Sineklerin tanrısı var mı?
Aşk
Uzak ihtimal
Cesedimi bırakıyorum şuraya
Pembe taşlı bir bahar için
Kendi sınırları içinde
Sıkıyönetim olsun istemez kalbim
Şu halde,
Herkes bilsin
Var olmamak büyük aptallık.!
Sen İstanbul’u bağrına basmışken İstanbul senden vazgeçmişken yazdım bu satırları. Aslına bakarsan biraz havada kaldı önermelerim. Ve ben İstanbul’u İstanbul gibi hiç yaşamadım. Yağmur yağsa hüzünlendim güneş açsa hüzünlendim. Bizi bir sandala koyup terk ettiler. Denize açtılar gözlerini. Gözlerini açanlar pek de mutlu değillerdi hayatlarından. Kırmızı pullu balıkları aldılar yanaklarına. Onların yanakları ondan al al oldu. Hayatı sorgulamak yaptığım son çılgınlık olarak dursun şurada. Kırmızı pullu balıklardan özrümü dilerim. Sanırım hayatı fazla önemsiyorduk. Üç beş güzel betimlemeyle şair olunmuyordu. Şair olmak demek sair olmak demekti. Düş departmanında gezinirken çocuk aklımla kolumu kıstırdım kapıya. Kırmızı pullu balıklar katıla katıla güldüler halime. O sırada hayatı inanılmaz ciddiye aldım. Ceketimi portmantoda unuttum. Sırılsıklam bir yağmura yakalandım. Hüzün üzerimden tonlarca ağırlığıyla geçti. Ama geçti.
Sen hayatı değil hayat seni yakalısın ve ellerinde kırmızı lalelerle. Sıkıysa yok say kendini ulu orta yoluna giden bir ana caddede. Ama gaza basmalısın. Tüm masal kaçkınları peşindeler çünkü. Hayret doğrusu sen masallardan nefret ederdin. Evet, bunu biliyorum. Zaman saatinde yer bulamamıştı kendi dişlerinin kovuğuna koca dev. Koca dev kirli ayaklarıyla basmıştı dünyanın en güzel kokulu çiçeklerinin üzerine. Ah sen !! Nasıl da bütün talihsizlikler seni buluyor. Yoksa sen de buldumcuk musun?
Sineklerin tanrısı var mı? Beni uyandır. Uçuruma sektirdiğim taşlardan başka elimde hatırı sayılır bir şey kalmadı. Ben hep sağ ayakla ve duayla girdim evime. Ev demişken insanları evlerinden tanırsınız. Bak yine daldım. Gözlerimin etrafındaki çizgiler hayatın sürprizleri aslında. Ben koşar adım gidiyorsam vardır bir bildiğim. Susmuşsam bütün bildiklerimle alaşağı olmuşumdur.
Ben ki alışkın değilim çiçeksiz şeylere. Bir rüya görsem ucu mutlaka çiçeğe dokunur. Şiirlerim çiçeklerin makamından seslenir kalbi açık olanlara. Hayır, hayır ilk defa mutluluğu bu denli açık ve net tasvir ediyorum. İki binli yılların masum mutlu çocuğuydum ben. Zaman aşığı değildim. Vurgun yemiştim çoktan çok. Söküp atamamıştım. Kaldırımlar yerinde saymıştı. Yeşil tonda fotoğrafları boykot etmişti çocukluğum. Boydan başlayıp ayakuçlarıma varıncaya kadar umut türküleriyle güzelleştirmişti beni annem. Koyu siyah gecelerde ona sarıldığım bir pelüş oyuncağım vardı. Hâlâ başucumda. Hâlâ bir şeyler eksik ve ben hâlâ taş sektiriyorum uçurumdaki kayalıklara rüzgârın şarkısını söyleyerek. Çok uzaklardan gelen çalı kuşunun sesi bana eşlik ediyor.
Konu ne sensin ne de fondaki yaprak izi. Hiç mi detaylarda boğulmaz insan… Hiç mi canı çekmez yalnızlığı… Lütfen artık hayatımda ihtimaller değil istatistikler konuşulsun. Kendi yolumu kendim çizmedim ben. Benim yolumu Allah tayin etti.
Bu yüzden sen kal. Ben giderim.
Mahvash // Munise Senem UÇAR
YORUMLAR
Dalında güneşe duruyorsa hindiba ,
katran karası gözlerinde ışıltı varsa ,
yitikliklerin ardına saklı koca bir hüzün
bir ömrü ediyorsa tutsak ve sağlı sollu
tokatlıyorsa yaşam bizi olmalı Tanrısı s'ineklerin ve cümle mahlukun...
Zülfüyare dokundu yazı.Tebrikler değerli yazar ve de şairim.🧚💕🙏
Sağından-solundan, önünden-arkasından ya da altından-üstünden fark etmiyor ki neresinden bakarsan...
Eğer, yemişsen 'vurgun'
Sineklerin tanrısı var mı ?
Bilemem de bildiğim de Rab'bi var tabii ki de
Taş sektirmeye devam ha uçurumlar da ha süt liman denizler de
Bir de umut türküleriyle bezenmişsiniz ya annenizden :) çiçekli hallerle koşar adımlarla devam edilsin kalan ömürlere
Sevgi ve selamlarımla