- 449 Okunma
- 5 Yorum
- 6 Beğeni
Yaşayışlar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
1. Bağlanmak ve Tutunmak
İnsanı hayata bağlayan şeyler nedir? Neden üzülür ve neden seviniriz? Basit bir canlı olmadığımız halde, basit şeyler bizi ağlatıp, güldürebiliyor. Bunların sebebi nedir?
Bizi hayata bağlayan şey bilinmezliktir. Hayatımızın bir sonu vardır ancak ötesini bilemememiz bizi hayata bağlamaktadır. Çünkü hayat tatlıdır, dünya acı olsa bile. Bir dakika boyunca nefesimizi tuttuğunuzda hayatın ne kadar tatlı bir şey olduğunu fark ederiz. Bir gün öleceğimizi bildiğimiz için, hayatı o güne dek yaşamak kodlarımıza yazılmıştır. Şimdi diyeceksiniz intihar neyin nesi o zaman? Bunu da şöyle açıklayabilirim. İntihar düşüncesi bir anda belleğimize giren bir şok dalgasıdır. Beynimize girdiğinde ruhsal açıdan çökmüş isek çıkış olarak görürüz. Planlayarak bir intihar olabileceğini düşünmüyorum. Mesela ben 1 yıl sonra intihar edeceğim diyerek o gün intihar edemez kimse. Dediğim gibi bir anda gelir düşünce ve sana hakim olur. Belki o an bir mektup bırakabilirsin iki satır, sonra da denersin intiharı. Hayata ruhlarımız bağlıdır yoksa. Bazen ip çözülür yeniden bağlamak istersin bağlanmaz. İşte onun sonucu intihardır. Ama genellikle yeniden bağlayabilir çözülen ipi insan. Çok kolay da vazgeçmez hayatından.
Tutunmak başlangıçta kolaydır, ama zaman geçtikçe yorulursun. Bırakmak istersin ve ne olacaksa olsun dersin. Tutunmaktan vazgeçiren genellikle hedefsizliktir. Bir hedef belirlenmelidir her zaman, gerçekleştiremesen de denemelisin. Hayatının sonuna kadar sıkı sıkıya sarılmalısın, yaşamaktan çok hayatta kalmalısın. Çünkü herkes yaşayamaz bilindiği üzere, kaliteli yaşayamaz, her zevki tadamaz. Ancak hayatta kalmak bir inattır. Bir gün bir şeylerin değişebileceğine inanmaktır. Bugün olmasa da yarın öbür gün. Ben hayatta kalırsam o vakte dek, ben de yaşayabilirim düşüncesine sahip olmalıdır insan. Çünkü değişimin önünde kimse duramaz. Her şey değişir, değişmek istemese bile. Yıllar ilerledikçe, çağlar geçtikçe aynı yerde kalmaz kimse. Bu mutlak bir gerçektir.
2. Sonsuz
Sonsuza bir bilet kesilmiş hepimiz için. Bundan önce neredeydik bilmiyoruz belki, ama şu an dünyadayız. Yavaş yavaş ilerlediğimizi sanıyoruz. Ancak çok hızlı seyrediyoruz. 10 yıl önce olan bir olayı dün gibi hatırlamamızın başka bir açıklaması olabilir mi? Kimileri yeni başlarken bu yolculuğa, kimileri yolun yarısını aşmış, kimileri son kilometrelerinde. Tabi sadece dünya için bir son. Yeni bir harita açılacaktır belki de sonra. Bilmiyoruz.
Sonsuzluk nasıl bir his? Biz insanlar sonsuzluğu anlayabilir miyiz? Neden bu kadar emin konuştuğuma gelirsem. Sadece dünya için mi yaratıldık diye düşünüyorum çünkü. Bu bana saçma geliyor. Dünya için yaratıldıysak, bunca bebek, çocuk neden öldü hiç yaşayamadan? Doğar doğmaz ya da doğmadan. Onlar bizi diğer istasyonda bekliyor olabilir. Ben en azından buna inanıyorum.
Birlikte yaşayıp yalnız öleceğiz. Yalnız yaşayıp, yalnız ölenler de mümkün. Keşke kimse yalnızlığa mahkum edilmese. Basit yaratıklar olmasak bile, basit davranışlar yüzünden bazılarını dışlıyoruz işte. Bu kadar kolay, ama bu kadar da zor. Her koyun kendi bacağından asılıyormuş ve kuralların en asılı buymuş. Sonsuza doğru ve ekspres bir biçimde gidiyoruz. Bakalım ne olacak?
YORUMLAR
Direk olmasa da dolaylı yollardan, insan psikanalizine kadar inmiş, örtüyü kaldırmış ve biraz havalandırmak istemiş güzel bir yazı...
Kendi hayatımızı sorgulayıp, pandoranın kutusunu yani o güneş görmeyen kilitli sandığı açarsak, birçok perspektiften ele alıp irdelersek konuları, farklı farklı düşünceler patlak verecektir kanısındayım.
