Kusursuz Aşk - Bölüm 25
Bölüm 25
Hep soyutlamıştı kendisini bu hayattan. Bedenen büyümüştü belki ancak duygusal yaşı hep o çocukluğunun travmalarında takılı kalmış, geçmiş ile şimdi arasında gelgitler yaşıyordu. Veysel bugün de hastanenin bahçesinde bir bankın üzerinde oturmuş, küçük şeylerle mutlu olunacak o kadar çok şey varken, yine o çocukluk travmalarının tetiklediği hayata küskün tarafıyla Müge’yi hayal etmekteydi. Müge gitti oğlum, diyen mantık tarafına, sus sus diye bağıran duygusal yanı. Hayat tehlikeli bir oyundu. Ve Veysel gibi duygusal kırılganlığı yüksek kişilere göre değildi. Bu oyunda geri sarma, yeniden resetleme gibi seçeneklerde bulunmuyordu. Tek bir seçeneği olurdu insanın ve geri dönülemeyen sonuçları. Müge ile arkadaş kalabilmeyi başaramadığında Veysel, tekrar geriye dönüp aynı sahneyi tekrardan başlatamazdı. Seçimler yapılmış, sözler ağızdan çıkmıştı. Ancak nedense insan ısrar eder dururdu. Bir yapayım derken, bin bozmak pahasına. Veysel de yaşayarak alacaktı hayat dersini. Veysel düşüncelerinin fırtınalı okyanusundaki durgun sularda kendisiyle baş başayken, Mehmet’in sesi duyuldu yakınında.
- Bugün daha iyice misin adamım? Aferin sana. Başaracaksın sen bu işi…
Cevap vermiyordu Veysel.
Yanına oturmuştu Veysel’in. – Güzel bir gün, dedi. Fakat biliyor musun? İnsan tek başınayken hayatın güzellikleri pek de çekici gelmiyor be adamım. İnsan yanında bir ses istiyor. Bir eş, bir arkadaş, bir den fazla olan bir şeyler işte be adamım. Hani derler ya bir elin nesi var, iki elin sesi var. Yalnızlık bize iyi gelmiyor anlayacağın.
Mehmet konuşmaya başlamıştı bir kere. Uzun zamandır konuşmuyormuşçasına anlatmaya devam ediyordu. Veysel ise sadece dinliyor bir tepki vermiyordu.
- İş te böyle be adamım. Senin var mı kimin kimsen? Nasıl düştün buralara, diye sordu Mehmet.
Cevap vermemişti Veysel. Ve oturduğu banktan yavaşça doğrularak odasına doğru yürümeye başlamıştı.
Mehmet ise ardından bu adamla ne yapacağım ben diye mırıldanıyordu.
Salih komiser cephesinde ise teşkilat ile devam eden operasyonun çalışmaları vardı. Birkaç toplantı öncesi tanışma ve genel hatlarıyla operasyon bilgilendirmesi sonrasında teşkilat operasyon için belirlenen bina da tüm ekipmanları hazır hale getirmişti. Operasyon teknik ve fiziksel takip, yaklaşma, sızma ve müdahale olmak üzere 4 aşamada planlanmıştı. Salih komiserin ekibi sızma aşaması hariç, diğer üç aşamada görev alacaktı. Bilgisayarlı dev ekranda bilgiler belirmeye başlıyordu. Çalışmalar sürdükçe, izlenecek yol ve yöntemler, takip edilecek isimler ve hedefte ki değerler tek tek sıralanıyordu. Operasyon merkezinin dev ekranında ki ana hedeflerden birisi hakkında daha brifing alıyordu ekip. İstihbarat ajanlarından Tayfun Alçiçek bilgilendirmede bulunurken, diğer ekip üyeleri dikkatlice dinlemekteydiler.
- Merhaba arkadaşlar. Yüksek öncelikli hedeflerimizden birisi. Salman Aypınar. Şirketin üst düzey yöneticilerinden. Bu sene içerisinde tam 10 kez Türkiye’ye ziyarette bulunmuş. Ve bu ziyaretlerinden ikisinde Acun Holdingin sahibi Acun Öztürk ile görüşmüş. Diğer ziyaretlerinde dosyalarınızda mevcut bazı bürokrat ve siyasi parti isimleriyle teması saptanmıştır. Şu anda tam olarak ne tür sebeplerle Türkiye de bulunduğunu bilmiyoruz ancak yurt dışı istihbarat şefliğimizden gelen haberler, yakında büyük bir olayın başlangıcının sinyalleri olabileceği şeklindedir. Görevimiz Türkiye içerisinde vuku bulabilecek olası bir operasyonu önceden öğrenerek müdahale etmektir. Dosyalarınızda sizlere görev taksimi yapılmış olup, tüm verilerinizi ortak ekranda paylaşmanız gerektiğini de hatırlatmak istiyorum. Hepimize kolay gelsin arkadaşlar.
