- 235 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Risâlesi
"Aşk Risâlesi" Üzerine Değiniler
"Aşk Risâlesi" Şair Talip Işık’ın 2020 yılında, SR Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu şiir kitabı. Altmış altı şiirin yer aldığı kitap, seksen sekiz sayfa hacmindedir. Kitap isminden de anlaşılacağı üzere, beşeri ve ilahî aşkın şiirlerde işlendiği, mecz edildiği güzel bir kitap okudum. Edebiyatın, şiirin genel anlamda hayatın kadim bir değeri olan aşkı işlerken şair, beşeri aşktan ziyade daha çok ilahî aşka yaslanmış olduğunu söyleyebiliriz. Bu daha çok soyut bir aşk tasavvuru şeklinde yol almaktadır. Yoğun olmayan, kolay anlaşılır bir imge örgüsüyle kendine has bir üslubu olan şiirler.
Beşeri aşk, salt karşı cinse duyulan aşk iştiyakından ziyade anne, çocuk ve eş üzerinden nakşedildiğini söyleyebiliriz. Bir "sen" seslenişiyle aşka boyanan, aşkla boy alan şiirler desek yanlış olmaz. Beşeri aşk ele alınırken "çocuk, anne, aile, gözler, gökyüzü, güvercin, toprak, güneş, çiçek, melek, ceylan, gül, renkler" gibi kimi semboller üzerinden yol alınmaktadır. Mavi, yeşil, yedi renk gibi renkler üzerinden daha da özele inilerek bu sembolleştirmelere devam edilmektedir. Birçok şiirde aşkı cennetle özdeşleştirilmektedir mesela. Ayrıca bunlarla birlikte "düş/ te gör", "yara/ salar", "elbiseler için/ de tırmanır gökyüzüne", "anla/ yamadın" gibi farklı dize kırmalarıyla çeşitli anlamlara ulaşılmaya çalışıldığını da görmekteyiz.
Aşk özel bir durumdur. Aşk bir arınma halidir. Yük, sır ve minnet taşıyan aşkı her daim büyütmek gerekir. Bu iştiyak hali kesinlikle bir tutsaklık değildir tabi. Bilakis sevgi ile birlikte etki gücünün yüksek olduğu ulvi bir değerdir. Edebiyatın iç kalesi şiirse, aşkta şiirin başat bir çekirdeğidir. Aşk letafeti taşır, güzelliklere yol verir. Aşığa müşrik olmanın yakışmayacağı bir durumdur bu. Tırışkadan coşkular taşımazlar. İnsanın ruhunda, melekûtunda yer edinen ulvi bir değerdir. Sevgili maşukunu tutsak etmez. Güneş herkese doğsa da çiçekler herkese koksa da aşk herkese gülümsemiyor maalesef. İlahî ve beşeri aşk üzerine söylenen şöyle bir sözle karşılaşmıştım. "Aşk deyip Allah’ı unutturanlardan olma/ Allah deyip aşkı hatırlatanlardan ol" sözündeki manidar karşılaştırmayı bir katkı söz olarak not düşmüş olayım.
Aşkın olumlu olumsuz cihetleri vardır elbet. Dilim dilim aşkın sızısı da vardır. Şiirlerde aşkın hudutlarına nihan bir istikamette oluşturuluyor. Melankoliklikle âriz olan bir halde yaşanmıyor değil. Şair, gül saplıyor aşklarına adeta. Aşk transına akılcı bir anlayışla tutunup türküler, ezgiler yakıştırılıyor bir yerde. Bir nevi gönül yurdunda aşkla bir devrim yapılıyor. Aşktaki gizem, ledünnü hal; ilahi, sûfi, natüralist bir çerçeveyi oluşturuyor. Şair, şiirlerinin bir kaç yerinde aşkı "kalbin beşinci mevsimi" olarak betimlemektedir. Mesela şairin ilahi aşkı referans, nirengi aldığı şiirinin bir bölümü şu şekildedir: "Boynumda urgan/ heybem aşk çeşmesi/ yeşerir dudaklarında secde izleri" (sayfa 13) gibi.
