- 583 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
Değerlerin Aşınması YAŞLILAR VE GENÇLER
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Değerlerin Aşınması
YAŞLILAR VE GENÇLER
İşte hep yıllardır söylenegelen bu kuşak farkı bir türlü sorun olmaktan çıkarılamıyor. Evet, kuşakların birbirini anlamaması bir yana gün geçtikçe bazı değerlerin yitirilmesi işin en vahim yanı. Bu değerlerin en başta geleni ise yaşlılara saygı ve onlara verilen değerle ilgili olanıdır.
Soruyorum yeni tanıştığımız polis memuru gence. Babanız nasıl? Babam sizlere ömür. Anneniz ne yapıyor? Annem eski evimizde oturuyor. Biz de ona yakın oturuyoruz. Benim aklıma da Annem düşüyor. Zavallı Babam öleli bir yetim gibi kaldı. Kendine bir yer bulamadı. O köşe senin bu ev benim bir yerde tutunamadı.
Başlangıçta yalnız kalamadı. Sonra da her oğlan onu başından atmak için ne oyunlar yaptı. En son yalnız kalmaya karar verdi. Sadece gündüzleri olsun yanında bir oğlunu istedi ama onu da bulamadı. Bir ara yeğenle kaldı depreme kadar deprem gecesi yeğen onu bırakıp babasının evine gitmişti. Depreme yalnız yakalandı evde kapı sıkıştı. Komşu kapıyı açarken yaralandı.
Bir ara halamla kaldı ama o zavallıyı da canından bezdirdi. Şimdi yalnız kendisini bir gün şuraya bir gün buraya götürterek yalnızlığını gidermeye çabalıyor.
Evi var, maaşı var, temizliğini kız kardeşim yapıyor ama yine de mutlu değil. Yemeği yapılıyor, evi temizleniyor ama derdi bir türlü bitmiyor. Çünkü o yalnız.
Aynı tablo bir çok yerde. Aynısı bu genç adamın annesinin de kaderi. Aynısı halamın kaderi. Zaten o kader mahkûmu. Çünkü hiç çocuğu olmamış. Evlatlık aldığı çocuk da onu terk etmiş. Ama yine de ona yeğenleri ve kardeşleri sahip çıkıyor. Hiç değilse birer ay arayla misafir ediyorlar. Benim annemin o şansı da yok. Çünkü o buna razı olmuyor. Gelinlerin evinde kalmak ona esaret gibi geliyor.
Bu her ailenin kanayan yarası. Her köşe başında bir yaşlının yalnızlık çığlığı patlıyor. Kimisi anne babasından yalnız kalanı alelacele bir huzur evine bırakıyor. Dahası atılan, itilen, dövülen yalnız anne babaların ahı bu dünyayı yıkmayacak mı?
Bu tablo ve tablolar hazin sonuçlar olarak karşımda duruyor.
Otobüslerde yaşlılara yer vermemek için uyuma numarası yapan gençler biz değil miyiz? İşte o günün gençleri bu gün de anne ve babalarına evlerinde yer vermeyen orta yaşlılarız biz. Evlerde baş tacı edilmesi gereken yaşlıları biz tuttuk dışladık kapı dışına attık ya da evlerinde yalnız bıraktık. Şimdi ne arıyor, ne soruyoruz. Bir ara telefonla iletişim kuruyorduk, şimdi ise ona da bir bahane bulduk. Haftada bir, o da kendi işlerimiz yahut çocuklarımızın işleri dolayısıyla uğruyor, uzaktan bir hal hatır soruyoruz.
Bayramlardan bayramlara aranıp sorulan anne babalar artık ölümleri beklenen varlıklar olmuşlar aile için, bir problem bir yük telakki edilegelmişlerdir.
Büyüklerine bu davranışı layık gören biz orta yaşlılar yakın gelecekte onlardan daha feci hale geleceğimizi düşünmek zorundayız. Dahası bu davranışlarımızın bizi vebal altına aldığı, onların bize emanet olması yanında kaybetmeye yarıştığımız bir imtihan olduğunu da varsaymak durumundayız.
"Cennet anneleri ayakları altında" müjdesini apaçık bildiğimiz halde o cenneti kaybediyor ve yanlış yerlerde arayarak büsbütün hüsrana uğruyoruz. Bu yüzden ne dünyada ne de ahirette bir mutluluk belirtisi görmüyoruz.
Onlara "öf bile dememek" gerektiği halde biz hep ileniyor, hep onlardan şikâyet ediyor, hatta onlara hakaret ediyor, onları düzeltmeye, onlarda yanlış aramaya çabalıyor bunu onların yüzüne vuruyoruz.