Teşekkürler, sağol sözlerinin arasında ekipler kendi aralarında çalışmak üzere işlerine çoktan başlamışlardı bile.
Komiser Salih ve ekibi fiziki ve teknik takibin şekli konusunda bir plan üzerinde çalışmaktaydılar. Komiser Salih birer birer görev taksimi yapmaktaydı.
- Fiziki takipte Harun ve Sevda; Teknik takipte Orhan ve Nalan yer alacak. Bende koordinasyon merkezinde ve sahada dönüşümlü olarak sizlerle birlikte hareket edeceğim. Sorusu olan?
Birkaç detay soru cevap şeklinde ki değerlendirmelerden sonra ekip tüm hızıyla çalışmalarına başlamış, diğer taraftan diğer ekiplerde kendi aralarında organize olarak operasyonu koordineli bir şekilde sürdürmekteydiler.
Hayat devam ediyordu. Bazıları için tüm olumsuzluklarına rağmen. Karmaşık bir sistemdi hayat ve bazılarına göre güçlü zayıfı yutardı; Bazılarına göre ise bir imtihan yeriydi ve güçlüler zayıfları korumalıydı. Belki de hayat bu iki farklı görüşün çatışma arenasıydı. İyi ile kötünün yani. Ela içinde hayat devam ediyordu. Ev için köy bakkalından biraz alışveriş yapmalıydı. Temkinli bir şekilde çıktı evden, bakkala doğru yürümeye başladı. Ela’yı gözleyen bir çift göz bu fırsatı kaçırmadı ve hemen Saffet’in bulunduğu yere giderek haberi ulaştırdı.
- Kuş kafesten çıktı!
Yerinden fırlayarak, hadi gidiyoruz dedi Saffet.
Ela o esnada bakkalda alışverişini tamamlamak üzereydi. Karanlık bulutlar Ela’ya doğru gelirken hiçbir şeyden habersizce kasa da ödemesini yapıyordu Ela. Saffet ve arkadaşları Ela’nın güzergahı üzerinde pusuya yatmış beklemekteydiler. Niyetleri belliydi. Kaçıracaklardı… tüm düzenek hazırdı. Araba, bayıltıcı sprey ve karşı konulamayacak kadar güçlü 4 kişi…
Ela yaklaşan tehlikeden habersizce hızlı adımlarla eve doğru yürümeye başlamıştı bile. Eceline yürüdüğünden habersizce hem de.
Bir ikindi vaktiydi, güneşin tepeden baktığı dünyaya… yürüyordu masum bir kız, karanlığın koynuna… yutmak için onu, tek bir lokmada… açmıştı ağzını sonuna kadar, bir ağacın ardında…
Yürüdüğü yol biraz engebeli biraz da yokuştu. Bir yanı ağaçlarla bezeli, diğer yanı çimenliklerle ve biraz da eğimli bir yoldu evin güzergahı. Pusuya yatmış olan Saffet, yolun eve doğru sağ tarafında ağaçlık bölgede beklemekteydi. İşte oradasın diye mırıldandı Saffet. Nihayet dedi, nihayet yolun sonuna geldik. Bakalım bu sefer seni kim kurtaracak benden. Benim olacaksın köylü güzeli. Kaderine karşı duramazsın… kimse çıt çıkarmasın diye de ekledi. Benim işaretimle kapıp kaçıyoruz. Anlaşıldı mı lan!? Anlaşıldı dendi hep bir ağızdan…
Ela gittikçe yaklaşıyordu kötü kaderine doğru. Hayat gerçekten hem garip hem gizemliydi. İnsanın kaderi seçimleriyle şekillenirdi çoğu zaman, ancak bu durum Ela’nın seçimlerine bırakılmış bir hadise değildi. Ela istemediği bir sona doğru adımlamaktaydı. Kendisine sorulmamıştı ve kendisinden daha güçlü bir karar vericiye doğru gittikçe yaklaşıyordu. Avcı ve av arasında on metreden daha az bir mesafe kalmıştı. Sağ tarafta ağaçlar, sol tarafta eğimli çimenlik bir alan ve ilerisinde bir komşu evi. Kader hangi yöne doğru şekillenecekti acaba. Hayat boyu istemeyeceği bir adama mı mahkum olacak, yoksa kaçıp kurtularak önüne çıkacak bir başka fırsata mı ram olacaktı Ela.
