- 639 Okunma
- 9 Yorum
- 4 Beğeni
SON ROMAN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Dünyanın keşmekeşinde, bitmek bilmeyen sorun silsilesinde kendi dünyandan çıkıp başka hayatların büyüsüne kapılmanın ve o hayatlarda kendinden bir parça bulabilmenin tek yolu kitaplar. İnsanları kendini bulurken başkalarını da anlayabilme yeteneği veren kitapları, okumanın verdiği hazzı anlatmak, okumayana oldukça zor. " Bu sözler iddialı konuşan yazar Mehmet Ali Hızlı ’nın bir arkadaş toplantısında söylediği sözlerdi. O akşam ihtiyar yazar arkadaşlarıyla bazen gülerek bazen hararetle tartışarak her zamanki gibi dostane şekilde zaman geçirmişti.
Eve geldiğinde Yoldaş kapının önünde kıvrılmış yatıyordu. Onu görünce ayaklarına dolandı. Mehmet Ali onunla biraz oynayıp tok olduğu için hemen yattı. Yoldaş on yaşındaki kedisiydi. Birçok arkadaşı olsa da bu hayat yolunda ona güç veren, yarenlik eden tek canlı oydu. Karısı öleli beş yıl olmuştu.Yoldaş’la baş başa kaldığından beri dışarıya mutlu görünmeye çalıştığı halde kendi içinde huzur kalmayan bir ihtiyardı. Eskiden kitapları çok satılan bir yazarken şimdi tek bir cümle yazamaz olmuştu. Dışarıdaki enerjisinin bir yanıltma olmasının nedeni onun güçlü görünme,yıkıldığını kimsenin görmemesini arzu etmesiydi.Kimseyle bir kez bile dertleşmeyen yazar kedisiyle dertleşir ve çalışma masasında yazarak sıkıntısını gidermeyi uygun bulurdu. Bu burnu düşse eğilip almayacak karaktere sahip,dik başlı ihtiyar yazar,artık yazamadığını kabul etmiyordu. Ağlamayı bile gurur meselesi yapan,zayıflık olarak gören biriydi. Ama son günlerde yalnız kaldığında gözlerinden yaşların dökülmesine engel olamıyordu.
Arkadaşlarıyla sahte gülücüklerle geçirdiği akşamın sabahına gürültüyle uyandı.Kapıya çıktığında karşıdaki daireye yeni sahiplerinin taşındığını onların taşınma sesleri olduğunu anladı. “Tamam efendim,taşının ama bu ne ses,yavaş olun,uyuyamıyoruz” diyerek söylenip kapıyı hızlıca kapattı. Apartmanda ona huysuz ihtiyar ve huysuz yazar diyenler de vardı.Apartman sakinlerinden Melahat hanım meraklı ve konuşkan yapısıyla her şeye karışan halleriyle yeni taşınanların yanına çoktan üst kattaki dairesinden inmişti. Bu huysuzun hakkında kapıyı kapattıktan sonra bilgi vermeyi ihmal etmedi tabii.
Mehmet Ali uyanmıştı bir kere. Penceresinin önündeki tekli koltuğa oturdu;eline bir kitap aldı.Karnı aç değildi ve biraz kitap okuyup sonra bir şeyler atıştırırım diye düşündü.Ama ne kitap okumak ne de bir şey yapmak istiyordu.Sokaktan simitçinin sesini duydu. Karısıyla pazar kahvaltılarını özenle hazırlayıp, birlikte neşeyle yediklerini tabii ki bu kahvaltılarda simit de olduğunu hatırladı.Gözlerinden yaşlar döküldü.Karısıyla otuz yıllık evliydiler ve çocukları yoktu.Tek yakınım diyebileceği kişi oydu. Şimdi ise karısının sıcak,sevecen sesi,hafif tombul ve kıvrak bedeni yok olmuştu.Dertleştiği,ilham aldığı kadın artık ona tek söz edemiyordu.Koltuktan kalkıp kapıcıyı çağırdı ve simit almasını istedi. Simit geldiğinde tıpkı karısıyla yaptığı gibi tabağa keserek koydu ve kahvaltılıkları çıkarıp sandalyesine oturdu. Karısıyla ikisi de çay severlerdi. Çayı da demlemişti ve mazinin sıcak nefesini hissederek uzun zamandır ilk defa iştahla kahvaltısını yaptı.Yoldaş’a da mamasını verdi.Yine yazamayacağını düşünmek bile istemeyerek çalışma masasının başına oturdu.Uzun zamandır iştahla bir şeyler yemek ona bir işaret gibi gelmiş ve bu sefer yazarım diyerek gelmiş,oturmuştu masasına. Yoldaş da ayaklarının dibinde her zamanki yerini aldı.Her zaman kaleminin ucundan dökülen sihirli kelimeler zihninde parlamayla doğar ve bir bir harfe dönüşüp kağıda dökülürdü.Oysa karısını kaybettiğinden beri tek kelime yazamamıştı.İlk önce acıdan dedi.Biraz geçsin dedi ama geçmedi.
