ÖZLEDİĞİMSİN!..
ÖZLEDİĞİMSİN!..
Seni tanıdığımda mevsim Sonbahardı. Ağaçlara düşen hüznün yaprakları sarartması yeşilen bırskılan veda busediydi. İyiden iyiye sert esen rüzgarların etkisi benide sardığı bir zamandı. Bidikletimle Lahey sahiline gelerek bir banka oturup griye çalan ufku, Okyanusun nazlı dalgalarında ninnilerin söylendiği beşikler gibi salınışına, martıların arsızca rahatsız edişlerine takılıp kalmıştı gözlerim. Nedenini bilmediğim içimde bir karamsarlık kalbime vuruyordu. Kumsalı hallaç pamuğuna çeviren neşeli insanlara hüzün dolu duygularla bakıyor, gönlümün neşesini harekete geçirecek en küçük kıpırdanış emaresi yoktu bende. Sahile hüzünlerime, yürekteki dsyanılmaz sızısına ortak olmak için mi gelmiştim?
Güneşe hasret Lahey sahilinin gökyüzündeki karabulutlar kederime eşlik edercesine öylece duruyorlardı. Güz yağmurunun habercisi görünüyordu simsiyah bulutlar. Ama esen rüzgara bile aldırmadan neşenin coşkusunu artıranların yüzlerindeki bahar esintileri, dudaklarındaki tatlımsı gülüşleri, genç sevgililerin sarmaş dolaş denizin ucundan ayaklarına tuzlu suları okşata okşata bir uçtan bir uca yürüyorlardı bana cay yaparcasına. Sanki en etkili zamkla yapıştırılmıştım banka. Kalkmak istesem de kalkamıyordum. Keder yumağı ile sarılmıştım adeta. Ölgün bakışlarım kalbimin atışlarını bile etkiler hale gelmişti. Aslında içten içe yanan yüreğim beni buralara getirmişti.
Bu halim iş yerimde yoğun çalışmamın etkisi de olabilirdi. İş yerimde çalışan kızımın gribe yakalanışı nedeniyle ona bir haftalığına izin verdiğimden dolayı yoğun çalışma temposuna mecbur kalmıştım. Aslında her gün üzerimdeki yorgunluğa bir fincan kahve içtiğimde kaybolup giderdi. Bugün başka bir hal vardı bende çözemediğim. Memleketten kilometrelerce uzak kalmamın nedeni de olamazdı. Uzun yıllar orada, Lahey’de yaşıyordum. Şehri tamamen özümsemiş, benimsediğim bir şehrim olmuştu. Yabancılık, gariplik çekmem mümkün değildi. Her milletten dostlarım vardı. Onlarla kaynaşarak bir bütünlük kurmuş, futbol kulüplerinde lisanslı futbol oynamış, şampiyon olduğumuz zamanlarda birlikte özel eğlence partileri yaptığımızda kendileri hırıstiyan oldukları için benim yiyeceklerimi bizim mutfağımıza göre alırlar, et pişirdiğimiz mangalı dahi ayrı kurarlardı. Hollandalı kulüp arkadaşlarımın hiç biri bana karşı ırkçı, ayrımcı tavırları olmamıştı. Bazen takılırlardı oruçlu olduğumda. ’’Zafer şu barın arakasına gir, (haşa) Allah seni görmeden tostunu ye, kahveni iç!’’ dediklerinde hep birlikte kahkahayı basardık. Şaka yapmayı seven arkadaşlarımdı. Maç bittiğinde duş alanımız tamamen açıktı. Ben şortumla banyo yaparken onlar anadan üryan soyunarak banyo yaparlarken bile bana şaka etmeden duramazlardı. O denli sevimli arkadaşlarımdılar. Hele klüp yöneticilerinden Cor adlı yahudi asıllı Hollandalı dost boynunda devamlı asılı duran bir siyon yıldızı kolyesi vardı. O yaşlı yöneticimizdi. Beni çok severdi. Evlerine davet etmişti, gittim. Kendi gibi yaşlı bir eşi vardı. Bana öyle güzel yiyecekler, içecekler hazırlamışlardı ki?.. Gurbeti bana vatan yapan can dostlardı onlar. Yabancılık çekmem mümkün değildi burada.
