İSLAMDA BAZI KONULAR
İSLAMDA BAZI KONULAR
İslam dininin Müslüman kesimlerce iyi anlaşılması için bazı temel hususların çok iyi bilinmesi gerekir. Müslüman’ım diyen birisine dini konularda bir şey sorulduğu zaman gerçeklerden uzak gerçekle ilgisi olmayan cevaplar alıyorsunuz. Hatta bu konuda bilgim yok deyip geçiştiriyor. Karşısındakini inandırmak içinde meşhur söylemleri Allah şahidimdir deyip hatalarına malzeme gibi kullanıyorlar.
Yemin ederken de yine meşhur söylemleri Allah kuran çarpsın lafını ediyorlar. Kendilerince inandırıcı olmasını güya sağlama çalışıyorlar. Yahu durduk yerde Allah veya kuran insanı niye çarpsın. Zaten öyle bir şey olmaz. Kendi yanlışlarının doğuracağı sonuçlar seni çarpıyor haberin yok.
Bir olayı veya bilgiyi aktaran birisi şöyle diyor. Allah biliyor ben doğruyu söylüyorum. Tamamda Allah’ın bilmesi değil ki mesele karşındakini inandırman gerekir. Zaten Allah kullarının yaptıklarından haberdardır. İnsanlara dini meseleleri sözde iyi bilenler anlatırlar. Örneğin Kâbe’nin üç büyük putu şunlardır diye. Ama anlattıkları bu üç büyük put Kâbe de değildir.
Bu putlardan birisi olan Lât Taif şehrinde bir bina içinde bulunan devasa bir kayadır. Bu kayayı o günün insanları kutsallaştırmışlar ve saygı göstermişler. Diğeri ise bu putlardan olan Uzza’dır. Bu put ise Mekke şehri ile Taif şehri arasında Nahle denilen yerde bir bina içerisinde yer alan ağaçtır. Üçüncü büyük put ise manat’tır. Bu put Mekke şehri ile Medine şehri arasında Müdellel denilen yerde bulunan bir kayadır. İşte insanlar bunları önemseyerek saygılarını sunarak bir nevi putlaştırmışlar. Ama bizlere anlatılırken Kâbe’nin üç büyük putları diye öğrettiler.
Bir kere insanlara Allah kelimesi manası tam olarak öğretilmelidir. O, gücün her uygunsuz yerde ve konuda istismar edilmesi önlenmelidir. Her işin içine yerli yersiz Allah kelamı katılmamalıdır. Allah beni her işinizde zikredin diyor. Yani doksan dokuzluk tespih çekin demiyor.
Faydalı başarılı toplum ve insanlık yararına İslam ahlakına uygun çalışmanızın başarısı sonucu bana bir nevi teşekkür edin diyor. Ama zavallı insanlar bidat olan tespihi eline alıyor rüzgâra kapılmış söğüt dalı gibi salınarak sözde Allah’ı zikrediyor.
Allah denilen yaratıcı güç kimdir? Müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi olan ve arşta egemenlik kurandır.
Son kitap olan kuranda da insanlara hep ayetlerinde akıl etmez misiniz aklınızı kullanmaz mısınız diye hep akıldan bahseder. Yani ben size kullanılmak üzere diğer canlı varlıklardan ayrı olarak akıl verdim. Yanılmayasınız doğruyu benimsemelisiniz diyor. Ne yazık ki Allah’ın bu büyük değerini kullanmadan hep kaçınıyoruz. Bu nimeti tam manası ile kullanmadığımız için istenilmeyen kötülüklere düşüyoruz.
İnsan denilen varlık bu âlemde var edildiğinden beri kendisi ile kulları arasında irtibat kurmak için kulları arasından resuller seçmiştir. Onlara vahiy denilen uyulması gereken emirler bildirmesi ile İslam dinini en uygunu olarak bildirmiştir. Pekiyi nedir bu ayet sura denilen kitaplarda yer alan vahiyler.
Vahiy: Allah’ın araçsız ve aracısız olarak emirlerini, hükümlerini gizlice ve süratlice resullerine bildirmesidir. Bu tariften de anlaşılacağı üzere resullere Allah bizzat kendisi emirleri ulaştırıyor. Bu ulaştırma zihinlere kalplerine düşüncelerine belki de Allah tarafından nakşediliyordu. Onlarda bu edindiklerini toplumlarına iletiyorlardı. Yaşamın adil düzeninin sağlanması için. Burada şu konu dikkat çekici. Bizlere sözde dini konuları iyi bilenler tarafından anlatılanlar Allah ile resuller arasında vahiy getirip götüren meleklerin olduğu bunlardan en önemli olanının da Cibril olduğu söylene geldi. Halk arasında yerleşen isme göre Cebrail devreye sokulunca Allah’ın araçsız ve aracısız denilmesi meselesi havada kalmıyor mu?