Karısının yokluğu yalnızlıktan da öte zihninin,hayal gücünün bir duvara yüzünü dönüp başka yere bakamaması gibi sonuçsuz bir şeydi.O duvar boğuluyormuş hissi veren,konuşsa cevabını bulamadığı sağır bir boşluktu.Yazmak istediğinde bu duvar sonuçsuz bir boşluk gibi çarpıyordu kalemine.Ağlamak istiyor ama ömrü boyunca zayıflık addettiği için ağrına gidiyordu.Olmuyordu yine yazamıyordu. Kağıdı buruşturup hızlıca çöpe attı.Yoldaş yerinden sıçradı;pencerenin önündeki minderine gitti ve oraya uzandı.Yazar sağ elinin ağırlaştığını hissetti;ani ve şiddetli bir baş ağrısı başladı.Görmekte zorlanıyordu.Böyle olunca da ambulansı aradı.Ambulans geldiğinde bütün apartman sakinleri telaşlandı. Yanında gelmek isteyenler olduysa da yazar kimseyi kabul etmedi.Herkes hakkında bilgisi ve dedikodusu bol olan Melahat hanım yarınki gün kendi penceresinden yazarın arkadaşı Peyami’yi apartmanın kapısına doğru yürürken gördü. Yazarın hastaneye kaldırıldığını söyledi.Arkadaşı, yazarın gittiği hastaneye gitti.Peyami böylelikle defalarca yazarın arayıp ulaşamadığı telefonunun evde kaldığını öğrendi.Tabii yazar en az üç ay orada olacağını,sağ tarafının felç olduğunu dilinin döndüğünce anlattığı, kedisine bakmasını rica ettiği arkadaşı Peyami’ye refakatçı istemediğini de belirtti.
Üç ay sessiz ve huysuz ihtiyar hastanede çalışanlara rahat yüzü göstermedi.Sessizdi çünkü ona hastalığın gelmesi, muhtaç duruma düşmek,özellikle de artık yazamasa da yazabilirim ümidi taşıdığı sağ eli tutmuyordu.Bunları dertleşememek,gurur yapması onun huysuzluğuna huysuzluk katıyordu.İlaç saati içmek istemiyor,dilinin döndüğünce herkesi azarlıyordu. Yalnız sayılmazdı.Arkadaşları gelip gidiyordu;onlarla dertleşebilirdi ama o hayatı boyunca karısından başka kimseye derdini belli etmemişti.Şimdi ise derdinin apaçık ortada olması onu hırçınlaştırıyor ve hayata küsmesine neden oluyordu.Üç ay sonra hastalığının iyileşmeye başladığı,fizik tedaviyle iyileşmenin tamamlanacağını söyleyen doktorun karşısında taburcu kağıtlarını bekliyordu.Fizik tedaviye evden gidip gelecek ve bir bakıcı ona evde bakacaktı.Arkadaşları bakıcıyı, evini hazırladılar.
Bakıcı kırklı yaşlarda geveze ve maharetli bir hanımdı.Yazar yardım edince kendisi her şeyini yapabiliyordu.Bakıcı sadece yemek,temizlik,alış veriş yapıyor; yazar yürürken kolundan tutuyordu.Yazar ayağını sürüyerek yürüyebiliyor ancak çabuk yorulduğundan çok fazla hareket edemiyordu. Tuvalet ihtiyacı ve salona koltuğuna gitmek dışında yatağından çıkmıyordu zaten.
Fizik tedavi dışında dışarıyla alakası bir tek arkadaşlarıydı.Arkadaşları geldiğinde çok da konuşmuyor; onları gitsinler ve onu o halde görmesinler istiyordu. Komşularını ise başından savmaya çalışıyordu. Zaten her dairedeki apartman sakinleri sadece bir defa gelmişlerdi.Sadece karşı dairedeki yeni komşular gelmeye çekiniyorlardı. Çünkü diğer komşulara “iyiyim sağ olun yalnız kalmak istiyorum,yorgunum” deyip,surat asmıştı.Yeni komşular da ondan ilk günkü hiddetinden çekinmişler ve çok misafirperver olmayan yazarı ziyaret edememişlerdi.Oysa yeni evli çiftin en sevdiği yazardı kendisi.Yazar da arada onların müzik seslerini duyuyor içinde bilmediği,anlamlandıramadığı bir huzur hissediyordu. Çünkü en sık çaldıkları şarkı karısıyla ikisinin şarkısıydı. Eski bir şarkıyı dinleyen genç çifti merak etmiyor değildi.Sevdiği kadınla şarkıları değil sadece,hep sevdiği müziklerdi dinledikleri.Aslında gürültü yaptıkları için kızardı ama bu şarkılar onu yumuşatıyordu.
