- 298 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Meşe Bakkaliyesi
Meşe Bakkaliyesi
Soğuk bir kış günü, karın yağmakta hiç de ihtiyat etmediği soğuk mevsimlerden geçmektedir. Memuriyete yeni atanan Ahmet, şark görevinin garipliğinin yanında, kültür farklılığının zirvelerini de görmektedir. Bıyıklarında terlememişlik, üzerinde ayrı bir toyluk seremonisi taşımaktadır. Ergenliği sırtlanan aşk-meşk iştiyakı yanında, yirmili yaşların maaş imkânı dahi bir ferahlık hasretmemiştir. Deveye demişler ki; yokuşu mu seversin yoksa inişi mi? diye. Düzlüğe kıran mı girdi dediği gibi beklentiler hep olumlu cihetler de yaşanmıyor maalesef. Hayatında ki tercihlerde hep bir ters taraflar hep bir ters gidişler yok değil bir taraftan.
Doğu Ekspresi ile uzun ve yorucu bir tren yolculuğuydu yaşadığı. Kars’a ulaşmasını şimdilerde yaşasaydı bol bol öz çekimli, kültürel, coğrafi ve bölgesel bir gezi addedecekti yaşadıklarını ama bu da olmadı maalesef. O yıllardaki tren yolculukları meşakkatli bir o kadar da tadı bölüşmenin güzelliğinde değillerdi. Bu yer değişikliğinde yeni memur Ahmet’in iş arkadaşları vardı var olmasına ama hepsi de kendince buyruk, tarafeyn ve hatta devleteyn gibiydiler. Kendi mecrasında olan Ahmet’in dar alanda top koşturan bu tavrıyla hiç kimseyi rahatsız etmeme munisliğini taşımaktaydı. Ahmet’in daha çok olanla yetinmişliği ve insanlarla kavga etmeyecek kadar az teması halinde bir tavrı da vardı elbet. Ayrıca üstüne üstlük daire de keko damgası yiyerek de ötekileştirilmişti. Bütün bu zihinsel yetilerinin kısacık zaman diliminde dumura uğraması netameli bir konu olmuştur. Böyle zor anlarında bu hissiyatla, rahmetli dedesinin "pancar tarlasında orkide bitmez oğul" sözü sık sık aklını yoklamaktaydı neyse ki.
Yalnızlık, gariplik ve hatta aşksızlık kaylüleye yatırmıştır Ahmet’i. Ne zaman kendi içine doğru yürüse hafakanlar basmaktadır. Susuzluk, kaşgalar, kış boyu sımışkalar, camilerde dualı taşlar, etrafta Terekeme, Azeri ve Kürt mozaiği derken bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz. İşte böyle bir ortamda çıktı bakkal serüveni Ahmet’in. Maaşının önemli bir kısmına ortak ettiği Meşe mahalle bakkalıdır bu mekân. Hazır müşteriye kavuşan bakkalcı Hasan ve yaşlı babası Şükrü Amca da Ahmet’in yoldaşlığına ortak olmuşlardır. Meşe bakkalı hem lokantası hem de abur cubur merkezi olmuştur. Hatta özürlü ve yaşça kendisinden daha büyük olan Hasan’a yardım eder olmuştur. Müşterilerin istediği kadar beyaz peynirler, helvalar, zeytinler tartıp satış dahi yapmaktadır. Bakkal Hasan ve Şükrü amcanın güvenini de kazanmış olmanın verdiği özgüvenle sanki Meşe bakkalının bir çalışanı oluvermiştir. Meşe bakkalı, hatırı sayılır memura da hizmet vermektedir. Bir nevi bu sosyalleşme alanında giden gelen müşterileri gözlemlemektedir Ahmet. Bakkal camekânından soğukla ve yoğun kar yağışıyla birlikte beyazın galebe hâline dikkat kesilmekte en çok da Ruslardan kalma taş binalar ilgisini celp etmektedir. Beyazın uyumu ve raks hali gözlerinde oynaşmaktadır adeta.
Ahmet ile Hasan’ın dostluğu karşılıklı oynadıkları oyunlarını da doğurmuştur. Meşe bakkalında satılan bir elma içerisinde kaç çekirdeğin olduğuna dair bir tahmin oyunudur bu. Uzak tahmini yapan, yakın tahmini yapana, öğüne göre yine Meşe bakkaliyesinden karşılanan nevalelerle ikramı içermektedir. Bir manada yarı kumar denebilecek bir oyundur. Ahmet’in yüreği ile hayat şartları arasındaki sosyaliteyi bu aktiviteler belirlemektedir. Bekâr olan Hasan’ın, Ahmet’i de yanına alarak kale evlerinden birine eğlenceye gitmeleriyle devam eden bir yoldaşlık halidir bu durum. Bu eğlenceler, Hasan ile Ahmet’in yalnızlığına bir yama ile bir gövde gösterisi olmaktadır adeta. Eğlence sonralarının birinde bir hüzün geçidi yaşanır. Sözün kifayetsiz kaldığı Ahmet’in can arkadaşı, Meşe bakkalının varisi Hasan’ın dünya yolculuğunun sonuna gelmesidir. Belki de bedensel özürlü hali ömrünü kısa tutmuştur kim bilir. Tövbe tövbe! Hayatın süresini taktir eden Allah’a imanımız tamdır. Ölüme yürek germe hali gibi bir durum da değildir bu. Eşikte, kapının önünde soğuk bir ölümdür bu. Bu boyut değiştirme hali hem zamanın üşümelerini yüreğine taşımış hem de içindeki yalnızlık ulumalarını artırmıştır. Ahmet ne öğrendi bu dünyadan ve ne öğrenecek bu ölümden bilinmez ama zamanın verdikleri ve aldıklarıyla yüzleşip koşması gerektiğinin farkındadır.
Kars yerlilerinden olan arkadaş Hasan’ın ifadesiyle “Kars Kalesine bir kez olsun çıkan, hayatının başka bir evresinde Kars’a illa ki bir defa da olsa yolu düşer” sözü, Ahmet’in heyecanını ve korkusunu derinleştirmiştir. Böğrü yanık hayatında, gönül seyyahlığı gibi bir durum değildir bu hâl. Olsa olsa yeniden Doğu’ya gidebilirim’in heyecanı ve hatta korkusu bu olsa gerek. İşte yıllardır batıda tayin bulunan Ahmet’i, Meşe bakkalı rüyasından uyandıran bu korku, hayatı “zalim felek” telakki etmesinden geliyor olmalı belki de. Meşe bakkaliyesinde oluşturduğu sığınak ve yakaladığı huzur aşkına uyumaya devam etmektedir tekraren. Ahmet’in, zamanın yek ahenk akışı içerisinde daha çok mazi ve anılarına karşı uzun oturuşu, Hasan’ı hatırlayışı bu ilk kez olmasa gerek.
İlkay Coşkun
Kültür Çağlayanı Dergisi
Mart-Nisan 2024, sayı 85
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.