- 274 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ellerimiz Neden Kumdan ...
Gözlerinden bulutlar geçen küçük bir kızmışım.Şimdi orta yaşlı bir kadın olmuşum.Seneler hızla geçmiş.
Bulutlar geçiyor yine gözlerinden küçük kızın.Yağmur yağacak ve gök kubbeyle birlikte ıslanacak yeryüzünün kırık aynasında gezinen tüm ölü ruhlar...Islanacak.
Gökkuşağı gözlerinde doğsaydı keşke o küçük kızın.
Ve mevsimleri değiştirebilseydi nefesiyle...
Ama hiç öyle olmamıştı.
Ya da O,öyle zannediyordu.
Üşütmüş olmalıydı.Son sigarasından birkaç nefes daha çekti ciğerlerine.Gözleri yaprakları sararmış anı defterini aradı.Anlar ne zaman anıya dönüşmüştü ve hapsolmuştu o deftere bilemiyor-giderek zayıflayan hafızasında aniden beliren fotoğraflara ki _genelde siyah beyazdı onlar_,kendini kaptırıyor-,bazen küçük bir kız gibi_gözleri yağmurlara yazgılı_kimi zaman uçarı,ömrü kısa bir kelebek gibi sayfaların arasında uçuşurken _kendini kaybediyor,tam bir uçurumun kıyısında bulmuşken kendini,tam düşecekken_ defterinin sarı soluk sayfalarının içinden bir el uzanıyor,sımsıkı kavrıyordu ellerini.
O el sonra rengarenk çiçeklerle bezeli bir orman ağacına benziyordu.Gözlerini umut yüklü bir şarkıda unutuşu geliyordu aklına sonra.. Gerisi tahmin edebileceğiniz gibi,anı şehirleri sel altında bırakan,nazende giyimli,şiddeti kendinden muzdarip bir yağmur seline dönüşüveriyordu.
“Balçıkla sıvanmışsa gölgeniz ve topraksa bedenimiz,ellerimiz neden kumdan” diye düşündü.
Düşünde sessiz sedasız durup duran kum tahtlarında oturan güneş tanrılarına bakıyor oluyordu nedense.
Çölün sessizliği içini ürpertiyor ve ruhunu yıldızlara uluyordu.
Göğsünde örümcek ağlarının narin avcılığına nakşedilmiş kuş cıvıltıları,elleri KUMDAN...
Bir kum fırtınasının gelip darmadağın etmesini bekliyordu kendisini ve sessizliğin doğurduğu ürperti geçsin istiyordu,elleri tenine her değdiğinde böyle olsun istiyordu işte...
Parmaklıklar geliyordu sonra aklına,suyun,damlaların ve okyanusun ardı sıra...
Sonra gökyüzünün kustuğu kanadı kırık kuşlardan birisi olduğu !
Kumdan kalelelerinde nehir yüklü denizlerin beşiğinde ve tahta gıcırtısındaki kayboluşun yoksunluğunda demlenen bir bardak tavşan kanı çayın _billur ,akışkan sıcaklığında _güneşin bir kaybolup,bir yeniden doğduğu mevsimlerin çocuğu olmaya öykündüğü zamanlar geliyordu aklına...
Asansörde sıkışmışlığı,nefes alamayışı,düğmeleri yerinde bulamayışı geliyor ve ötesinde büyük bir gürültünün savruluşun sonrasında akıp giden güneş yanığı bir ten kalıyordu ak evrenin ortasında.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.