Bir Sır Ver Bana Aşikar Olsun.
Ne bilinmeyeni ne bilineni çözebildim. Ben kendimi anlayamadım ki, herhangi bir şeyi anlamış görüneyim. Bana çok sert diyor canlar, ipek sert olsa ne yazar, yumuşak olsa ne yazar. İnsan bu, düşününce temelinden düşünmeli. Boşuna mı demişler önce sağlık diye. Lakin izin verin; Tanrıya bir serzenişim olsun: Ey, dünyada insan düşünmeye başlayalı beridir aranan ve her türlü güç kendine atfedilen muamma; yaratış planında çok eksik görüyorum.
Birinci sebep: İnsan aciz, bu acizi sen yarattın veya başka bir mahluktan dönüştürülmesi için müsaade buyurduysan; her iki durumda da; bu acizlik sana ve izin verdiğine yansımalı değil midir? Bedeni anlamda; ayak tırnağımızdan saç telimize kadar aciz ve zayıfız, doğayla baş edemiyoruz. Fiziki yapımız çok zayıf, ayakkabısız gezemiyoruz, gözlerimiz çok cılız ve öyle ya da böyle ekstradan gözlüklere muhtacız, kulaklarımız çok zayıf, her sesi duyamıyoruz, duyu yitimlerine uğruyoruz, saçlarımız dökülüyor, dişlerimiz çürüyor... Ve derimiz çok narin, ne sıcağa ne de soğuğa karşı dayanabiliyoruz. Bu yaratımın dünyada en şerefli ve en üstün varlık olduğu söylenen biz insanlar için en büyük zihin açmazlarımızdan biri. Bir düşünür eğer bir canavar görmek istiyorsanız insan yavrusuna bakın demiş, isteği yerine getirilene kadar anne babasını dört döndürür ve her istediğini yaptırır. Sadece yürümemiz bile kısıtlı ömrümüzde 2 yılı buluyor, zihni olgunluğa ermemiz için ise 30 ve ya 40 dünya yılı gerekiyor. Günün en az 3 te veya 4 te 1’ini uyuyarak geçirmeye mecburuz.
Bu bağlamda sana şükretmemiz düşüncemize, sorgulamalarımıza hakaret olur.
Diğer bakımdan insanlar arasındaki eşitsizlikten kaynaklanan sonuçlar için ise, kendimizden daha eksik olanları bildikçe şükretmememiz ise nankörlük olur. Köre karşı gören gözlerimiz için, sağıra karşı duyan kulaklarımız için, topala karşı sağlam bacaklarımız için, bedeni organları birbirine orantılı olmayanların yanında orantılı bir beden ve organlara sahip olanların şükretmemesi elbette nankörlük olur. Nankör değiliz, bu konuda teşekkür etmeli, hamd etmeliyiz.
İkinci sebep: Doğa yani yaşadığımız yerleri kendi yaşantımıza uygun duruma getirmek için ömrümüzün çoğunu vermek zorundayız. Doğa biz insanlara karşı çok fazla sert ve yine biz insanlara karşı çok fazla acımasız, doğada tutunabilmemiz için doğadan daha sert ve acımasız olmaya mecbur bırakılıyoruz. Ve doğanın bize verdiği tepki ise bizden daha sert ve daha acımasız olarak üzerimize dönüyor ve doğayla verdiğimiz hiç bir mücadeleyi kazanamıyoruz. Çünkü doğa dediğimiz dünya, üzerinde gezdiğimiz on binlerce yıldır binlerce neslimizi yedi tüketti, savurdu kaybetti. yaktı kül etti, boğdu çürüttü, parçaladı yok etti.
Sevgili Tanrım; insanlığın doğada bulunduğu süre günümüz hesaplamalarıyla yaklaşık 103 bin dünya yılı geriye gidiyor ve biz bunun sadece en yakın olarak 25 bin yılını takip edebiliyoruz, son 6 bin yılını anlayabilmeyi bile bir kazanç sayıyoruz. Bu yaratılan veya dönüştürülen bizler için çok fazla zalimane bir tutum değil midir?
