- 439 Okunma
- 7 Yorum
- 4 Beğeni
BİR GÖNÜL İNSANININ PENCERESİNDEN..*"
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Öldüğümüz dünyaya niye geldik?"
İki büyük savaşla birlikte 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı’nı iliklerine kadar hisseden ve dolayısıyla hayatı kapkaranlık görüp de intiharın eşiğine gelen Batı dünyası için Albert Camus’un da içinde olduğu düşünürlerin temel fikriydi bu.
Samiha Ayverdi, çağdaşı olan Batılı düşünürlere soruyu tersinden sorarak cevap verir:
"Madem ki geldik, gitmek neden olmasın?"
Bu dünyaya yalnızca insan olmaya geldik. İnsanı sevmeye, belki bir insanı anlamaya, bir insana dokunmaya geldik.
Ne sadece maddiyat
ne de tamamen maneviyat.
İkisinin dengede tutulduğu bir hayat.
"Bizim batılılaşmaya değil, kendi kalıbımız içerisinde kendimizi yeniden ihya etmeye ihtiyacımız vardı.
Dinin yüce değerleri insanı insan kılar.
Köksüzlük, âlemdeki en derin öksüzlüktür.
Evet belki bir imparatorluk lağvedildi ancak koca bir medeniyet de kaybedildi.
’Efendimsin, cihânda i’tibârım varsa sendendir
Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir.."
Mutasavvıftır ancak hırkasını yırtıp insanın ve toplumun dertlerine çareler arayan, çözüm için teklifler sunan aksiyoner kimlikle edebiyat kültür ve medeniyet yolunda bir ömürdür Samiha Ayverdi.
Fuat Oskay
YORUMLAR
Kıymetli yazarımız, değerli düşünür, tasavvuf inancına adanmış Samiha Ayverdi Hanım'ın ruhu şad olsun.
Düşünürler, düşüncelerini vaz eder, irdelerler.
Zaman devinir, yeni bakış açıları gelir, bunları bazen güçlendirir, bazen değiştirir, bazen yeniler, bazen de asırlarca korur.
Benim naçizane düşüncem :
Allah'ın yarattığı varlık bir değerdir.
Buna sahip olmak bir lütuftur.
Bunun ne kadar korunup korunamayacağı bir imtihandır.
Seçkin bir yazıydı.
Kutlarım.
Saygılarımla.
Merhaba kıymetli hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Samiha Ayverdi hanımefendiye rahmet dilerim yüce Allah'tan
Kısa öz bir yazı okudum seçkin kaleminizden
Her harfin kıymet taşıdığı, ziyan edilmediği
Yazı kendi içinde bir sistem
Eskilerin "efradını cami ağyarını mani" dedikleri cinsten
Ne eksik ne fazla misali
Ne ki, bir imparatorluğun lağvedildiği, kaldırıldığı noktasında sizden ayrıldığımı belirtmek isterim
Fizik olarak öyle gibi görünür ama kimyada bu değil bence
01 Kasım 1922 Saltanatın Kaldırılması bağlamında bir takvim yaprağına hasredersek hapsetmiş oluruz konuyu şeklinde düşünüyorum
Osmanlı cihan tarihinin devlerinden, kuşku yok buna
Ancak o da gün oldu zirve döneminden uzaklaştı, fiziki, ruhi, zihni parantezde kayba uğradı, birden olmadı bu elbette, kademe kademe erozyona uğradı
Erozyon süreçlerinin de yekpare bütün ya da homojen bir yapı teşkil ettiği söylenemez tabii ki, met cezir halinde ilerler, on yedi on sekiz ve on dokuzuncu asırlar boyunca zaaflar kadar rehabilitasyon arayışı da karşılar bizleri
Büyük toprak kayıpları, askeri, idari reformlar, isyanlar ve bunların bastırılması süreçleri işin maddi cephesinin parçaları hep
Mesela 19'uncu asır 17 ve 18'den daha müspet çizgide görünür bana, siyasi, kültürel, askeri, idari hamleler artı ve eksileriyle bir zenginlik arz eder