"Anne babasından biri yanında yaşlandığı halde cennete giremeyenin burnu yerde sürtülsün" diyen o Kâinat Serveri’nin bu uyarılarına kulak tıkıyor ,kendi cehennemimizi şimdiden hazırlıyoruz.
Nerede o kötürüm anne babasına asılı oldukları salıncaklarında bakım yapan evlat? Nerde o anne babanın peygamberlerle yoldaş olma duası? Nerde hiç annesinin rızasını kazanmak için evlenmeyen evlatlar?
Sahi siz hangisisiniz? Sahi siz nereye hazırlanıyorsunuz? yeriniz neresi olsun istersiniz; cehennem mi, cennet mi? Hadi bakalım buyurun buradan yakın.
Ahmet Kemal
Kayıt Tarihi : 18.7.2013
YORUMLAR
Değerler, devlet gelişmesiyle gelişip ilerleyerek dönüşmesi gerekir. Devletin gelişmesi eğitim ve sağlıkla adaletli bir istihdamla problemlerin normal biçimde yaşanmasını sağlayarak aşılmasını sağlar. Gelişmiş bir ülkede vatandaşlar arası değer farklılıkları uçurumları olmaz. Dolayısıyla yaşa geçişleri dramatik olaylara da çok sebep olmaz. Belki çok sıcak aile yaşamları da olmaz. Aşırı gerilimli aile yaşamları da olmaz. İnsanlar bakımlı ama toplum biraz robotik olabilir. Yani toplum sakatlığı söz konusu olmazsa bireylerin sakatlığı devletin çağdaş koşullanmasıyla giderilir. Sosyal ve teknolojik gelişim hep çocuklarımıza, yaşlılarımıza ve engellilerimize yönelik gelişmedir. Ama bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde en sağlıklısı ayağım yerden kesilsin diye son model araba ve elektronik eşyalara adeta tapınmaktadır. Demek istediğim teknoloji öncelikle çocuklar, yaşlılar ve engelli vatandaşlarımız için geliştirilip yaygınlaştırılmalıdır. Yoksa sağlıklı bireylerimizde tembellik uyuşukluk sebepleriyle fıtık, siyatik vb. hastalıklarla erken yaşata problem yaşamaktadır. Ayağı tutan yürümeli ve koşmalıdır. Devlette kalkınayım deyip gereksiz araç ve mal edinmelerle engelli duruma düşme tehlikesindedir. Devletin çağdaş olması milletin gelenek ve kültürüne bir karşıtlık değil aksine sağlıklı bir şekilde ilerletilmesine yöneliktir. Devlet çağına göre normal gelişirse vatandaşı da normal gelişerek kuşak çatışmaları da ilk kuşak ve son kuşak sorunları da yerli yerinde olur. Sizin de yazınızda vurguladığınız gibi cennet ve cehennemi yaşama çelişkisi içine düşmemiş oluruz. Saygılarımla.
o kadar sıradan, o kadar alışıldık bir yazı ki...
güne gelmesi o kadar olağan geldi bana...
zira son zamanlarda kendimize ait olguları kaybettik ki öylesine...
yazarın emeğine sonsuz saygı elbette. ama bir oturup düşünmek lazım...
son yirmi yıldır neden insani hasletlerimizi kaybediyoruz...
anne baba, saygı sevgi, hürmet nezaket
vicdan, ahlak, inanç iman...
haaaa bu yazını edebi değeri başlığının nyazılımı ile o kadar müsemma....
balık baştan kokar. layık olduğunuzca yönetilir
layık olduğunuzca yaşarsınız... insanlık için söylenmiş ne güzel bir sözcük değil mi...
tavuz kuşuna sormuşlar
tüylerin neden bu kadar alımlı, auran niye böyle cazip.
görüntü akıl ve fikirden önce geldiği için demiş...
maalesef kalem erbabı olarak ahkam kesmeye bayılıyoruz hepimiz..
nasıl okşaınır nasıl sevilirizdir diye çabamızı her şeyden öncedir.
mesela İsmail Karaosmanoğlu neden ahmet kemaldir...
güzel bir yazıydı. tebrikler sayın Ahmet kemal ismail karaosmanoğlu.
bir dahaki yazınızda aynı bu hakkaniyet minvalinde, iktidar, hırsızlıklar, yolsuzluklar
davetiyeli ihaleler, araç konvoyu eşliğinde cuma namazları, aylık masrafı on bin emekli
maaşına denk saraylar içinde birm yazı yazarsınız....
her yazınız ve şiirinizi hayranlıkla takiğ ettiğimi unutmayın
sayın ahmet kemal ismail karaosmanoğlu...
saygıyla
Ahmet ÖRNEK tarafından 10.7.2023 00:51:00 zamanında düzenlenmiştir.