- 263 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BAYRAM, KİMLERE BAYRAM?
Şu paylaşmak sözcüğü ne de güzel aslında. Başkalarının uzak yakın demeden herkesin sevgisini, ilgisini, merakını en naif şekilde ve farklı coğrafyaların veya yörelerin kendine has rutinleri içinde söze ve harekete geçirerek, duygu coşkunluğunu topyekün kalplerde hissedebilmenin ortak adı.
Dini veya resmi olması bir yana, kendi şahsımızda da büyük beklentilerin, umutların, özlemlerin bittiği, kavuşmaların ve veya başarıların taçlandırıldığı, emeklerin karşılık gördüğü durumlar ve özel anlar için de “bayram” sözcüğünün kullanılması, onun en büyük ve bir o denli derin ve tarifi kelimelerle mümkün olamayacak mutluluğu belirlemede anahtar sözcük olarak anlaşılması gerektiğini her birimiz için net şekilde koyar ortaya değil mi?
“Hayat Bayram Olsa” adlı eserin anlamı bu meyanda ne de naif ve neşe dolu hissiyatları çağrıştırır dinleyende. Nasıl imrenmez ki her güne sevgiyle, şarkı söylemenin veya onları dinlemenin mutluluğuyla uyanmak, yeni doğan güne, güneşe tebessümle bakabilmek, kuşların şarkılarına eşlik etmek ve kısacası masalların dahi gıpta edebileceği bir hayatı sürmek.
Hazırlıklarıyla da ayrı bir cümbüşe, sevince, özel beklentilere gebe ve yolların da her türlüsüyle en yoğun şekilde kullanıldığı bayram öncesi günler apayrı bir konu elbette. Uzak diyarlarda çalışan, okuyan, sevdikleriyle yeniden bir araya gelebilmenin hevesini en üst seviyede yaşayan binlerce insan için onları sevdiklerine, yuvalarına, yakınlarına ulaştıracak taşıtların biletleri bile aylar öncesinden ceplere de konulmuş durumda. Ve yolculuğun başlayacağı o anları iple çekmekteler adeta. Neredeyse her bir kilometresini ezbere bildikleri o yollar, güzergâhlar başka bir anlama bürünecek, başka bir akacak bu yolculuk ve sanki masalsı. Hangimiz yıllardır gidemediğimiz köyümüz, kentimiz, mahallemiz veya köyümüz için bu ulvi duyguları yaşamadık ki? Uzunca süredir bir araya gelemediğimiz ve adeta burnumuzda tüten, çocukluğumuzdan, gençliğimizden anıları depreştiği insanları, mekanları hangi birimiz özlemedik ki? Geçmiş yılların bayram coşkusu gibi olmasa da, o yıllara özgü derinliğinden yitirmiş olsa da “bayram, yine de bayramdır” anlayışındayım. Zira o, sıradan olmaktan çok ötedir; ruha, akla, bedene değen ve haz katandır…
Çok muhterem hamfendi ve sanat değerlerimizden biri olarak “Emel TAŞÇIOĞLU” nun da seslendirdiği “Bayramdan Bayrama” türküsü ne de iç yakıcıdır. Ve yine bayram öznesi kendisini çok kritik bir yere konuşlandırmıştır bu eserde. İcrasını da en güzel şekilde dillendiren değerli sanatkarımızdan her efkarlandığımızda dinlediğimiz veya radyodan ansızın bir istek parçası olarak kulak misafiri olduğumuz eser, bizi nasıl da alıp götürür ufkun ta ötelerindeki hülyalara. Ve derince bir “Offff” çektirir dinleyenlere. Bayram, her şekli ve rutiniyle istisnası olarak hayatımızın en nadide kavramlarından, gerçeklerinden biridir kuşkusuz. Öyle şeyler atfedilmiştir onun adına, iyisi de vardır bu atıfların, derin üzüntülerle ve sitemlerle dile getirilenleri de. Bayramda da olsa gelmesin, bayram bizim neyimize,..Bu ne büyük bir acıdır söyleyene de muhatabı olana, gönderimde bulunanına. O halde, bayramlar bir araya gelmelerle gerçek anlamını kazanabiliyor, insanlarda da yılların, ayların beklentilerini karşılayan, gönle derince dokunarak su serpen ve bir sonrası için de aynı beklentileri besleyen özel bir anlamı da yükleniyor.
