Etik Nedir?
Yıllar önce, başka literatürden de faydalanılarak hazırlanmış bir çalışmadır. Türkçeye çevirsini yapıp burada paylaşmayı uygun buldum. Umarım anlaşılır...
Etik, eylemlerin doğru mu yanlış mı olduğunu belirlemek için kullanılan ilke ve değerlerle ilgilenen bir felsefedir.
Ahlak, bir kişinin bu ilke ve değerlere dayalı olarak nasıl davrandığını ifade eder. Örneğin, bir kişinin ahlaki veya ahlaksız bir şekilde hareket ettiğini söyleriz.
Bu terimler bir dereceye kadar eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.
Etik ve ahlak arasındaki fark, etik değerlerimizi nasıl düşündüğümüz ve tanımladığımızla ilgiliyken, ahlak bu konular etrafında pratikte nasıl davranıldığıyla ilgilidir.
Peki o zaman Etik nedir?
Etik, Yunanca ethos kelimesinden türetilmiş bir kelimedir. Retoriğe aşina iseniz, muhtemelen kısaca güvenilirlik, duygusallık ve akıl anlamına gelen ethos, pathos ve logos’u da duymuşsunuzdur...
Ethos, pathos ve logos, örneğin bir dinleyici kitlesine konuşma yaparken ikna etmek için kullanılan terimlerdir. Dinleyicilerini kazanmayı başarmak için, kaynağın ve argümanın güvenilirliğinden bahsedilir, dinleyicilere dokunan duygusal bağlantılar kurulur ve onların sağduyusunu yakalamayı amaçlayan öğeleri içerir.
Ahlaka geri dönecek olursak; Ethos kelimesi temel olarak alışkanlıklar ve tutumlar anlamına gelir. Hem toplumsal etik hem de bireysel etik anlamına da gelebilmektedir. Ancak, genellikle eğitim ortamında konuşulan başka etik türleri de mevcuttur. Kısaca onlara da değinmek isterim:
Görev etiği:
Kısaca, görev ahlakı, kişinin bir eylemi ya yasa olduğu için, ya da kendi görevi olduğu için yapması, talimatlara uyması anlamına gelir.
Patronumuzun verdiği görevleri yerine getirmek, futbol sahasında hakeme saygı duymak veya kural dışı bir şey gördüğümüzü itiraf etmemiz olarak örneklendirilebilir.
Sonuç etiği
Sonuçsal etik, halkın iyiliği için doğru şeyi yapmakla ilgilidir. Bu, kişinin seçimlerini ve eylemlerini çoğunluk için en iyi olana veya çoğu insanı tatmin eden ve mutlu eden şeye göre yapması anlamına gelir.
Örneğin, siyasetçilerin, ya da iktidardakilerin aldıkları kararlarlardan toplumun ne kadar yararlandığına bağlı olarak alınan siyasi kararlar yoluyla oy kullanımı gibi.
Çoğunluk yararlanıp birkaçı yararlanamıyor ise, bu etik olarak haklıdır (ne hakkında olduğuna bağlı olarak), ancak toplumun çoğunluğu acı çekerken geri kalan azınlık iyi durumdaysa, artık etik değildir.
Zihniyet etiği
Zihniyet etiği, doğru olduğuna inandığımız ve bize en iyi zihniyeti veren şeye dayanarak doğru seçimi yapmakla ilgilidir. Savunduğumuz, bize mutluluk ve huzur veren bir eylemde bulunuyorsak, bu bizim değerlerimize göre etik olarak meşrudur. Ama tabii ki bu, diğerlerinin aynı fikirde olduğu anlamına gelmemektedir.
Daha açık bir şekilde açıklamak gerekirse, etiğin genel tanımının doğru ve yanlışlığı üzerine düşünceler anlamına geldiği söylenebilir. Bir şey etik ise, genellikle genel bir bakış açısına göre doğru olduğu anlamına gelir.
Ne de olsa çoğu insan öldürmenin yanlış olduğu konusunda hemfikir, en azından böyle düşünmeyi tercih ederiz. Buna rağmen, toplumda, duruma göre cinayetin etik olabileceğini söyleyecek çok kişi var, öyle değil mi?. Başka bir deyişle, etik hakkında konuşurken pek çok gri alan vardır. Bir tartışma ya da eylem bize göre doğru diye bir başkasına göre doğru olmak zorunda değildir. Örneğin, savaşlar... Kimin ve hangi argümanlara dayanarak şiddete, yani silaha sarıldığı gerçeği...
