İNSAN DİN VE SANAT
İNSAN DİN VE SANAT
Bir ülkenin karanlıktan aydınlığa çıkması sanata olan önemi ile doğru orantılıdır. Bilhassa felsefe ve felsefi düşünceyi ihmal etmemesi yeni fikirlerin ortaya çıkmasını hızlandırır. Bu konu fikirler üretmeyi kamçılayan olarak önemsenmelidir. Edebiyat, müzik, şiir, resim ve heykel toplumun aydınlık yolunu açar. Bunlar ülkenin sanatsal üretimleridir. Bu hasletleri toplumun baş tacı etmesi gerekir.
Geçmişte dini açıdan bu konular hep yanlış düşünce ve inançlardan dolayı engellenmiş. Gelişmesinin önüne din konusu çıkarılarak bentler konulmuş. Resim ve heykelin din açısından yanlış algı yüzünden put olduğu gibi yobazlıklara maruz bırakıla gelmiştir. Her konuda gelişmiş refah içinde ülkelere bakınız hepside nerdeyse sanatta çok ileride olanlardır. Modernleşmenin de can damarının sanat olduğunu anlamışlar ve önem vermişlerdir.
İnsan olarak yaşarken önemli olan nedir? Bu sorunun karşılığı hayatı daha anlamlı kılmak, inanmak ve maneviyat yönümüzü, sade, saf ve temiz anlamlı kılmaktır. Şöyle düşününce insanlar hiç bilmediği görmediği cehennem denilen suçlular hapishanesine bu güzelim dünyayı ona çeviririler. Üzerinde yaşamlarını sürdürdükleri yalancı cennet dedikleri âlemi pisletirler ve kirletirler. Öyle zararlar veririler hasarlara sebep olurlar ki sonrada bu cehenneme çevirdikleri dünyadan hiç görmedikleri bilmedikleri cennete gitmek için sözde zaman harcayıp uğraşırlar.
Diyelim ki arzu ettikleri hayallerini süsleyen cennete gittiler. İnsan düşünmeden edemiyor buradaki alışkanlıklarını orada da sergileyip bu dünyayı bozdukları gibi orayı da kirletirler mi? Asla Allah buna izin vermeyecektir. Bunun içindir ki insan medeni bir varlık olarak devamlı kendisini geliştirmesi gerekir. Diğer bir deyişle evrimleşmesini devam ettirerek kâmil insan durumuna gelmesi gerekir. Burada sözü edilen evrimleşme öyle maymundan insana dönüşme değildir. Tekâmül etmektir.
Bu dünyada insan tam manası ile kendisini geliştirmeden doğdukları anki durumlarından daha ileri düzeyde tekâmül etmeden cahil olarak gelip gittiler. Bu âlemde her varlık devamlı birbirleri ile ilişkiler içinde var olup yaşamaya çalışır. Huzur ve sükûnu ahrette bulacaksa bu dünyada etik kurallara gerek var mı soruları aklımıza gelmez mi?
İnsan her şeyden önce beyin kapasitesi ve algılama seviyesinde bilinç sahibidir. Kendi yapısına göre yaşamı algılar. Bundan dolayı sanat alanında yaratıcılığı da bu seviyede gelişir. Kimi insan güzel şiirler yazarak ortaya koyar. Toplumun çoğunluğu tarafından beğeni kazanır. Yeteneği bu alanda oluşmuştur denilebilir. Bazı insanlar ise yazma alanında yazılı eserler üretmede mahirdirler. Topluma sundukları eserleri beğeni ile okuyucu bulur.
İnsan olanlar arasında öyleleri de vardır ki ses telleri ve gırtlak yapıları fiziksel olarak söylem türü ile çok güzel şarkı türkü ve nağmeler söyler. Dinleyenlerin ruhunu titreşime sokarak etkiler. Bazıları ise güzel sesin yanında bir veya birkaç enstrümanı icra etmekte de mahirdirler. Kalemlerini kullanarak toplum üzerinde etkiler yaratacak çizgiler ile resimsel ve grafiksel karikatürler çizerek hicvederler.
Sanat alanında hangi türde olursa olsun eser verenler kendi bilinç ve becerilerini ortaya koyarken etrafındakilere, toplumlara mesaj da iletmiş oluyorlar. Var olduğundan beri insanlar ilkel ve basit olarak başlasa da bir sanat yaratıcılığı var olarak gelmiştir. Bununla beraber bir inanç ve iman içgüdüsü ile başlayan dini anlayışta sanatsal oluşumlarsa olmuştur. Din ile sanat arasındaki bu ikili ilişkiyi hem sanatsal hem de dinsel açıdan iç içe görmekteyiz.
