- 247 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TOMURCUKLARININ AÇTIĞI BİR TÜRKİYE İSTEMİYORLAR.
TOMURCUKLARININ AÇTIĞI BİR TÜRKİYE İSTEMİYORLAR.
Asya-Pasifik bölgesi, son yirmi yıldır gerçekleştirdiği kayda değer değişimle dünyanın jeopolitik merkezine oturmayı başarmıştır.
Bu değişim, küresel ölçekte güç dengelerini de yeniden biçimlendirmektedir. Küresel düzlemde yirmi birinci yüzyılın belirleyici temasının “Asya’nın Yükselişi” olacağı açıkça görülmektedir. Temelde ekonomik dinamiklerle başlayan bu dönüşümün siyasi, askeri ve kültürel alanlarda da tamamlayıcı unsurlarının belirginleşmeye başladığı gözlemlenmektedir.
Asya’nın yükselişi önceleri daha çok Çin merkezli algılanmakla birlikte, özellikle ekonomik anlamda tüm Asya-Pasifik coğrafyasının bir kalkınma hamlesi içinde olduğu ve günümüzde Asya-Pasifik ülkelerinin, geleceğin önemli aktörleri olarak görülmeye başlandığı hususu da genel kabul görmektedir.
Asya kıtası dünya nüfusunun yüzde altmışını ve dünya ekonomisinin neredeyse yüzde kırkını kapsamaktadır. Bu bağlamda anılan bölgedeki siyasi, askeri ve ekonomik gelişmelerin küresel ölçekte etkisi olmaktadır.
Bölgenin giderek artan siyasi ve ekonomik önemine bağlı olarak, zamanında “Asya-Pasifik bölgesine açılım politikasını uygulamaya koyan ülkemiz, iki bin on dokuz Ağustos ayında açıkladığı “Yeniden Asya Girişimi’yle Asya ülkeleriyle ilişkilerini bütüncül ve kapsamlı bir strateji temelinde geliştirmeyi amaçlamıştır. Ayrıca, ihracat pazarlarımızın çeşitlendirilmesi, ülkemize doğrudan yabancı yatırımın çekilmesi ve siyasi pozisyonlarımıza uluslararası alanda destek sağlanması amaçlarına yönelik olarak Güneydoğu Asya ülkeleri ve bölgedeki ASEAN ile ilişkilerimizin geliştirilmesine önem atfedilmiştir.
“İnsani ve Girişimci” dış politikamız çerçevesinde ilişkilerimizi geliştirmeye önem verdiğimiz Asya-Pasifik bölgesine yönelik öncelikli hedeflerimiz, sayısız farklılıklar barındıran bu coğrafyaya ilişkin odaklı ve uygulanabilir, kendi içinde bütünlüğe sahip ve ülkemizin artan olanak ve yeteneklerinin yanı sıra son derece dinamik bir dönüşümden geçmekte olan bölgenin gerçekleri de göz önünde tutularak belirlenmektedir.
Asya-Pasifik bölgesine yönelik stratejimizin başlıca hedefi, Türkiye’nin Asya kıtasının tümüyle güçlü siyasi ve ekonomik ilişkileri bulunan bir ülke konumuna getirilmesidir. Coğrafya kaderdir. bizim kaderimizde Anadol’udur. Dünya ülkeleriyle kıyaslandığı zaman dünyanın en özel ve güzel ülkelerinden birisidir. Kültürler köprü vazifesi görür Tarihsel açıdan yine aynı anlamda bir köprüdür. Medeniyet kotlarıyla da öyledir. Bu sebepledir ki her zaman gündemi dinamik ve hızlıdır. Dolayısıyla da dışarıdakilerinin merakını celbeder. Bunlarla beraber dışarıdakilerinin içerideki anahtarlarınında merakını celbeder. Hani şair diyor ya ‘’BETBAHLAR’’İn çoktur. Bunların bir kısmı harici bir kısmı dahili düşmanlardır.
. konum itibariyle, siyasal sosyal ekonomik ve askeri yönüyle, güçlü olduğu sürece düşmanı da o derece çok oluyor. medeniyet kodlarının ekonomik boyutları açısından başta ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, Mısır, İtalya ve Çin gibi ülkeler gelirken, bu ülkelere. Demir İpekyolu üzerindeki yeni ülkeler de eklendi. Türk kültürü ve askeri yapısı bakımından güçlü bir Türkiye diğer ülkelerden farklılık gösterir.
