MERHAMET
İhtiyar bir adam küçük bir ağ ile balık tutuyordu... Yanına gittim... "Kolay gelsin amca; oltan yok mu?" dedim...
"Sağol evlat, eski usül takılıyorum... Seni de daha önce görmedim... Yeni mi geldin buralara?" dedi...
"Öyle sayılır... Halamlara misafir geldim... Balık tutmayı çok mu seviyorsun?" dedim...
"Öyle sayılır, ben de bu deryada bir misafirim nihayetinde..." dedi...
Zeki birine benziyordu... Bu yaşına rağmen tuttuğu balıkların haddi hesabı yoktu... Çok hızlıydı...
Akşama kadar muhabbet ettik... Tuttuklarını, yarıya kadar su dolu bir varilin içine atıyordu... Bunu neden yaptığını da çok merak etmiştim doğrusu...
En sonunda ihtiyar, içinden iki tanesini aldı ve geriye kalanını denize döktü... Ve dayanamadım;
"Neden böyle yaptın amca, madem hepsini yemeyecektin neden akşama kadar boşuna uğraştın?" dedim...
"Bak sana bir hikâye anlatayım..." dedi ve başladı:
"Fakir bir ailenin çocuğuydum; ormanın yanında küçük bir kulübemiz vardı... Ne odun ne de kömür alacak paramız vardı... Ben de ormandan yere düşen çalıları yazdan toplamaya başlardım, kışa hazırlık olsun diye...
Lakin içinden filizlenmiş yaş çalılar çıkardı... Ormana geri döner ve onları ağaç olması için dikerdim...
Eski bir alışkanlık işte be evlat... İhtiyacımdan fazlasını bu koca deryaya bağışlıyorum işte... Allah da benim günahlarımı bağışlar belki... Şimdi anladın mı beni?" dedi...
"Anladım amca..." dedim... "Hem de çok iyi anladım..."
Vedalaştık ve oradan ağır adımlarla ayrıldım...
İbrahim Halil MANTIOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.