- 488 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
Gölgesiz
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sadece adı konmuş bir bedelin ağır yükünü ödemek gibi mutluluk. Tek yönlü bir biletin, tarifsiz çıkmaz yollarına gömülmek gibi kayıp. Huzuru bir kez dolasan saçlarına hem zaten dünya daha bir katlanılır hal alacak. Yılmadan yaşamaksa olumsuzluklar sıfatında imkansız. Açılırken kaderin kapıları hep muhtemel bir sona. "Umudum var" demek için mi yaşıyor insan? Yaşamak için mi "umudum var" diyor? Çıkılmaz kör kuyular getiriyor ömür. İnancın avucunda bir beyaz güvercin. Oysa gülümsemek armağandı insana, ağlamaksa boş verilmeyen yıllarına sadaka.
İnsan bir kere doğuyor tezini çürütmek için doğup, doğup ölüyoruz. Ölüp, ölüp diriliyor. Manevi bir yolculuk başlamadığı sürece bu bir döngü gibi dolaşıyor ömrümüze. Şükrü sofra gibi kutsal saymayanlar hayattan nasibini almayı bilmezlerken. Ele geçirir ruhun aydınlığını isyanlar. Işıklar söner. Mumları sessiz bir fırtına üfler.
İnsan kendi mezarını kazar daha diri iken. Toprağın altında yaşarda yaşar. Ruhunu karanlıktan böcekler kemirir. Hiç bir dua kabul görülmez bu surette. Kazaya kurban giden dikkatsiz yayalar gibi, ne denir bilinmez ardından. İşte böyledir yaşayan ölüler...
Ama şükrünü bir başucu kitabı gibi içinden ayırmayan. Lakin yaşadıkça dünyada gözü de olmayan kimi galipler vardır. Çabalamadan varış noktasına ulaşan. Ruhu göklerde olup ayakları altında dünyayı sorgulayan. Öğrenen ve öğretmen ruhlardır onlar. Anlayışın, sabrın ve sebatın bilincinde olanlar. Bizzat yaşayıp tecrübe sahibidirler. Başlarına fena bir durum geldiğinde serin kanlı olurlar. Dünya kürkünü bir kenara bırakıp düşünürler. Her şeyin geçtiğini bilirler ama nasıl geçeceğini merak ederler. Yine de o şükür sofrasından kalkmaz inançlarına sirt çevirmezler.
İşte bu, kör noktada isabetli bir karar alma ferahlığıdır. Biraz sıkıntı yaşamın parçası, çok sıkıntı ise ölümün anımsatıcısı dır. Ferahlık ise cennetin habercisidir.
Varlığını sorguladığımız şeyler aslında vardır. Cismen vardır, fiilen vardır ya da failen. Evrenin bir kurucusu elbette vardır. Evvelin, ezelin ve bakinin bir açıklaması. Ama her şeyin mantığı yoktur. Mantık üzere kurulan tek dünya insan yapımı olandır. Oysa insan ’bir damla sudan’ olmanın mantığını aramamaktadır. Mantık ki, herşeyin bir açıklaması olması, akla uygun, kabul edilebilir olması ise şu sorgulanır: neye göre? Kime göre?
Aslında yanlış aynı zamanda bir doğrunun farklı bakış açısıdır. Ama çoğunluğun kabul ettiği kabul edilebilir. Azınlığın reddettiği kabul görülmeyebilir. İşte bu kör noktada elini vicdanına koyma vakti gibidir.
Peki vicdan ne denli samimidir? Vicdan; içinde yetiştiğimiz sosyal ortamın bize aşıladığı öğretilerden ibarettir. İnsanın yörüngesi kalbidir.
Mutlulukta çoğu şeyi kabul görmekle birlikte gelir. Bilmediğinle savaşmak hem zordur, hem ürkütücü. Teslim olmak bir seçenek olmayabilir çoğu ruha. Ama karanlıkta kalmakta kaçınılmazdır bu noktada. Işıksız hayatlar, karanlık suretler gölgesiz duvarlar demektir. Gölgen yoksa sende yoksun...
...