Buraya kadarki ifadelerimizde bayramın önemine vurgu yapmaya ve onun bizlere uyandırdığı coşkuyu dile getirmeye çalıştık. İyi de bayram herkes için bunca mutluluğun, özlemin doruk noktası olabilmeyi başarabiliyor mu? Keşke böyle olsaydı da hiç olmazsa o manevi hazları birlikte yaşayabilmiş olmanın motivasyonu ile şu hayata kaldığımız yerden devam edebilseydik. Sözü getirmeye çalıştığımız ve her cümlesinin içeriğinde düşündüren, üzen ve hatta ezen durumları da ifade etmeliyiz bu noktada. Yıllarını çocuklarına vakfetmiş anne ve babaların bayram sabahlarında pencere kenarından içli içli ağlarken gelenimiz olacak mı diye beklemelerine hiç şahit oldunuz mu? Ya çocukları tarafından huzur evlerine bırakılmış ve bayramlarda dahi aranılıp sorulmayan, bir devre derin izler bırakmış niceleri… Yetimler, öksüzler, kışlada nöbet tutar iken gözleri ötelere takılıp duran veya gelecek bir telefonun, ansızın yapılacak sürpriz bir ziyaretin özlemini duyanlar…
Bir yanı mahzun veya yarım kalanlar için de bayram ayrı bir güzellik. Yakınları yanlarında olmasa da buruk bir bayramı aynı hissiyatı taşıyan kader arkadaşlarıyla yaşabilenler de var. Bunların dışında bir bayram daha var ve kimseler için yaşanmasını istemeyeceğimiz bayram. İçimize, dışımıza zehrini akıtan, her geldiğinde bizi ayrı bir cendereye sokan ve gözü yaşlı, kalbi kırık dökük bırakan yaşananamışlıkların bayramı. Biz buna genel anlamda” Bayram bize zehir oldu” diyoruz içimiz yanarak ve belki de sitemlice. Daha yakın zamanlarda bir aile bireyini yitirmenin demindeki ailelerde bu günler ne de ızdıraplıdır, anlatmak mümkün değil. Bütünselliği içinde hayrı, iyimserliği, paylaşmaların, kavuşmaların sıcaklığını hacimlice barındıran “bayram ve bayramla” bizlerin bulunduğu sosyal, kültürel, ruhsal durumlarımıza göre de ayrıca bir anlam kazanıyor, farklı hissiyatlara da kapı açabiliyorlar kuşkusuz.
Askerden gelmek üzere olan oğlunun tam da bayrama yakın “Şehit oldu” haberini alan bir ailenin dramını hiç düşündünüz mü? Biliyorum bu durum çok istisna ve genele hüküm koyamaz ve fakat bir gerçek. Bu gerçeklikle yüzleşmek durumunda olan ve şu ya da bu şekilde azımsanmayacak sayıdaki anne ve babaların, çocukların bayrama dair duyguları nasıl renkli olabilir ki? Onların bu sevinci paylaşabilecekleri bir yüzden, öpebilecekleri yüzden, elden mahrum kalmaları dayanılası değildir eminim. Biraz empati sahibi bireyler, bu dramı iliklerine kadar hissedebilir ve kendi sahip oldukları değerleri daha bir anlar, kıymet bilirler sanırım. Paylaştıkça güzelliklere evrilen dünyamız, onsan uzaklaştıkça da karanlıklara gebedir. Ne mutlu bayram sabahlarında her şeye rağmen bir kahvaltı sofrasının etrafında toplanabilme şansını yakalayabilenlere. Küskünlükleri bir kenara bırakarak. bayramı ; kardeşliğin, gönül birliğine vesile kılışın, kibirden uzaklaşmanın paydası yapabilenlere. Onun içini en naif sunumlarla, sözlerle doldurabilenler, başkalarının uzanamadığı kimi nimetleri onlara bahşedebilenler, toleransı ile gönül insanı olma yolunda şu biz anlayışını özne kılabilenler bayrama daha bir zenginlik de katmış olurlar bu anlamda.
