- 300 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BİR FELSEFİ ÖYKÜ
Hey bütün kibrini, sözde tevazuunun içerisine poşetlemiş zat-ı şerif! Bakıyorum da hiç değişmemişsin! Otuz sene önce bir kardeşin varmış. Onunla yediğiniz içtiğiniz hiç ayrı gitmezmiş. Hemen her gün sigarasından üçer beşer dal isteyecek kadar samimi günler geçirmişsiniz. Hatta çok daha fazlası varmış da "başa kakmamak için" bunlar burada söylenmezmiş. Sonra o kardeşin makamca hep sade bir görevle yetinmeyi tercih etmiş. Dahası öyle bir hırsı olmadığı için her şeyi tabii seyrine bırakan biriymiş. Sizse Türkiye Cumhuriyetinde ulaşabileceğiniz yere kadar gelmişsiniz. Ve o arkadaşınız eski bir dostunuz olarak sizinle olan irtibatını hiç kesmemiş. En ufak bir beklentisi de yokmuş sizden. Sadece o dostluk günlerinin hatırına, arada bir yanınıza uğramış. Ama siz onu hiçbir zaman arayıp sormadığınız gibi, hep farklı bakmış, sırf fikirlerinden dolayı falan filandır deyip apayrı bir konuma oturtmuşsunuz. Bir de hep "Basitgiller" veya "Cehennemlikgiller" familyasında tutmuş, küçük görmüşsünüz. O ise size hep kadim bir dost ve abi olarak görmeye devam etmiş. En son da, ortak bir dostunuz aracılığı ile iki adet kitabını imzalamış, size göndermiş. Günler, aylar, yıllar geçmiş. Ve siz ona, telefonu kaldırıp bir teşekkür dahi etmemişsiniz.
Bu kardeşiniz, sizin dışınızda daha niceleriyle karşılaşan biriymiş. Dört yıl boyunca görev yaptığı Almanya’nın en turistik kentlerinden 70 bin nüfuslu Speyer şehrinin Belediye Başkanı Werner Schineller de bunlardan biriymiş. Aslında hiç oturup bir yerde sohbet falan etmemişler o belediye başkanıyla. Sadece bir cemiyette karşılaşıp ayak üstü merhaba demişler ve birbirlerinin "Din Görevlisi" ve "Belediye Başkanı" olduklarını öğrenmişler yalnızca. Ama bu Belediye Başkanı, hurdacıdan alınmış imajı veren o yıllanmış bisikletiyle imamı gördüğü her yerde "Merhaba Sayın İmam" demeden geçmezmiş. İmamdan zerrece beklentisi olmayan bu belediye başkanı, dört yıl boyunca imamı böyle selamlamaya devam etmiş.
İşte bu kardeşiniz, sizin gibi eski dostlarla ve o Batı’daki Belediye Başkanı gibi insanlarla çook karşılaşmış. Her iki örneğin daha nicelerini duymuş, dinlemiş, gözlemlemiş. Sonuç itibariyle bütün bunlar, o imamı şöyle bir sonuca götürmüş: Ahlakın doğrudan dinle ilişkisi yoktur. O, ışığını dinden değil, uygarlıktan alan bir olgudur.
Mesut ÖZÜNLÜ
YORUMLAR
Din de esas iyi ve doğruya ulaşmak kötüden korunmak için konulan kurallardır.
İslam'a göre ahlak, dinin bir parçasını oluşturur ve ondan ciddi şekilde etkilenmesi beklenir.
Bu sebeple ahlak dine bağımlı bir erdemdir.
Fakat din olmadan da insan kendinde ahlak kurallarını oluşturabilir.
Verdiğiniz örnekteki tevazuya gizlenmiş kibir bazen riya da denilen husus malesef çok görülen modeldir.
Hiç kimse bu ben de yok diyemez emin olamaz .
Hele ki dejenere olmuş bir toplumda din ve ahlak kurallarını dört dörtlük yaşamak ancak evliya olmayı gerektirir. Bu yüzden artı eksi hesabı ile elimizden geleni yapmaktan zararın neresinden dönersek kâr olduğunu düşünmekten başka çare yoktur.
İnandığımız sistemde yargılayıcı Allah’tır ve kalpleri gören O dur.
Kusura bakmayın hocam biraz tereciye tere satmak gibi bir yorum oldu bunları sizin benden daha iyi bildiğinizden eminim ama konu ilgi çekince müdahil oldum.
Saygılar sunuyorum...
Dilek pınarı tarafından 11.8.2023 15:58:10 zamanında düzenlenmiştir.
Mesut Özünlü
"Ahlakın doğrudan dinle ilişkisi yoktur", derken "dolaylı vardır", demek istiyorum aslında. Din ahlakın kaynaklarından biri olabilir, ancak bu, "ahlak dinle iç içedir, dinsiz ahlak olmaz" demek değildir. Öyle olsaydı, şu Müslüman dünyadaki ahlaki gerilik ile Batı medeniyetindeki nispi ahlaki tutarlılığı izah etmek çok zor olacaktı. Bundan böyle "Ahlak, aslında çok boyutlu bir uygarlık olgusudur" diye düşünüyorum. Selam ve saygıyla.