- 383 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
KONFORİZM VE ÇİLE
"Konfor ruhun bataklığıdır" demişti Ali Şeriati. Bir bakıma günümüz konforist insanına bataklıkta olduğunu hatırlatmıştı. Öyle ki insanoğlu rahatlığın peşinliğine kapılıp azmin, cehd-u sa’y’in semeresini kaybetti. Her şeyi ’an’a sığdırmaya çalıştı. ’An’da doğdu, büyüdü gelişti ve öldü. Veresiye yoktu kitabında. Olacak olan şu ’an’dı. Bu bakış açısı sonucunda materyalist bir kafa yapısına bürünerek dünya odaklı, hatta sadece dünyaya odaklı bir düşünce mekanizmasına çevirdi mahdut aklını. Hayat burasıydı. Cehennem de burasıydı, cennette. Ateş buradaydı, su burada. Gül buradaydı, diken burada. Ötesi ütopyaydı. Böyle düşünerek daha reel olduğunu sanan insanoğlu kendi ütopik dünyasında varsayımlara dayalı bir ülke inşa etmişti kendine. Kolaya kaçarak inancın o yüce mesuliyetini reddetti, veyahut reddedildi. Evet, kolaylık onu inançsızlığa itti. Hayatta İnançsızlık kadar kolay bir şey yoktu. Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi : "Küfür ne kolay şey yahu, küfür ne kolay şey..." Yine Üstadın deyişiyle: "İnsan bu kadar basit olmaktan korkmalıdır." Yüceden gelen o esrarlı yağmurda ıslanmamış, sûrun sesi ile sarhoş olup sûrun sesi ile uyanmamış, ’ben’ini tek realite kabul etmiş birisiyle ne konuşabilirsiniz, veyahut ondan insanlık namına ne bekleyebilirsiniz? Tek derdi lüks bir kafede oturup kahvesini yudumlarken cüzdanının şişkinliği ile kendini şımartıp, ’ene’sini kabartmak olan bir adam nelerden mahrumdur, hiç düşündük mü? Hayvani içgüdülerle hayatı yeme-içme savaşı yapan akil insan, Kur’an-ı Kerimin tabiriyle "belhum adal" mesabesine inmemiş midir? Peki bunun zıddı olarak ömrünü İslam yolunda fani ederek beka bulmuş, defaatle zehirlenmiş (19 veya 21 defa) hayatını hapislerde yeşertip Risale-i Nurları Müslüman gençliğin bağrına tohum gibi ekmiş Üstad Bediüzzaman ne kazanmıştır farkında mıyız? Üstad Necip Fazıl’ın çektiği çilenin sebebine vakıf mıyız? İlk insandan şimdiye büyük zatlar neden hayatının büyük çoğunluğunu çilelerle geçirmiştir? Daha doğru ifade ile bu ulvi çile, yücelerden verilmiştir onlara. Büyüğün derdi büyük olur. Büyüğün zahir’de mekanı medrese-i Yusufiye kabilinden hapishane ise de, manevi alemde arşta seyreder. Cüce dünyanın yüce tanrısı veyahut yüce dünyanın cüce tanrısı olan küçük insan ise her ne kadar zahirde konforun dibine de vuruyorsa manen azaptadır. Adalet-i Rahman her zaman tecellidedir. Lakin tecellinin nüans farkı vardır. Kimisi dünya nazarında nefsini şişirirken mavera’yı tarumar eder. Kimi masivaya yabancı, masivada yabancı, mavera’da padişahtır. Lütf-i rahmani olarak kimisi her iki tarafta da sultandır. Hasıl-ı kelam konfor ruhu uyuşturur, metanetini kırar. Osmanlı padişahlarını incelediğimizde Fatih, Yavuz, Kanuni gibi deha çapında, dünyaya tesir etmiş padişahlar hep Topkapı Sarayı gibi şatafattan uzak mütevazı saraylarda yaşamışlar. Osmanlı’nın gücünü kaybetmeye başladığı son dönemlerde ise, mesela Sultan Abdülmecid kendine Avrupa tarzı, bol şatafatlı, süslemeli Dolmabahçe Sarayını yaptırmıştır. Şuan dünyanın süper gücü addedilen ABD’nin başkanı Beyaz Sarayda kalıyor. Saray denildiğine bakmayın, şatafat’tan uzak, orta düzey bir ev gibidir Beyaz Saray. Adamlar konforun ruhu nasıl mayıştırdığının farkındalar. Hülasa, yineleyecek olursak: "konfor ruhun bataklığıdır."
YORUMLAR
niye çile çeksin ki insanlar ne için yani.. her devrin çilesi farklı farklı sonuçta. günümüzle tarihi karşılaştırmak artık yemiyor zihinlerimizde.
zihinlerimiz ağrıyor artık, baş ağrısı da değil bir ilaç alıp geçse, zihin ağrısına ne saray ne hapis ne tatil ne de iş iyi geliyor günümüzde..
zihnimiz ağrıyor üstad gerisi bahane..