Sevgili Tanrım; on binlerce yıldır, seni bilmeye çalışan, seni anlamaya çalışan, seni bulmaya çalışan bizler için tam bir hüsranla sonuçlandı. Ufukta da bir umut, bir ışık gözükmüyor. Ne seni tam olarak bilebileceğiz, anlayabileceğiz ne de sonunda seni bulabileceğiz. Bildiğimiz zaman içinde söylene gelen, anlatıla gelen tüm ruh çözümlemelerimizde de bir sonuca varamadık, varamıyoruz. Sadece lügat ve söz oyunlarıyla kendimizi kandırmaya çalışıyoruz,
Sevgili Tanrım, ben artık kandırılmaktan bitap düştüm, viran düştüm. Senden en çok bahis açan dinler ile bile bu viranlıktan ve bitaplıktan kurtulmak mümkün değil. Kurtuldum diyen yalancı, kendime geldim diyen yalancı. Ben artık senden saf gerçeği istiyorum, saf olanı bildirmeni, saf olanı budurmanı istiyorum. İstiyorum çünkü; ben tek başıma, benlerden milyarlarca bir araya gelse bile yine de bilemedim, bilemedik, bulamadım, bulamadık.
Madem ben yetersizim, kendimi insanlık olarak yeterli kılmaya çalışmam suç mudur, günah mıdır, ahlaksızlık mıdır? Lütfen bana bunu kendi ilet Tanrım, araya koyduğun olarak anlatılan tüm melek, cin, peri, peygamber, felsefeci ve teologlardan bana fayda yok, doğrusu kimsenin bu konuda kendisine ve bir başkasına faydası yok.
Sevgili Tanrım, ne eski tapınaklardan ne yeni tapınaklardan, ne eski dinlerden ne yeni dinlerden sana doğru giden dosdoğru bir yol yok. Madem herkesle hem birlikte, aynı anda da uzaksın, madem uzak olduğun kadar yakınsın, yakın olduğun kadar uzaksın ve artık düşüncelerimiz seninle bile huzur bulmaktan aciz kaldı, bizlerin yapabileceği daha ne kaldı.
Bendeki huzur acizliğin huzuru, sendeki huzur gücün ve kudretin huzuru ise biz seninlenasıl dost olabiliriz? Madem ben çoklar kadar çok, sonsuzluk kadar çok acizim nasıl sana düşmanlık yapabilirim. Madem ne dost ne de düşman olamıyoruz, madem bir ve birlikte olamıyoruz tüm oluşların ve olanların ve olacakların bir anlamı olabilir mi?
Tanrım, Tanrım...
Tanrım, muhtaçlıktan ve yoksunluktan kurtarmanın zamanı gelmedi mi daha bizleri.
YORUMLAR
Samimi bir yaklaşım.Musa (as) kıssalarında da buna benzer sitemler var.Demek ki bu sitemler her daim olacak.Zira insan sorgulama yapabilen akıllı bir varlıktır.Sorularının cevabını da elbet bir gün bulacaktır.İşte o gün dilerim kurtuluşumuza vesile olsun.Aynada sır.Yaşamda sır.Yaratılışta sır.Alemde sır.Buldukça ve yaşadıkça medeniyet muasır.Başarı da, başarısızlık da bireysel kalmaz tüm topluma yansır.Sonra çıkar bir Hallac-ı Mansur...Üstadı selamlıyorum..Sağlıcakla .Saygıyla.
Yinsani
ne hallaclar ne peygamberler ne de vb vs çıkışı yok bu akvaryumun. üstad bu çağ vuruyor duymuyor öldürüyor doymuyor, toplum kendi içine göçmeye başlamış, bakalım dünyamı önce yarılacak ortasından insan mı?
üstad, Tanrıya kaldı işimiz.. onun da ihtimalen dünyadan haberi yok artık veya iletişim kanallarını çoktan kapatmış..
eskik olmayın,
değer veriyorsunuz, daim değer görmeniz dileklerimle..
en sevdiğinize emanet.