Eskiden olsa beni hayata bağlayan şeyleri ilk önce: ailem, hedeflerim ve hayallerim şeklinde sıralardım. Zaman geçtikçe insanın konumuna ve içinde bulunduğu şartlara göre de durumlar değişebilir tabi. İnsanın ruhsal çöküntüleri, hayatın omzuna yüklediği sorumlulukları, geleceğe dair duyduğu endişe ve kaygıları, umutsuzluğu, karamsarlığı ve hayal kırıklıkları, güvensizliği ve kuşkuları günden güne ne kadar katlanır çoğalırsa, ne kadar yorulup eksilirse kendinden, o kadar da soğur ve uzaklaşır yaşamdan...her gün azar azar törpülenip, tükendikçe de; tutunması da aynı ölçü de zorlaşacaktır. Bütün bu kaosun ortasında, bu paradoks çapraz ateş hattında; intihar için özel bi çaba sarfetmeye ya da ön hazırlığa gerek bile duymadan, ola ki son anda fikrinden cayıp, eyleminden geri adım attıracak en ufak bi şüpheye dahi düşmeden, hayat çizgisini tek bir hamlede gözünü kırpmadan koparabilir...
Hiçliği ve çürümüşlüğü ne kadar baskın çıkarsa ölüm de o kadar kolaylaşır gözünde insanın...bütün bunların içinde en ağrısız ve sancısız olanı, kurtuluş gibi görünen tek son çare, o belirsiz sondur. Ve sonsuzluk ölümden sonra bayrağı alıp onu finishe refakãtçi gibi götürüyor. Dönüşü olmayan tek kişilik bi yolculuğa çıkmışız gibi düşünebiliriz...
Hayata bağlanmak ve tutunmak birbirini yakın markajdan böyle sıkı sıkı takip ederken, sonra zamanla her ne oluyorsa; aradaki zincirlerin ve bağların teker teker kopmasıyla da yaşam uzaktan el sallayıp 'güle güle!' diyor bize...
Başta da dediğim gibi farklı farklı pencerelerden ele alıp sorgulayacağımız geniş ve derin konular bunlar...
Düşündüren, sorgulayan güzel bi konuya değinmişsiniz. Tebrikler.
cointreau
Dediğiniz gibi çok farklı görüşler yazılabilir bu konuya. Detaylandırabilir makaleye dönüştürülebilir. Ama bir şey gerçek ki o da sonsuzdan kaçamayacağımızdır.
Çok teşekkür ederim yazıma ziyaretiniz ve değerli görüşleriniz için. Başka yorum olmaz diye düşünüp etkili yorumu black_sky'a vermiştim biraz da torpil kullanarak. İkinci etkili yorum da sizindir veremesem de.
Selamlar ve saygılarımla..
Gule
Evet dediğiniz gibi kişiden kişiye değişiyor.
Ben de teşekkür ediyorum, selamlar:)
İyi olacak tabii ki sonuç.İnsan için dizayn edilmiş yaşam.Her şeye hakim kılınmış.Kendi çapında bir yaşam sürüyor insan.Sonuçta artıları ve eksileri ile yaşanılıyor.Bir nevi sınav.İlginç ve bir o kadar muhteşem bir yazı.Sorgulayıcı,hayata dair ve hayatın içinden.Günü hak etmiş.Kutluyorum.Sağlıcakla.Saygıyla.
cointreau
Hayata bağlanmak doğum öncesi oluşurken ki varlık bağı ile bağlıdır. Yaşarken de yok oluş bağı ile çözülür. Nerede ne zaman yok olacağımız varlık bağımıza bağlıdır. Tutunmak ise yaşarken canlı alem olarak ve toplumsal davranış olarak geleceğin var oluşu içinde olmamızdır. Var olup doğacak olanın kaderi bizi bir birimize bağlar ve hayata tutunmuş oluruz. Sonun sonsuzluğu sonsuzluğun sonudur. Var olmak sonsuz bir kavramla ancak mümkün olur. Sonlu bir ömür yaşıyoruz ama ölsek de uzay zamandan ve de varlıktan bu silinmez. Er geç gerçek ortaya çıkar. Suçlu yakalanmasa bile yaşadığı ömründe sonraki yıllarda yasa ile o suçun cezası verilmiş olur. Sonsuzluk bir boşlukta bir malzemeyle sonsuz şey yapabilmektir. Son ise bir ömür gibi bir malzeme ile yapabilme kapasitesidir. Senin ve benim kapasitem sınırlıyken insanlığın ve ötesinde canlı alemin var olduğu maddenin kapasitesi sonsuzdur.
cointreau
Ölüm, yaşam, sonsuzluk ve hepsi arasında gidip gelen sorgulamalar... ama en hoşuma giden tarafı da boşa gitmemesi gereken bir hayata dair dipnotlar oldu.
Yazı hem zorlukları hem de o zorluklar içinde bulunması gerekenleri, akıl verme durumundan uzak tutarak okuyucusuyla sohbet havasında aktarıyor.
Çok da başarılı yapıyor bunu yaparken.
Yazılarını okumayı her zaman seviyorum. Sade bir anlatı ama basit değil, derin ama karmaşık değil.
Güne yakışmış.
Tebrik ediyorum.
Sevgi ve selamlarımla.