Şiirlerin daha iyi anlaşılması için, daha çok beğendiğim şiir bölümlerinden bir kısmını buraya taşımak istiyorum izninizle. "Zemheride dudak yarası/ mevsimler kopar/ sesinde kanatlanır aşk/ aşk eşiğinde çocuk kıyama durur/ öper yağmuru geceyi/ alnına sürülmüş körpe uykulardan habersiz" (sayfa 8) "...Züleyha’nın gölgesi düşer de aynalara/ gözyaşı şişelerinde ayrılık aşka döner/ Belkıs’ı tahtından eden aşk susar/ gökyüzüne yapışan kuşlar sağılır/ ovar göğsünü kelimelerin..." (sayfa 9), "...Aşk yeniden kurulur/ sonsuz bahara döner yüzüm/ bir kez tutunca kalbimden/ Cennet’ten bir muştu gibi/ dua olur ellerin" (sayfa 37), "İri soluyuşlarla geçerdi yarasalar/ gecenin içinden" (sayfa 44), "İçimde bir ceylan uğultuyla yıkıyor kaleleri" (sayfa 49), "Zaman tende akan ırmak olsun/ her gün yeni bir muştuyla çalsın kapıları" (sayfa 53), "Göğün yedi kat eteklerinde/ aşk şarabıyla yundum" (sayfa 64) gibi.
"Zehra, Züleyha, Belkıs, Leyla, Mecnun, Âdem, Havva, Habil, Nesimi, Babil, Mîna, İstinye, Meriç, Tunca" gibi birçok özel isimlerin şiirlere misafir olması, kadim kültür ve değerlerimizin yansıtılması açısından çok kıymetlidir. Bunlarla birlikte "sidret’ül münteha, sur, meczup, mücrim" gibi kadim kültürümüzde olan başka birçok ifadelerin, isimlendirmelerin şiirlerde ayrıca yer almaktadır. Sadece kadim kültürümüzün, değerlerimizin izleri yok tabi ki de. Az da olsa diğer kültürlerde olan kimi değerlere de şiirlerde yer verilmektedir. Avesta’dan Hint kokuları sürülür” (sayfa 10) gibi bir örnek verebilirim. “Avesta, eski Orta Doğu inancı olan Zerdüştlüğün kutsal kitabıdır” Başka bir şiirde, “sevgilim Penelope” (sayfa 29) ifadesi geçmektedir. “Penelope, Homeros’un Odysseia destanında Odysseus’un eşidir. Odysseus’un yokluğunda saraya yerleşen erkekler arasından eş seçmesini ertelemek için gündüz ördüğü örgüyü gece sökmesi ile tanınır ve sadakat imgesi olarak bilinir” şeklinde ki bilgileri öğreniyoruz.
Öz olarak, aşk konusu coşkulu ve sesli bir anlatımla nakış nakış işlenmektedir. Şiirin ahenk unsurlarından bolca faydalanıldığını söyleyebiliriz. Şiirlerde her ne kadar hece ölçüsüne benzer bir sözcük disiplini olmasa da şiirlerdeki ritim, ses uyumu, aliterasyonlar gibi kimi ahenk unsurları hece şiirinin tadını vermekte ve kendisini keyif alarak okutmaktadır. Şiirlerdeki bu yüksek ses, etkili çağrışımları da beraberinde getirmektedir bir taraftan. Şair, son şiiri "Vakitler Tükendi" ile öz bir özet geçip aşkın ne olduğunu vurgulamaktadır adeta. "Tükendi bitmez denilen vakitler/ geçti geçmez denilen kervanlar/ ne Leyla kaldı çölde ne de Mecnun/ koca bir ömrün bereketi aşktan başka" (sayfa 87) Şiirlerde görüldüğü gibi sinelerdeki yüreklerin, aşkı bulup garip kalmamasının öncelendiği değer bir yaklaşım ancak böyle olsa gerek. İyi okumalar.
İlkay Coşkun
18.06.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.