- 312 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ormandaki Adam
Gün içinde yorgunluğunu atabilmek için ormanlara kaçan bir adam vardı. Şehri arkasında bırakıp, yemyeşil vadilere koşan, börtü böceğin içinde huzuru arayan bir adam.
Mesleğine aşık ne kadar çok insan varsa etrafını sarmıştı şehirde, öyle aşıklardı ki, gözleri normal bir insanın hayatını hor görüyordu.
İnsanlar birbirlerini az görmeye başladıklarında, onlardan kaçmak gerekirdi, nereye gidebiliyorsa insan, izini nasıl kaybettirebiliyorsa, o kadar çok uzaklara gitmeliydi. Çünkü birini az görmek kendini çok görmeye başlamaktı ki bu üstünlüğün bir yansımasıydı. Ve üstünlük taslamanın her dinde tanrıdan bir rol çalmak olarak tanımlandığını bilen bilirdi.
Küçük ilahcıkların içinde boğulan bu adam, mesleğine aşık değildi, ama işini sevmiyor da değildi. Vazifesini yerine getiriyor ve günün sonunda sığınağı olan evine gidiyordu.
Bir iki insan görmek için şehrin içine karıştığında, bu kez de şeytanına aşık insanlar görüyordu. Hile ve düzenbazlık, yalan, hakaret... her türlü şeytani işler sokaklara dökülmüştü. Ama bütün hepsi kötü de değildi, iyiliğin peşinde olanlar da vardı. İyiliğin özünü çözümlemeye çalışanların çoğu üniversitelerde, yüksek binalardaydılar. İyilik nedir diye tanımlar üretiyor, felsefe yapıyorlardı. Bu insanların dört sene boyunca türlü kitaplar aldırıp okuttukları öğrencileri vardı. Onlara, okullarını bitirip iyilik ve kötülüğün tanımlarını öğrendiklerinde diploma veriyorlardı.
Bu insanlara ne demeleydi? İyilik anlatıcıları, iyilik tanımlayıcıları mı?
Uzun ve yorucu bir haftanın sonunda adam yine ormana çekilmişti. Yeşilliklerin içinde kendine bir yer aradı. Biraz yürüyüp ormanın derinliklerine dalınca, birisinin tahta paletlerden oturaklar ve derme çatma bir masanın yaptığını gördü. Sevindi. Masanın etrafındaki sandalyeye yanında getirdiği minderleri dizdi ve uzandı.
Gökyüzüne baktığında bulutarın altında olmanın, kuş seslerini duyduğunda onları dinlemenin ve nefes aldığında ağaçların çevreye saldığı oksijenin tadına varıyordu.
Şehrin kirlerinden böyle arınıyordu.
Ormandaki bu köşe, onun dünyadaki cennetiydi. Bütün iyilik teorilerinden azad olup, bir iki tahtadan oturak ve masa yapan o meçhul kişiyi düşündü. Her şeyi tanımladıklarını sanan iyilik tanımlayıcılarının bilmeleri gereken bir şey vardı; iyilik söylemek değil, yapmaktı.
Zeynep Zuhal Kılınç
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.