Bu nedenle, herkesin neyin etik olup neyin olmadığı konusunda kendi fikri olduğundan, farklı ideolojilerden veya siyasi gruplardan insanlarla konuşurken neyin etik olduğunu tartışmak zor olabilir. Etik aslında neyin haklı olup neyin olmadığı üzerine bir tür yansıma olarak tanımlanabilir.
Eylemler ve eylemlerin arkasında hangi güdülerin olduğu üzerinde duralım biraz:
Etik bir yansıtma, fikir ve eylemler için güdüler ve nedenler vermeye çalıştığımız anlamına gelir; bu da, iddialarımızı desteklemek için yeterince iyi argüman varsa, her şeyin etik olarak savunulabileceği anlamına gelir.
Özetleyecek olursak; etik bu nedenle, insanların farklı değerleri, görüşleri ve eylemleri üzerine sistematik bir yansıma anlamına gelir. Neden kendi görüşlerimizin doğru ve etik olduğunu düşünürken, başkalarınınkine tolerans göstermeyiz, hİç düşündük mü? Elbette ki, insanların çoğunluğunun bir şeyleri etik ve etik dışı olarak gördüğü ve bu konularda hemfikir olduğu pek çok şey olduğu gibi, en az bir o kadar da onları birbirinden uzat tutan, birbirlerini anlamalarını zor kılan noktalar da vardır.
Belki de önemli olan bunun bilincinde olmak ve tolerans gösterip, her şeye rağmen, bir arada yaşamayı denemek, öğrenmektir...
Teşekkürler, saygılar!
H. Korkmaz, 2011 Sthlm
Foto bana ait
YORUMLAR
Etik denildiği zaman aslında geçmişten bugüne ahlaka dair temellendirmelerin anlaşıldığı malumdur. Ancak günümüzde etik denildiğinde, toplumların ilk oluşumundan bugüne değin yoğrulduğu inanç ve sosyal değer skalasından süzülüp gelen ve bir tabu olarak biçimlenen ve artık sorgulanmasına dahi gerek duyulmayan kabul edinilmiş kriterlerin, modern dünyada eylemler üzerinden olumlanması ya da olumsuzlanması bağlamında toplum hayatına uyarlanışını görürüz.
Ahlaka dair çoğu kavramlandırmaların toplumların yapısında genellikle din, örf, adet ve gelenekle ilişkilendirilen bir özümsemeye dayalı olarak oluşturulduğu yadsınamaz. Bu ataerkil temele dayanan sorgulanamazlık zırhını kuşanmış ilke ve kurallar bütününe, bugünün modern toplumlarında özellikle iş ahlakı ya da etiği noktasında yeni kavramsallaştırmalar yapılmaktadır.
Bu kavrama dair, modern toplumların, özellikle günümüz kapitalist toplumlarının geldiği evrede, Protestan inancına ilişkin ahlakın itici gücü yadsınamaz ki, batının bugün dünya üzerinde hüküm icra ettiği kapitalist sistemin özü de bu inancın değer yargılarıyla birebir ilişki içindedir. Konu bir yorumu çok çok aşan bir kıvamda olduğu için, vurgulamak istediğim konuyu dilim döndüğünce izah etmeye çalışacağım, ancak yine de yazının uzunluğundan dolayı okuma zahmetine katlanan herkese başta yazar olmak üzere teşekkür etmek isterim.
Öncelikle, sanayi devrimine göz attığımızda, Kalvinizm gibi özellikle prüten (bağnaz) mezhepleri bağlamındaki ahlak anlayışının etkili olduğunu görürüz. Tarihsel analizlere girmek değil niyetim. Ancak, dikkat çekici bir durumu irdelemeden de geçemeyeceğim. O da, Kalvinizmin, özünde gelenekçi din anlayışını esas almayıp, Hristiyanlığın başlangıcındaki temelleri esas alması dikkat çekmektedir ki, yani dinin özünü oluşturan çalışkanlığı ve dürüstlüğü öne çıkartan düsturlar burada başat roldedir. Yeni bir anlayışı ki, dikkat çekicidir, Calvin’e göre, iş ahlakına ilişkin dürüs ve çalışkan kimseler, zahid rahipler kadar Tanrı’nın rızasını kazanmış kimselerdir ve günah olan üretmek değil, lükse, mücevherlere tamah etmek ve tembellik gibi etik olmayan şeylerdir.
