- 207 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKIYOR…
ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKIYOR…
Başkalarının başına gelen acıyı, kederi, zulmü ya da mutluluklarını, sevinçlerini ne kadar hissedebiliriz ki… Buna rağmen düğün, nişan, sünnet ve doğum törenlerimizde sevincini; sağlık sorunu, ağır hastalık, ölüm gibi sıkıntılı günlerde acıları ve hüzünleri paylaşırız. Bu, milli birlik ve beraberliğimiz yanında kardeşlik ve dostluk bağlarını da güçlendirir. Böylelikle insanlar birlikte iş yapma, hareket etme becerisini de geliştirmiş olur.
Baş sağlığı dileme, geçmiş olsun, hayırlı olsun ziyaretleri, millet olarak çok güzel sosyal ilişkilerimizden bir kaçıdır. Bu tür sosyal ilişkiler bizi birbirimize bağlıyor, birlik ve beraberliğimizi güçlendiriyor.
İnsanoğlu sadece kendi hayatının devamını sağlamakla sorumlu değildir. Aynı zamanda himayesi altındaki diğer insanlar ve canlıların da sorumluluğunu yüklenmiştir. Aile bireyi, yönetici, bir işin başındaki kişi, bu bilinçte olmalıdır. Eğer bu bilinç yoksa orada huzur yoktur, kargaşa vardır demektir. İşler bozulur, verim düşer, birlik ve beraberlik kaybolur. Bu durumda insanların düzeni bozulacağından anarşi ve terör başını alır gider. Herkes yerinden yurdundan olur. Acı, zulüm, öfke, nefret ve ölüm kol gezer.
Ülkemize sığınan göçmenlere bakıyorum ve çok üzülüyorum. Ama onlar kadar üzülebilir miyim, bilmiyorum. Göç sebeplerini tartışmıyorum, sadece mevcut durum üzerinde mülahaza yapmağa, tefekkür etmeye çalışıyorum. Evinden, işinden, komşularından, arkadaşlarından, akrabalarından ve ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış; başıboş, rüzgârın götürdüğü yere doğru savrulup duran insan toplulukları… Kiminin yanında eşi ve çocukları… Tek başına olsa belki acısı ve sorumluluğu daha azdır. Peki, ya o masum çocuklar, eş… Açlık ve sefalet… Bir de sığındığı ülke insanlarının ön yargıları, tacizleri… Bütün bunları düşündüğümde hangi psikoloji içinde olduklarını idrak edemiyor, çıldıracakmış gibi oluyorum. Başlarımıza bombalar yağarken başka ne yapabilirdik ki, dediklerini düşünüyorum.
Yıllarca ülke içinde, terörden etkilenmiş aileler, bile bir iç göç olayını yaşayıp, aynı duyguları kısman yaşamışlar… Ardından yine terör nedeniyle gencecik evlatlarını kaybetmiş insanlar. Vatani görevlerini yapan askerlerimiz, öğretmenlerimiz, mühendislerimiz ve daha niceleri… Görevinin başında şehit edilmiş evlatlarımız… Bunların geride bıraktıkları anne baba, eş ve çocuklar…
Hastalık ve değişik nedenlerle çocuklarını, eşlerini, anne babalarını kaybeden çaresiz insanlar…
Bütün bunlar, acı, keder, üzüntü ve hüzün içeren olaylar. Bizler bu duyguları yaşamış insanlarımıza ne yapabiliyoruz? Acılarını ne kadar paylaşabiliyoruz ki… Ancak sadece maddi ihtiyaçlarının bir kısmını karşılayabiliriz. Onların acılarının, keder ve hüzünlerinin ne kadarını paylaşabiliriz ki… Sadece bir baş sağlığı, hayır dua içeren birkaç kuru söz…
Tabii ki acı, keder ve hüznün paylaşılması önemli. Bilinenlerin tekrarı, hatırlatılması aynı zamanda bizim de hatırlamamız gereken bilgilerin bir tekrarıdır. Böyle bir durum bizim de başımıza gelebilir anlayışının bir dışa vurumudur, hatırlamasıdır… Bu nedenle biz dost, arkadaş, komşu, hısım ve akrabalarımıza, sabırlar diler, acılarını paylaşırız. Ne demişler, “Acılar paylaştıkça azalır, sevinçler, paylaştıkça çoğalır.” Acılarımızın azalması, sevinçlerimizin çoğalması için paylaşmalıyız. Burada matematik ve mantık kuralları geçerli değildir.
Bizler her ne kadar acıları paylaşsak da acıyı çeken bilir. Yani, “Ateş düştüğü yeri yakar.” Sözü bize bir gerçeği hatırlatır ki, biz ne kadar paylaşırsak paylaşalım, acıyı çekenler kadar hissedemeyiz. Ateşin düştüğü yer yanar, yara alır. Bu yara zamanla belki iyileşir ama hiçbir şey olmasa bile izi kalır. Bizler, unutup gideriz.
Unutmak da bir nimettir… Ya unutamasaydık… Bir ömür bu acıyla nasıl yaşardık? Biz dostlarımızın acılarını ve sevinçlerini paylaşmaya devam edeceğiz ama bilelim ki, ateş düştüğü yeri yakıyor ve hem de nasıl yakıyor…
Allah bizi, ailemizi, neslimizi, milletimizi her türlü acılardan muhafaza eylesin. Âmin…
01.03.2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.