Üzerine vazife olmamasına karşın, her bayramda aramızdaki kanadı kırık tabirinden insanlarımızın yanında olabilmek adına huzur evlerini, kışlaları, cezaevlerini, hastaneleri, kapısı hiç açılmamış evleri ziyaret ederek güne iz bırakan insanları nasıl da gıpta ile izlemeyiz, anmayız. Ne büyük bir vefadır bu tarifsiz. Belki de bu ziyaret ömre değecek özel bir andır, ziyaret eden için ilk ve fakat ziyaret edilenler için de sondur, kim bilir… Bu derinliği ile değil mi ki bize şu an uzak veya yitirmişlik duygusunu yaşadığımız sevdiklerimizin, yakınlarımızın bayram anlarına dair hatıralarını hep canlı tutmamız. Bayramlar; vefanın, en doyumsuz tebessümlerin , dostluğun, güzide anıların, hatta video kayıtların, kadraja girmiş ömre bedel nice resmin de canlı tanığıdırlar. Bayramlar bu anlamda can katan, bağ kurduran, samimiyetleri pekiştiren, vefalara zemin sağlayandır da.
Ümidimiz odur ki, kimseler bu özel günlerde çalacak kapı ziline, çalacak bir telefonun heyecanına, evde coşkunun harmanlandığı , doyumsuz nice paylaşımların hazzını yaşayabileceği şeylerden mahrum kalmasın. Bu mahrumiyet her kime isabet ederse etsin, onların yanında da bir şekilde olabilmek, acılarını, dertlerini ortadan kaldıramazsak dahi ruhlardaki karanlığa ışık olabilmek ve kısacası insana dokunabilmek ne pahasız bir şeydir. Ve o denli mühim, o derece de onurlu ve anlam katan bir şey ki bu, evladı olmadığı halde o birilerine evlat, anne ve babası olmadığı olmadığı halde de anne ve baba, amca olabilmek… Bu temenninin bende de derin iz bırakan anekdotunu paylaşmaz isem, bu metnin bir değer ifade edebilmesine doğrusu büyük haksızlık da yapmış olurdur. Bir üniversite sınavı çıkışında belki de bir kısmımızın sosyal medyadan hatırlayacağı o duygusal sahne öyle tesirliydi ki, birkaç gün kendime gelemedim desem abartı olmaz. Sınavdan çıkışta onca emeğin, gerilimin, yorgunluğun tesellisi için yaslanacağı bir omuz arayan o genç kız, önce biraz etrafına bakınmıştı. Sonrasında da annesine ve fakat henüz kısa bir süre önce kaybettiği annesine benzettiği için bir hanımefendinin yanına yaklaşarak, “Size sarılabilir miyim?” demişti ya, o anda duygu dünyam tek kelimeyle derdest oldu ve yanaklarımdan akarken yaşlar, birkaç saat hiçbir şeyi de düşünemeden donup kalmıştım. Genç kızın omsa yaslanmak ve sarılmaya dair teklifindeki hassasiyeti okuyan bayan, ne de güzel karşılık vermiş, onu bağrına basmıştı. İşte buydu sevgi, merhamet, bir yitiğin yerini tutamasa da en asil ve bayrama vesile bir duruş. Bu anlamları uyandıran şeylerden ötürü bayramı neden önemsediğimizi bir kez anlamış oldum tıpkı bunu izleyen sizler gibi. Ben yerine bizi koyabilmenin adı da değil midir bayram. Eğer bunu başaramıyor, o kırık kanatlara melhem, suskun dillere tesellici söz, yılların eskiliğiyle vücuda yapışmış elbiselere yeni bir dekolte ve değer görebilme arzusu ile bekleyenlere bu sıcaklığı verebilen bir dokunuş değil isek, sorgulanacak çok şey var demektir. Benin ötesindeki şu bizi tutabildiğimizde, başkalarının da hiç olmazsa tebessümüne vesile olabilmek adına en güzel fırsattır bayramlar. Aksi halde; buruk geçen, gelişi ile acıları ve yoksunlukları daha bir derinden yaşatan olurlar. Bayram, her birimiz için bayram olmalıdır.
Başta hasretle yakınlarını bekleyen, hiç bir bekleyeni olmayan, umudunu semaya yöneltmiş ve bir sevgi dokunuşunun ayrıcalığını ve hazzını hak eden aramızdaki o birilerinin, sonrasında da gözleri beklemekli tüm insanların sevdikleriye birlikte doyumsuz ve ana iz bırakacak güzellikleri yaşamalarını, dualarının da Hak katında kabullerini diliyorum. “Bütün dünya buna inansa, bir inansa, hayat bayram olsa.”
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.