateminde düğümlenir hüznüm.
Ya sonra?
Hafir esen bir poyraz’a açılır gözlerim. Ve dağların doruklarından sancıyla sızan güneşin ışınlarında yeni yeni umutlara kucak açarım...
Geçti...
Gitti...
Bundandır ki, boyutsuzdur devinen özlemim.
Lakin, artık dünün gözlerine kurul(a)maz bugün...
H. Korkmaz, 2021 Sthlm (arşiv)
YORUMLAR
"sansürsüz hayaller kurarım."
Aslında insanın tek özgürlüğü bu sanırım.
Bir de doğanın koynuna, onun bilgisine bırakmak kendini.
Sözcükler, nesneler ve binalar; düzenli düzensiz insan ilişkileri.
Bütün bunlardan kaçıp sansürsüz hayallere sığınmak.
Bu düşünceyi hala taşıyabiliyor olmak bir şansa.
Çünkü insanların çoğunun yüzünde küller uçuşuyor.
Selam ve saygılar...
Tüya
Gerçi; "Hayal edebildiğin her şey gerçektir." demiş Pablo Picasso. Tabii kendi surreal "özgürlüğünü"nü hayata geçirebilen yaratıcı insana göre bu böyle-ydi...
Bilemiyorum... gelecekte bu tek özgürlüğümüzü de himayeleri altına almaya çalışan güçler var. Bu belki bizlere denk gelmeyecek; ama, gelecek kuşakların - korkarım - bizimki kadar "özgür" hayalleri olamayacak.
Değerli yazar dostum; bu kıymetli yorumumuz için çok teşekkür ederim.
Selam ve saygımlarım çokça.
Tüya
Selam ve saygımla.
Bir yaşam öyküsünden kısa ve renkli kesintilerden paylaşımlar
Her kesitte çocukluğumdan köyüm ve kırsal yaşantıdan anıları
yaşatmış oldunuz T e ş e k k ü r l e r
Tüya
Kendinizden bir parça bulabildiyseniz, ne mutlu bana, sayın EM.HAKİM.
Çok teşekkür ederim kıymetli yorumunuza.
Saygı ve selam ile, efendim.
Ertürk Mustafa
T e ş e k k ü r l e r
Yazı,
bir suyun kenarında oturup , suyun sessiz ve dingin akışına ; geçmişe ve an'ın acımasızlığına inat iç fırtınalarımıza yoldaşlık etti.
Ekmek kavgası yolculuğuma yarenlik etti
gönlünüzün zenginliğinden kopmuş
değerli yazınız.
Kutluyorum Sevgili Tüya...
Tüya
Hep sımsıcak ve özgündür yorumlarınız, sevgili Alev-i hüzün.
Ufkunuz hep ışıldasın ve hiç eksilmesin gülüşünüz...
Çok teşekkürler, sevgiler ola şiir ruhunuza.
Zordur özleme yazmak.
Tıpkı güneşin, dağların ardından gelişi gibi.
Dozunu arttırır güneş, geliyorum der gibidir.
Sonra, kısa bir anda, ışıtır, ısıtır ortalığı.
Hisler yumaktır.
Çöz çözebilirsen.
Güller mi?
"Uyur, uyanır güller.
Sonsuz iri güller.
Yazık, gün doğar arkalarında."
Büyük keyifle okudum.
Çok saygımla Şairim.
Tüya
Değerli Üstadım; tıpkı betimlediğiniz, tarif ettiğiniz gibidir özlem.
Ben asla sizin gibi, böyle iyi tazvir edemezdim bu duyguyu...
Dilsizliğime tercüman oldunuz yine...
Gerçi hiç şaşırmadım; çünkü bilirim ki, hep mükemmel, hep müstesnadır kaleminiz ve hep değerlidir sayfamı ziyaretiniz...
Evet, bu "yumak'ı sarıp sarıp duruyoruz. Ancak bazen kontrolümüzden çıkıyor; elimizden düşüyor, yuvarlanarak çözülüyor ve ipi koparmadan toparlamak oldukça güç oluyor...
Çok teşekkür ederim varlığınıza, kelamınıza, değerli kalem.
Baki selamlar, saygılar olsun.
deniz_tayanç1
Öyküler uzun ve zengin. 😊
Memleket kokan dizilerde buldum cocuklugumu ben de. Düz damlı kerpiç evlerimizin damlarinda yer yataklarında gökyüzünü izlerken daldığım hayallerim geldi aklıma. Ve gözümün önünde hala başucumda duran salça tencereleri ve kurutulmaya bırakılmış kesik domateslerin guzel rayihasinda uyuyarak gecirdigim gün doğumuyla erkenden kalktığım geceler ve sabahların büyülü saatleri. Alıp götürdü beni şiiriniz değerli şair . Yüreğinize dert girmesin selam ve saygılarla
Ağaçların efendisi tarafından 16.8.2023 02:42:57 zamanında düzenlenmiştir.
Ağaçların efendisi tarafından 16.8.2023 02:43:08 zamanında düzenlenmiştir.
Tüya
Evet, rengarek olurdu o damların üstleri. Uzaktan bakınca mozayğı andırırdı, hatta kocaman haritaları, tabloları...
Derin bakır kaplarda pekmezler, salçalar ve koca koca beyaz çarşafların üzerine , incecik yayılan pestillik pekmez ve dutlar olurdu. Bulgurluk buğday (devasa kazanlarda kaynatılırdı önce); iplerde kurutulan dolmalık biber ve patlıcan, ceviz vs, Tabi bir de mis gibi kokarlardı her şey... Hatta anımısıyorum, biz çocukları sırayla nöbetçi olarak görevlendirirlerdi ki, kuşlar da ortak olmasınlar... :)
Ah ne çok anlatılacaklar var aslında. Neyse...
Ve bütün bunlar yaşanması mümkün olmayan masal, rüya gibi şimdilerde...
Çok teşekkür ederim kıymetli katkınız için, değerli şair.
Dostlukla, saygımla selamlar.