- 276 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Duaya yönelmiş her yürek bir Arafat olur.
Duaya yönelmiş her yürek bir Arafat olur.
‘’Ben insanı ahseni Takvim üzere yarattım, akıl ile de donattım’ ’ifadesi insana sunulan büyük nimetlerdendir. Aklın yanında diğer iradeler acziyet içindedir. İnsanın acziyet i. Bencilliğe itip zalimleştirdiği gibi, kimileri için teslimiyete giden bir yol olur acziyet, çaresizlik bir tarafın bir tarafa teslimiyetini gerektirir. Yani aciz olanlar aciz olmayan sonsuz güce teslim olur. Buda aciz olduğunu bilip dua ile iltica edenlerde gerçekleşir. Dua acizlerin sığınağıdır.
Murada kavuşmaktan daha önemlisi, insanın kusurunu dile getirip af dilemesi, yakarması ve bu vesileyle kulluğunu aşikâr edebilmesidir. Dua ve iltica yolu ilk insan ademden tevarüs olarak miras kalmıştır. Dua ve iltica bizi kurtuluşa eriştirir. Hayatta yaptığımız yanlışlarla acıyı tadar ve her günahla yeniden sürgün yer yüreklerimiz. Her sürgünden sonra acze duçar olup sığınacak bir merhamet kucağı ararız. nedamet duyar sığınacak melce ararız kendimize. Bu sığınakta sonsuz merhametle beslenir gelişir ve güçleniriz.
Dua merhamet melcasına giden bir binittir. Dua ile yaralarını sarar, tövbe ile arınmayla hayat bulur kendine. İnanç bazında bütün hastalıkları şifasını veren Allah günah hastalığının şifası olarak duayı vermiştir. Dua ile huzur buluruz onunla rahatlar onunla ümitleniriz. Bizim buradaki cennetimiz duamız olsa gerektir. Bize dünyada lütfedilen duanın adıdır cennet. Bazı aklı evveller var gayet kesif bir itikat ile inkara kalkışıyorlar. Onlara şu ayet yeterde artar bile’ ’Ne zaman onlara: "Allah’ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızın üzerinde bulduğumuz şeye uyarız" derler. Ya atalarının aklı bir şeye ermiyor ve doğru yolu da bulamıyorlarsa
‘’Halamı onların arkasından gidecekler bu ne kötü bir sonuç olur insanlar için’’. Milli şairimiz Mehmet Akif ne diyor. ’’Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol’ ’Hani utanıp ağaç yapraklarıyla örtündüğün cennet yatağın yastığın cennet. Açlığın ve susuzluğun olmadığı cennet, yürüdüğünde yorgunluğunu hissetmediğin cennet. Hiçbir bedele mukabil olmayan bu yerde sonsuz kalmaktan başka ne iradesi olabilirdi ki insanın. insan merakı var. merak bir yerlere sürüklüyor.
Havva kadın ve mizaç olarak naif ve zayıf olduğundan kandırıldığının farkına varmadan yasak olana meyletti. İşte herşey orada bitti. Yasak edileni görmemeli bilmemeliydi, yasaklana bakmamalı meyletmemeliydi. Zaafına yenik düştü. Bu zaafın kendisine nereye taşıyacağından habersizdi.
Şeytanın ve nefsinin girdabına düşen ademin sağından solundan, önünden ardından sardı, bir şeyler fısıldadı: “‘Ne dersin, sana ölümsüzlük ağacını göstereyim mi?’” “‘Rabbiniz bu ağacı ancak melek olmayasınız ya da (Cennet’te) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.” dedi
Şeytan, kelimelerini yalana bandırıp kendi elleriyle yedirdi ona. Bir cenin gibi korunan, zehirli bir sözle koparıldı Cennet’ten. Tuzla buz oldu sırça köşkler, çoraklaştı mümbit topraklar, dalında soldu güller. Kulağına fısıldanan ifsat edici nefesiyle cennetten atılmak mıydı bedeli, ya da beşer olarak bu aleme göç etmesi miydi? Tam olarak bilmesem de kaderin bir cilvesiydi. İlahi emrin unutulup kandırılmak ademin batıl ile hak arasındaki ilk cihadıydı. Aletsiz edevat sız yapılan bu cihadı kaybetti ne yazık ki. Şeytan ademe secde etmeyerek ağır bir darbe yemişti. Ağır bir yenilgi almıştı. şimdi onun rövanşını almalıydı.
Yeminlerle süsledi kurduğu tuzağı. İnsan nasıl olurdu da ondan daha üstün olabilirdi, o ateşten yaratılmamış mıydı? Bir parça ateş, toprağın damarlarında gezinmeye başladı. Tâ ki topraktan olanı toprağa düşürsün. Hâlbuki ki Allah ademe’ ’Bu şeytan senin ve zevcen havvanın apaçık düşmanıdır demişti’’.
Meşakkat ülkesi kendini değiştirdi. Yer çatladı ağaçlar şak şak oldu. İki tohum düştü zorluklar arasından. İnsan terkip edildi hem zamana hemde mekâna ayrı ayrı. Âdem peygamber insanlığı kuşandı ebedi olmak istedi. İblis ise isyanı kuşandı gurur yapıp üstünlüğü tasladı. İlk pişmanlığıyla öğrendi insan rahmetten uzak olanın hazûl bir düşman olduğunu, zaafların var olanı nasıl yok ettiğini. Ölümle uyanacağı rüyası ona Cennet’i kazandıracak gayreti müjdeleyebilecek miydi? İnsanın gölgesi yere inmeseydi nerden bilirdi di ki secdede göz yazlarıyla toprağı ıslatıp kalbine düşen kara lekelerinden arınabileceğini. Kötü olmadan ne bilebilirdi ki güzelin kıymetini, dünyanın debdebesini görmeseydi cenneti öğrenemezdi ki, şükretme idrakinin yolunun açlıktan geçtiğini, havvayı Kaybetmeseydi bulmanın sevincini öğrenemezdi ki.
Âdem ağlaşarak dağ taş dolanırken, ağlayıp üzülürken Rahmeti rahmanın nazarının indiği Cebeli Rahme ’de buluşmanın kıymetini bilmezlerdi. Rahmet tepesinde kavuşmak ve tövbe için göz yaşı döktüler Arafat onlara göre kavuşmanın, buluşmanın, duanın, tövbenin, ilticanın sembolü oldu. Kaybettikten sonra anladılar bir araya gelmenin kıymetini emre muhalefetten bu cezaya uğradıklarını biliyorlardı’’ ‘Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz” Allah’ın adaletinin merhametinin yanında şeytanın zafer naralarının bir hükmü kalır mı?
Övülmüş olanın nurunu taşıyana yüzüstü kalmak yaraşır mı? Rahmet yüklü bulutlar, kurumuş toprağın üzerinden selamsızca geçer mi? Bilmenin, bulmanın, olmanın, ölmenin, düşmenin, kalkmanın, durmanın, azalmanın, çoğalmanın, arınmanın ve yücelmenin mekânıdır Arafat.Hz. Havva ve hz. Ademin buluşması arınması sevince boğulmasıdır ARAFAT
“De ki, ‘Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”
Duadır sürgün yerini cennete dönüştüren, yüreklerde yeniden cennetler filizlenen köklü hareket. Af dilemeye, duaya yönelmiş her yürek bir Arafat olur.
=============================AR============================
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.