İşte, bu açıklama ve örnek üzerinden gidersek, günümüz dünyasında batı toplumları elinde somutlaşıp tekelleşen ve kapitalist bir kisveyle arz-ı endam eden bu canavarlığın nimetlerini sadece arslanlar ve sırtlanların ötesinde kimse paylaşamamaktadır. Öyle ki, böyle bir canavarlığın altında dahi etik kurallara ilişkin (en azından kendi toplumları özelinde) ilke ve prensipler sayesinde dünya nimetlerinin batı elinde, en önemli etiksizlik (ya da ahlaksızlık) numunesi özelinde diğer toplum, canlı ve tabiata bahşedilmemektedir.
Oysa, etik kurallara ilişkin geri kalmış coğrafyaların (özellikle müslüman ülkelerin) hem inanç ve hem de daha kaybedilmediğini ümit ettiğimiz ahlak bağlamında yeni bir aydınlanmaya ihtiyacı vardır ki, dini yorumlamanın maalesef tekelleştirildiği ve hüküm çıkarmanın belirli referansların ötesine geçmesine bağnaz bir şekilde izin verilmediği gelenekçi düşünce prangalarının zincirleri kırılmadığı müddetçe, böyle bir ümide kapılmanın ütopyanın ötesine geçme şansı olmayacaktır.
Sayın yazarın bilgilendirici ve ufuk açıcı yazısına, alanının ötesinde farklı bir perspektiften bakmak istedim.
Bilgilendirici ve böylesi bir faydalı amaca hizmet eden yazıyı kaleme alan yüreğinize sağlık. Kaleminiz daim olsun.
Saygılarımı sunuyorum.
Kenanfaik tarafından 17.6.2023 17:11:44 zamanında düzenlenmiştir.
Tüya
Kaleminizin potansiyelinden anlıyorum ki, şairliğiniz dışında, araştıran, okuyan ve teorileri olan bir insansınız. Bunu baz alırsak, sayfamda benim naçizane yazılarıma ve şiirlerime kıymetli zamanınızı ayırarak gösterdiğinz ilgi, beni fazlasıyla onurlandırmakta. Dahası, çok övünç duyduğumu da bilmenizi isterim...
Etik deyip geçemeyiz elbette. Bu felsefi terimin kimlerce, sizin de işaret ettiğiniz gibi, nasıl kavrandığına ve tanımlandığına bakılmaksızın, sorgulayıp tartışmaksızın "etik" deyip geçilemez. Sizin yaptığınız gibi merceği "box"un" içine çevirir ve tersyüz edersek oradaki mozaik parçalarını, belki kendimize, eylemlerimize ve toplumsal pratiğe ilişkin, az da olsa, perspektif edinebiliriz.
Örneklendirdiğiniz gibi; etiğin "Batı ve Doğu'da kimler tarafından tanımlandığı, nasıl algılandığı, nasıl hayata geçirildiğini; din, ahlak, eğitim ve ekonominin, kısacası her alanda, dünden (Calvin örneği) bugüne hangi evrelerden geçtiğini ve neyi nasıl etkilediğini aktualize etmek, kavramak her "babayiğidin" karı değil...
Zira oldukça kompleks soruları içinde barındıran bir felsefedir bu. Yani etik, incelenmeyi gerektiren bir konuma sahiptir...
Ancak, bu beni aşar hele hele bu platformda. En iyisi uzak durayım ben; elim ayağım birbirine dolanmadan...
Ancak umuyor ve diliyorum ki; siz, düşüncelerinizi, araştırmalarınızı yorum olarak değilde, makaleler olarak paylaşarak bir çok insanın okumasını sağlarsınız. Çünkü bu türden düşünceler çok değerlidir, hem yazıya dönüşmesi (edebi değer), hem de ukunması açısından...
Nihayet, değerli kalem, çok teşekkür ediyorum size, zaman ayırdığınız ve bu kıymetli yazıyı sayfama taşıdığınız için.
Daim olsun kaleminiz, efendim.
Baki saygı ve selamlarımla, esenlikler diliyorum.
Kenanfaik
Bu ince, saygıdeğer ve onore edici cümlelerinize çok teşekkür ediyorum. Sayfanıza konuk olmak benim için büyük bir onur.
Bilmukabele, saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Tüya
Ben de öyle umuyorum...
Segilerle.