Antik Mısır nasıl Batı medeniyetine öncülük etmiş ise Türkiye de gelecekte yeni medeniyetin tomurcuklarına gebedir. Her hâlükârda tökezletmek istedikleri Türkiye’den yerel özerlik ya da sınırlı özerklik gibi düşüncelerle kaldıkları bir yer değil. Daha fazlasını istedikleri kesin. Dahili ve harici mankurtların doymak bilmeyen eneleri gelecek asırlarda liderliğin tomurcuklarının açtığı bir Türkiye istemiyorlar. Kontrol edilebilir, güdülebilir, el avuç ovuşturan güçsüz ufak yapıda kalsın istiyorlar.
Şunu bilmiyorlar ki bu millet yok olsa bile küllerinden yeniden doğar. Son zamanlarda askeri alanda, ekonomik alanda, siyasi alanda bir ivme kazanan Türkiye’nin istediklerine boyun bükmeyeceğini bildikleri için sinir krizlerine giriyorlar. Türkiye siyasi yapısı da onların sinir uçlarıyla oynayarak strese sokuyor. Bu bölgede gölge devlet istiyorlar her istediklerine boyun büksünler, istediklerini yerine getirsin diklenmesinler.
Dışarıdakilerinin içerideki anahtarları saldırılarını şu noktalardan yapmaktadırlar.
1_Tarihsel gelişim ve köklerimize olan saldırı
2_Dini inanç bazındaki saldırıları
3_Ataist, tarafsız, demokrasi ve özgürlük taraftarı görünüp her fırsatta bu millete tuzak kuran Hristiyanlık özlemleri.
Bu üç unsuru dikkatle incelediğimizde şunu açık bariz bir şekilde görürüz. Bu saldırılar ilk de değildir, sonda olmayacaktır. Askeri alanda, dünya siyaseti alanında, teknik ve teknolojik alanda ne kadar gelişmeler ve yenilikler yapıldı ise hiçbirine güzel oldu denmiyor. Tamam tenkit edilsin ama güzel olanda lütfen alkışlansın. Aklıma şu gelmiyor değil. Acaba bu yapılanların yerine daha güzelini daha idealini mi yapacaklarda takdir görmüyor. Kültürel açıdan başka faaliyetler düşüne bilirler bu normaldir. Olması da akla yatkın duruyor. Ancak, “Teknolojik açıdan yenilikleri kaldırıp nasıl bir teknoloji koyacaklar. ’Kızıl Elma’yı kaldırıp batının ürettiği bir teknolojimi getirecekler. Ne gibi farklı şey koymak isteniyor?” denirse, örneğin Kızılelma yerine Batı yapımı uçakları koyacaklardır. Buda üst akıllarının işine gelir.
Herkesi kucaklayan bir “İslâm Medeniyeti” var. Evet, bunu yok etmek ve dirilmeyecek şekilde öldürmek mi istiyorlar. Yoksa geçerliliği kalmayan ateist, deist görünümü ile gizledikleri Hıristiyanlığı inşa mı etmek istiyorlar.
Bence mesele bu değil mesele Dışarıdakilerinin içerideki anahtarları üst akıllarının hizmetini icra ediyorlar. Türk-İslâm Medeniyeti ’nin içini boşaltmak, yozlaştırmak, gençliği ve geleceği avuçlarına almak... Bunu yaparken ateist görünüyorlar. Zira İslâm olmadıklarını söyleyemedikleri için bunu yapıyorlar. Ellerine geçen ilk fırsatta kiliselerde mum yakacaklarından hiç şüphe edilmemelidir.
15 Temmuz hak ile batılın bir karşılaşmasıdır. Eğer 15 Temmuz gerçekleşmiş olsaydı batıl ülkemizi bir kez daha işgal edecekti Eğer bunlar görünmüyorsa, bunlar anlaşılmıyorsa, “cehaletin bedeli” ağır olacaktır. İslam’ın son kalesi Türkiye’ye diz çöktüremeyecekler. Allah bu fırsatı küfre vermeyecektir. Şart odur ki biz bilelim biz görelim ve biz mücadelesini verelim.14 Mayıs yeni bir 15 temmuzdur, var olma ayağa kalkma şahlanma ya da yok olma mücadelesidir. Bunu böyle bilen kazanacaktır. Herkes yerine yerleşecektir.
======================================AR=================================
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.