Kuran İsra suresinin birinci ayetinde vahiy’in nasıl bildirildiğini açıkça mealen söylüyor. Kulunu bir gece, ayetlerimizden gösterelim diye, Mescidi Haramdan çevresini bereketli kıldığımız Mescidi Aksa’ya götüren şanı yüce ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye.
Bu ayet bize bizzat vahin Allah tarafından iletildiğini gösteriyor. Bazı mealciler ce dini iyi bildiğini zannedenler bu ayeti Miraç olarak açıklamaya çalışıyorlar. O zamanlarda Kudüs’te Mescidi Aksa diye bir yapı yok. Süleyman mabedi yani o zaman ki adı Beyt-ül Maktis var. Çok sonraları inşa edilen Kubbetü-s Sahra var.
İslam’ın yaşanmasında yaratana teşekkür olan ibadet nedir? Kulu yaratanına karşı verilen emirleri görevleri yerine getirmesidir. Bu fırsatı veren yaratanına yakarışta bulunması dua etmesidir. Yaratan güç Hz. Muhammed’e gelinceye kadar tüm resullere bildirdiği emir ve talimatları da dâhil son kitap olan ve Hz. Muhammed’e gelen vahiyleri de ihtiva eden kuranda toplamıştır.
İbadet denilince günümüz olduğu gibi birkaç ayin türlerinin belirlenip yapılan davranış biçimleri değildir. Esas olan ibadet Allah’ın kitaplarında istediği uygulanması gereken tüm emir ve görevlerin mümkün olduğunca eksiksiz yerine getirilmesi dini uygulayıp yaşamaktır.
Önemli konulardan bir diğer mesele ise Kuranın meali ve tefsiridir. Eğer bu iki konu liyakat sahibi sade ve akıcı Arapçası ile Türkçesi olanlar tarafından ilaveler mezhep ve tarikat cemaat fikirleri ve ilaveleri yapılmadan yapılırsa insanlar inançlarını gerçek olarak yaşarlar. Zaten meal kuran ayetlerinin kuranın lisanından katıksız olarak Türkçeye çevrilmesidir. Ne yazık ki piyasa din bezirgânlarının yoz fikirleri ile dolu meallerle dolu. Tefsir konusunda ise yine sade ve akıcı Arapça ve Türkçe bilgisi olanların meali yapılan ayetlerin anlaşılır bir şekilde genişletilerek açıklanmasıdır. Bu konuda da piyasada mezhepçi, tarikatçı ve yoz cemaatçilerin kendi uydurup yarattıkları din anlayış ile doldurulmuş tefsir kitapları ile dolu.
Vahiylerin bildirildi kitaplarda ve kuran da peygamber kelimesi pek geçmez. Daha çok resul den söz edilir. Yani anlaşılır manada Allah ile kulları arasında iletişimi yürütecek kimseler veya elçiler demek oluyor. Burada bilmemiz gereken hiçbir resul hatta Müslümanların da resulü olan Hz. Muhammed hiçbir zaman din adamı olmamıştır. Din adamı olmadığı gibi dini kisve ya da bürünmemişti. Asla dinci din resul Müslümanlık diye bir özel kıyafette giymemişti. Böyle ayrıcalıklı bir kıyafetle de toplum arasında dolaşmamıştır. Yaşadığı toplum o çağda örf, adet ve geleneklere göre yetinmiş ve olduğu gibi giyinmiştir.
Gelmiş geçmiş bütün resuller ve hatta Hz. Muhammet bile normal bir insandı. Her insan gibi yer içer gezer normal olarak yaşardı. Aşırılığa kaçmayan bir yaşam tarzı vardı. Kendisine yüklenmeye çalışılan ayrıcalıklı payelere hitaplara karşı çıkar ve bu durumlarda hitap edenleri uyarırdı. Makam ve mevki dükünü değildi. Tüm resuller toplumları içinde ahlaki yönden saygın kişilerdi. Böyle olmasalardı rast gele kişilerden Allah tarafından kendilerine bu görev verilmezdi.
Ne yazık ki kısaca bir uyarı belirteyim. Bazı kişiler bilhassa cami imamları ve kendilerini din adamı yerine koyanlar peygamberden bahsedeceği zaman âlemlerin efendisi sözünü çok kullanıyorlar. Yanlış ve yerinde olmayan bir hitap ediliş şeklidir. O ilahlaştırılamaz çünkü âlemlerin rabbi Allah’ın kendisidir.
Durmuş Karabağlı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.