Son on beş yılda orantısız ve hak etmediği bir hızda yitirdiğimiz doğru, bunda sağduyu dışı bir hürriyetçilik cereyanı kadar, orduda siyaset faktörü, Harb-i Umumiye apar topar, kontrolsüz girmemizin rolü muhakkak
Demem şu ki, on dokuzuncu asrın canlılığı, dinamizmi düşünülürse akıl dışı bir sürat ve ivme kazanıyor
Negatif iç ve dış güçler iyi çalışır şüphesiz
Ne ki, imparatorluğun çöküşünü biri uzun vadeli diğeri kısa vadeli bu süreçler manzumesinden bağımsız almamalıyız
Karlofça'dan itibaren birkaç asra yayılan muazzam toprak kayıplarını Lozan'a yıkmamalıyız mesela
Ya da imparatorluğun son iki yüz yıla yayılan çözülüşünü tamamen son on beş yirmi yıla hele ki saltanatın kaldırılmasına mal etmemeliyiz derim
Bir nüfus mevzuu vardır ki, hüzne sevk eder
Yükselme devrinin canlı, dinamik Osmanlı nüfusu duraklama, gerileme, çöküş süreçlerinde neden ve nasıl erir?
1914'de Osmanlı nüfusu otuz milyon, Çarlık Rusya'sı yüz elli milyon
Buna karşın asker sayısı itibariyle Osmanlı ordusu üç milyon, Rusya on iki milyon dolayında
Peki cephelerde kısmi başarılarımız? Bunda askerimizin manevi kuvveti önemli şüphesiz, ordunun iaşesinin içler acısı haline, muazzam mesafelere yayılan yürüyüşlere, teçhizat eksikliklerine rağmen kazanılan başarılar, Türk askerinin moral gücü önemli, elbette Balkan harbinin aksine kumandan muvaffakiyeti payı da yok değil
Şu kadar ki, nüfus barometredir, Osmanlı'nın son asır ve devirlerdeki nüfus parametreleri üzerinden değerlendirmekte gerekir hani
Koca bir medeniyetin kaybedilmesi bahsi de anlık sapmalara yahut yıllara yayılan inkılaplara mal edilmemeli bence, daha derinlerdedir nedenler
Bir kere batılılaşma bizde son iki asır, Tanzimat fermanı, Meşrutiyet dönemi safhaları realite değil mi?
İslam dünyasının da bin yıl önceki Endülüs, Abbasi, Selçuklu ya da beş yüz yıl öncesinin Osmanlı haşmetinden uzaklaştığı o kadar açık ki
Müslüman alemi açıktır ki bilimsel gelişimden birkaç yüz yıldır uzaklaştı
Hani derim ki, Kanuni devrinden Cumhuriyet dönemine geçmedik ki
Cumhuriyet döneminin jakoben laisizm siyasetini ben de sorgularım elbet, eleştiririm de
Amma velakin başta vurguladığınız batı dünyasının halleri bizi de çerçevesine alıyor benim hocam
19'uncu asrın pozitivist ve materyalist cereyanları, 20'inci asrın ilk yarısına yayılan İrrasyonalist, sürrealist cereyanları derken dünya bir keşmekeşin içine yuvarlanmakta, maddeci ve ruhçu ateizm batı dünyasından tüm yeryüzüne doğru dalga dalga yayılmakta hani
Benim üzüldüğüm ne biliyor musunuz? Garip hatta komik gelebilir ama gerçek
20'inci asrın meşhur filozoflarından Wittgenstein'in objektif bir din felsefesi anlayışı ortaya attığı bir ikinci dönemi vardır ki, maalesef takvimsel olarak erken Cumhuriyete yetişemedi, daha sonra temellenir, dünya eğer 19'uncu asrın Vülger maddeciliğini ve 20'inci yüzyılın başlarındaki Freud'cu ateizmini daha erken aşsa, aşabilse bu bize de aynı çizgide sirayet ederdi kanımca
Hiç şüphesiz sizin de arz ettiğiniz dünya savaşları ve ekonomik bunalım parametresini inkârın tuzağına düşmemek kaydıyla
Nihayet hocam
Gün başarınızı tebrik eder
Çalışmalarınızda başarılar dilerim
Selam ve saygılarımla.