Öyle bir çığlık ki sanki tüm köy de hoparlörden anons edilmişçesine yankılandı köyün semalarında. Ela’dan böyle bir ses çıkabileceğini avcılarda tahmin edememişlerdi. Saffet’in adamlarından birisi erken manevra yapmış ve kendisini açık etmişti. Tam kolundan yakalayayım derken, Ela’nın elbisesi sağ kolundan yırtılmış, Ela’nın sol elinde bulunan alışveriş malzemelerinden un paketi patlayarak avcılardan birinin suratına ve etrafa saçılmıştı. Ela ne yapacağını bilemeden kendini bekleyen sonu saniyeler içerisinde bir film şeridi gibi kafasında canlandırarak paniğe kapılmış ve o anda kendisini sol tarafında bulunan eğimli alandan aşağıya doğru atmıştı. Yuvarlanıyor ve yuvarlanıyordu. Çığlığına koşan komşulardan bir hanımcağız ne olduğunu anlamaya çalışıyorken Ela’yı uzaktan yerde yatarken ve etrafında adamlar olduğu halde görünce hemen koşturarak bağırmıştı.
- Neler oluyor orada!? Hele bir çekilin, hele!
Kadıncağız yetiştiğinde Ela yerde kafasından kanlar akmaktaydı. Saffet hemen söze girdi, yardan aşağıya düştü galiba, hemen alıp hastaneye götürelim, diye teklif etti.
Köylüydü belki kadıncağız ancak saf da değildi. Çoğu okumuş geçinen insan dan daha çok tecrübe ve birikimi olan nice insan barınırdı bu köylerde. Durumu kavramakta gecikmedi tabi ki. Siz durun hele diye karşı çıktı kadın. Eve bağırarak büyük oğlana seslendi ve hemen muhtara haber etmesini söyledi. Durumun aleyhinde geliştiğini gören adamlar mecburen emellerine ulaşamadan oradan uzaklaşmak zorunda kaldılar. Ela da kendisine gelir gibi oldu. Kurtuluşuna koşan komşu kadın kendisine destek olarak evine kadar götürmüş, bir taraftan da yaralanan ve kanayan bedenini pansuman etmeye çalışıyordu.
- Sağ… sağ… sağolun. Güçlükle konuşabilmişti Ela.
Hala titriyordu tüm bedeni. Kabustan uyanmışçasına az önce olanlar kötü bir rüya mı, yoksa gerçek mi diye algılamaya çalışıyordu. Alışveriş malzemeleri de etrafa saçılmış olay mahallinde her biri bir tarafta darmadağın vaziyetteydi. Muhtar Vural Şahin komşu kadının evine geldiğinde hemen Ela’yı teskine başlamıştı.
- Kızım, iyi misin yavrum!?
- Vural amca diyerek muhtara sarılmış ve göz yaşlarını tutamamıştı Ela.
Vural muhtar da duygulanmıştı. Hep bir kız çocuğu istemiş ancak kader nasip etmemişti. Hem de ne bir kız ne bir erkek. Çocuklara olan hasretini etrafında yardım ettiği insanlarda gidermeye çalışıyordu. Ela’yı da bir başka seviyordu. Öz kızı gibi hissediyordu onu.
Ela bir şeyler söylemeye çalışmış ancak göz yaşları sözlerini boğazında düğümlemişti.
- Tamam kızım, yorma kendini, hele bir hastaneye gidelim, sonra konuşuruz.
Muhtar Vural’ın arabası hastane yolunda ilerlerken, Saffet de arkadaşlarını sıra dayağına çekiyor, tokatlıyordu.
- Ulan ben size ben söylemeden hareket etmeyin demedim mi, lan berbat ettiniz ulan durumu. Ben şimdi nasıl bir daha böyle bir fırsatı yakalarım. Tokatlar suratlarda patlıyor, her tokat da Saffet daha da hiddetleniyordu.
Roma hapishanesinde ise Sophia’nın bir ziyaretçisi vardı.
-Anne! diyerek çığlık atmayı istemiş ancak hapishane de olduğu gerçeğiyle duygularını bastırmak zorunda kalmıştı Sophia.
Sophia’nın yaşadığı hadiselerden haberdar değildi Antonietta. Eğer duysa, kalbine inme inerdi tabir yerindeyse. Bir müddet havadan sudan konuştular aralarında. Sonra Antonietta durum hakkında bilgi vermek istedi kızına.
- Nihayet işinde ehil bir avukat bulabildim Sophia. Avukat bey durumdan umutlu. Öncelikle daha az güvenlikli bir hapishaneye naklin için uğraşacakmış. Bir sonraki duruşmada bu durum senin lehine olurmuş. Hakimin bakışı daha farklı olurmuş filan dedi işte. Pek anlamıyorum bu kanun işlerinden. Ancak bana da mantıklı geldi.
- Ah anneciğim. Sana bunları yaşatmamış olmayı dilerdim. Seni de mutsuz etmiş olma duygusu beni daha da üzüyor.
- Sakın, Sophia. Sakın öyle düşünme. Ben senin annenim.
Gözleri dolmuştu Sophia’nın. Bir şey diyemedi. Sadece puslu gözlerinde biriken yaşlarla zoraki bir gülümseme suratında. Anne kız bir müddet sevgiyle bakıştılar öylece. Ta ki ziyaret vaktinin bittiğini bildiren o keskin zil sesine kadar…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.