Bankta düşünceli ve hayallerimle baş başa dertleşirken karşımda duran büfeye gittim. Sütlü kahve alarak tekrar oturduğum banka döndüm. Kahvemi yudumluyor, geçen yılların takvim yaprakları bir bir düştü gözlerimin önüne. Yağmurlu bir gündü. Penceremin yanına yerleştirdiğim masamda otururken dışarıyı dikizlerdim. Evimin önünden 12 nolu tranvay sık sık geçerdi. Durak elli metre ileride olsa da tranvaydan inenleri, binenleri görürdüm ama durağa genelde yağmurlu günlerde bakardım. Yağmur duygusallığımı kamçıladığından olsa gerek; gelip geçenlere bakar, yeni yazacağım şiirin omurgasını kafamda oluştururdum. Şiir kafamda olgunlaşınca bilgisayarımın tuşlarına basardım. Şiir bittiğinde bir kaç saat demlenmeye bırakır, fazlalıklarını çıkarır, eksiklerini tamamlar şiir sitelerinden o zamanları popüler olan biri şiir izi ve adını hatırlayamadığım bu iki sitede yayınlardım.
Eylül’ün sonlarına doğru yine duygusallığım dolu dizgin şaha kalkarak bir şiir yayınlamıştım. Bir bayan gelip şiirimi beğenmiş ve uzunca bir de yorum yazmıştı. Tabi şair arkadaşlarım gibi merak ederek sayfasına girdim şiirlerine bakmak için. Yüz elliye yakın şiirini gördüm sayfasında. Son yazdığı şiirini içime sindire sindire okudum.. Hüzün, keder ve göz yaşı ile noktalanan bir şiirdi. İstemeyerek bende hüzünlendim. Eeee, Eylül ayındayız. Eylül dendiğinde içimizde umutsuzluk, unutulmuş acılar karşımıza geçerek bağdaş kurup oturur. Gel de hüzünlenme! Ben de onun yaptığı gibi şiirini beğendim ve şiirin atmosferine göre yorum yazdım. Yarım saat geçmeden msj kutumun ışığının yandığına gözüm ilişti. Açtım msj kutusunu. Ondan bir msj gelmişti. Yarım sayfa kadar dokunaklı yazısını okudum. Önce şiirine gösterdiğim ilgiden dolayı teşekkür ettikten sonra yazdığı şiirlerin konularını açıklamıştı. Anladım ki o da benim gibi içi de, dışı da dertli. Ne yaparsın? Uzunca bir yazı fırtınası estirdim ona. Son kelimemi de ’’sevgiler’’ ile süsledim yazımı. ’’Acil’’ kaydı ile hemen postaladım yazımı. On dakika geçmişti. Msj kutum yine yeşil ışıkla beni selamlıyor. Yüreğime tahmin edemediğim bir heyecan gelip saplanmıştı. Besmele çekerek ’’ hayırdır inşallah!’’ diyerek msj kutumu açtım. Msj süslemeli emojelerle mektup sayfasını dolduracak yazı ile doldurulmuştu. Okudukça içimdeki fırtınaların azameti daha da arttı. Bir an kslbimin titrediğini hissettim.
Ve böylece zaman sonra birbirimize samimi tutkunluk başladı. Bir sonbahar akşamı yağmur çiselerken tanımıştım onu. Uzun yıllar incitmedim kalbini. Sevda sıcaklığı ıdıttı üşümüş gönüllerimizi. Ne şiirler, ne öyküler, ne aşk mektupları yazılmıştı. Bazen güldük, bazen ağladık ama sevmiştik birbirimizi ta ki fitnelerin, fesatların, kem gözlerin devreye girmesine kadar. İstenmeyen ayrılıklar kopardı bizi birbirimizden. Ertelenmiş dertler yeniden başlamıştı. Bir ayrılış, bir kopuş vardın ki dillere destandı!..
Şimdi
O yalnız, ben yalnız!
Sevdamız öksüz
Yusuf’un kuyusu dipsiz!
...
Bankta kahvemi yudumlarken Hollandalı iki yaşlı karı koca yanıma yaklaşarak dikkatlice yüzüme baktıklarını fark ettim. Ben de yüzlerine baktım şapşal şapşal şaşkın vaziyette. Yaşlı bayan bana eğilerek ’’Wat is er met jou gebeurd? Waarom ween je?’’ - Ne oldu sana? Neden ağlıyorsun?- demez mi? Şaşkınlığım iyice artmıştı. Gözlerimden sicim gibi inan yaşları silerken hıçkırıkla karışık ses tonuyla onlara yavaşça.
’’ Onun hayali ile konuşuyordum silüliyetini ufukta gördüğümde. Yârime sadece şunu fısıldayabildim!’’
’’ÖZLEDİĞİMSİN!’’
Yaşlı çifti uğurladıktan sonra bisikletime binerek karanlıkta kaybolup gittim meçhullere...
Zafer Direniş
...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.