Türk Kızı(Emine Sezek Akb
Konumdada insanların eyalet zincirlerinde jeopolitik konumdada etkileşimini sözleşme dahiliyetine itmişti .İktisadi konularda gösterdiği mazeretlerde de olduğu gibi hukuksal ve ekonomi de tamamen ikna etkisini kaybetmesi insanlığın yaptırıma dahil edilmesine mazeret oluşturdu.
Ekonomide özgür gibi gözüküp bertaraf ettiği bütün donanımlarını kullanma özgürlüğüne dahil edilmek istenmişti.
levent taner
Özlü yorum yapmak sizin meziyetiniz gerçekten
Konuyu pratik düzlemde yaşayıp yorumlama ve dahi aktarma gücünüz yüksek
Örneklerine rastladığım için söylüyorum yanlış anlamayın lütfen
Nüfus parantezi açarken aklıma da gelmedi değil hani
Ancak Rusya konulu bir yazıya yorum yapmadığım için değinmedim
Arz ettiğiniz hususlara harfiyen iştirak ettiğimi söylemeliyim
Zaten naçizane değerlendirmemde sayılara motamot bağlanmadım, hele Türklerde sayı ve teçhizatın önemini çabuk kaybettiğine değindim
Rusya'nın coğrafi, jeopolitik zeminde farklı bir tarihselliği var kuşkusuz
Buna geçtiğimiz aylarda paylaştığım ve hiç şüphesiz eksiklerden münezzeh olmayan Bir Zamanlar Anti Komünizm başlıklı yazılarımda değindim de
Evet söz ettiğiniz üzere Rusya'nın bambaşka hedeflere yönelmiş olması Umumi Harp atmosferinden kopmasında mühim bir etken, bunun oluşum şartlarının ta 19'uncu asırdan mülhem olması ise muhakkak
Bolşevizmin nüvelenip yükselişi buna müsait bir iklim oluşturmakta
Özünde Rusya asırlardır hinterlandı üzerinde standart hedeflere sahiptir
Petro, Stalin, Putin fark etmiyor
Farklı görünen bir zırhı kuşanıp ortak bir siyaseti güdebilmekte
Nihayet hocam
Kıymetli anımsatmanız dolayısıyla müteşekkir olduğumu bilmenizi isterim
Selam ve saygılarımla.
İnsan ne için doğar der Tolstoy Ben ise şöyle derim doğmak var ise ölmek de var bizler insanlığımıza kafi ahirete daim bir süreç de ahiretin güzelliğinden bu dünyaya gönderildiğimiz bir mecburiyetle yaşarız zorunlu ve zaruret ve Yaratıcı bizleri bu dünyada sınamasıda Hayr ve şer insanlık bu kriter tevazüsünü göstermedikçe dünyadaki bozgunculuk çoğalıyor ve terör de insanı aşağılayıcı ve hukuk kurallarını insanlığa layık bir teemmimde görmeyerek insanlığın yok oluşuna teganni ve terennümle zem ediyor ve buna kısaca hoşçakal he bu da nezaket.Yani edebiyat bir yanılma bir soyutlama durumunu bizlere öngörüyor bizlerde bunun çıkılmaz bir halde olduğunu göz önüne seriyoruz durum içeriği hep bir sansür ve ihtiyatsız bir başka sürece bağlanmayı zorluyor.Ne yaparsan yap bir bütünün içerisinde kendini parçalanmış buluyorsun.