Tarih bilimi bizlere sanatsal kalıntıları aktarmaktadır. Yine insanların ilahlar gibi benimseyip tapındıkları, başları dara girdiklerinde medet umdukları varlıkları nesneleri hem resmedip hem de putlaştırıp heykelleştirdiklerini biliyoruz. Din konusu insanların sanat anlayışını etkilemiş, sanatsal dünce ve verilerde dini meseleleri etkileyerek günümüze kadar gelmiştir.
Din açısından bakıldığın da Müslümanlığa kadar geçmiş dönemde sanata aşırı müdahaleler ve engellemeler görülmüyor. Müslümanlıkla beraber sanatın bazı alanlarında yasaklar ve müdahaleleri görüyoruz. Örneğin insan ve diğer varlık heykellerinin yapımının dine ters olduğu söylenir oldu. İnsan figürlerinin resimlenmesi Allah’ın yaradılış ilkelerine ters olduğu resim ve bilhassa heykelin put yerine geçtiği dedikoduları insanlara benimsetildi. Bu sanat kolları yasaklandı veya önlenmeye çalışıldı. İnsan resimlerinden ziyade eşya ve obje resimleri yapılır oldu.
Din konusunda toplumların cehaleti fırsat bilinerek bunda da başarılı olmaya çalıştılar. Hal bu ki bu sanat eserleri insanların tapınmaları yaratan güç yerine konulması için yapılmadığı bilinci oluşturulamadı. Bir eser putlaştırılıp tanrı yerine konulup tapınılma gereği yapılırsa put olur. Sadece sanatsal eser olan bu yapıtlar dine ve inananlara ne zararı ne etkisi olabilir.
Sanat evrenselliği yanında sapkın ideolojiklikten arındırılmış olarak ortaya koyulduğunda toplumların düşünce ve fikir bilinçlenmelerine katkısı yadsınamaz. Sanatın din ile iç içe olmadığı inanç tatsız tuzsuz çorba gibi şekilsel ritüeller, kuru kuruya katıksız yaşamın yakarışlarından öteye geçmez. Sanatın olmadığı toplumlarda dini yaşama uyulmayan kişisel ilişkilerden uzak soyut felsefesiz dogmatizme kaçan karşılığını vermeden Tanrıya yakarışlar bütünü bir din anlayışı oluşuyor.
Toplumda ahlak ve bilim yerleşmiş ise orada sanatın değer görmesi gerekir. Din açısından da ilişkilerin de önemli olması mühimdir. Aslında sanatçılar sanatın bazı türlerine din karşı çıktığı düşünülse de hemen tamamına yakını dini alanları çıkış alarak eserlerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Sanat alanında en güzel örnekler dini alanlardan esinlenerek verilmiştir. Müslümanlıkta insan figürlerini resmetmek ile heykel yapımı bulunmasa da devasa ve gösterişli tapınakları mabetleri anımsatan ibadethaneler, camiler dinsel abideler yapılmıştır. İslam’ın yasak kıldığı israfta rekorlar kılınmıştır ve kılınmaya da devam edilmektedir.
Hıristiyan âleminde de kiliselerin, kadetraller ve şapellerin yapımlarında da bu şatafatı gösterişi ve israfı görüyoruz. Müslümanların tersine dini içerikli motif ve tablolarla kilise tavanlarının ve duvarlarının da süslendiğini biliyoruz. Bunlar bize sanatın din ile ç içe nerdeyse at başı serbest veya yasak gittiğini gösteriyor. Bu ilişkiyi uzak doğu da ki mabetlerin yapı ve süsleme biçimlerinde de görülüyor.
Sanat eser olarak ortaya konulurken sanatkârın ruhi yapısının etkisi ile ortaya çıkan semeredir. Sanatkârın el ve düşünce becerisinin sanata dönüştürülmesidir. Sanatın ortaya konulmasında eser sahibinin aklının ve ruhunun ona verdiği ilhamın dinsel dürtülerinin de desteği ile ortaya konulan eserleridir. İnsan ruhunun içinde var olan sevgi ve aşk dürtülerinin ortaya koyduğu sanatsal değer taşıyan verilerdir.
Şunu iyi kavramak gerekir. Evrenin yapısında görülebilen hissedilen bir güzellik vardır. Bunu görmek hissetmek isteyen kim olursa olsun bilir. Aynı zamanda âlemde düzenli yürüyen hareket halinde bir ahenk ve renk cümbüşü de vardır. Devamlı olan ritmik bir devinim ve hareket halin de olduğu da görülür. Varlıklar arasında da bir uyum olduğu da zaten biliniyor. Âlemin bu yapısı ve insanların dini inançlarının etkisi sanatsal konu ve verimlerinin ortaya çıkmasında en önemli vesileler olmuştur.
Durmuş Karabağlı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.