Bir hafta sonra Melahat teyzelerinin “insan mı yiyecek canım gider,geçmiş olsun der,çıkarsınız” demesiyle güç alan yeni komşular,ellerinde dolma tabağıyla yazarın kapısını çaldılar.Kadının elinde bir de yazarın karısına ithaf ettiği kitabı vardı.Kapıyı bakıcı Hacer açtı.Onları içeriye buyur ettiğinde yazar salonda, her zamanki koltuğunda oturuyordu.Çift büyük heyecanla yazarın yanına yürüdüler. Huysuz ihtiyar yarım ağız “hoş geldiniz” dedi. Komşular çekinerek geçmiş olsun dileklerini söyledikten sonra kadın, yazarın kendisinin en sevdiği yazar elindeki kitabın da en sevdiği kitabı olduğunu söyleyince yazar yavaşça konuşarak teşekkür etti.Yazar hastanede dilini kaydırarak konuşmaya başlamıştı.Biraz konuştular.Yazara rahatsızlık vermemek için çok geçmeden kalktılar.
İlk yazma isteğini o gün hissetti.Kelimeler dimağına akan sel gibi geliyor;unuttuğu yazma isteği yeniden doğuyordu.Ama elli yazmasına engeldi. Tam olarak elini kullanamıyordu.Ancak o kendisini en sevdiği yazar olduğunu söyleyen kadına ve eşine minnet duyuyordu. Çünkü içinde uzun zamandır yeşillenmeyen yazma filizi yeniden doğuyordu.
Aradan beş ay geçmişti; sağ tarafı tamamen düzelmiş,yazmaya başlamıştı.Yazdığı son roman olacağını bilmeden on üç ayda yeni komşularının aşkından ilhamla bir kitap yazdı.Artık apartmanda huysuz ihtiyar değil bizim yazar,çocukların yazar amcası olarak anılıyordu.Evine komşuları da arkadaşları da girip çıkıyordu.Artık mutluymuş gibi değil yeni komşuları sayesinde gerçekten mutluydu.Fakat kitabı çıktıktan,imza günleri ve tanıtımlardan sonra iki yıl geçti.Bir gece beyin kanaması geçirerek sabahleyin yatağında eve gelen temizlikçi tarafından ölü olarak bulundu.Karısıyla kendi aşkına benzettiği komşularının aşkı son kitabı oldu.
Nisan/2023
ÇİĞDEM KARAİSMAİLOĞLU
Yazımı günün yazısı seçmiş olan seçki kuruluna tüm içtenliğimle teşekkür ediyorum. Selam ve saygıyla...
YORUMLAR
Çiğdem Karaismailoğlu
Saygılarımla selamlıyorum
farklı tamamda yalnış yorum değil bak günün şiiri seçilmiş olan tam bir çöp efem emek var peki İstiklâl Marşı'nda da emek yokmu süper mükemmel de reklam yap günübirlik şovmenlik bu gerçek maalesef gerçek sağlıcakla kalın
Çiğdem Karaismailoğlu
Evvelâ emeğinize yüreğinize sağlık okuma bizde çok kötü hatta bu sitede kaliteye değil ahbap çavuş misali adeta tiktok seviyesine indirdiler siteyi birbirine övgüler dizen dikkat şiire değil neyse evet öykü ilkokul üçüncü sınıfta okul kitaplığından beş tane kitap çalmıştım biri Ömer Seyfettin Yalnız Efe diğeri Üç güzel kız adlı kitaptı otuz beş sene öncesinden bahis ediyorum hatta kitapları benim çaldığımı anlayan sınıf öğretmenimiz ki köydü okulumuz öğretmen odasına beni alıp iki kitap vermişti bunları oku ezberle bir hafta süre sana üç gün sonra ezberledim deyince sınav etmişti beni şimdi facede öğretmenimle konuşup o gün beni hırsız diye değil kitap hastası olarak algılamanız bana çok şeyler kattı diye hürmetlerimi gönderiyorum öğretmenime bu manada bütün öğretmenlerimize hürmetlerimi gönderiyorum
Çiğdem Karaismailoğlu
Hayat insan oğluna yaşamın başlangıcından beri çektiği ve gördükleri hikayedir zaman geçtikçe sosyal geçim bazen huzur, bazen sağlıksız hayat mutsuzluk yaşatır , emekçi köylü işsizlik, emekliler dertten, kederden ,çileden çekmeyen'mi kaldı yazar Çiğdem hanım son kırk yıldan beri hayatımızı yazdıkça roman olur. İnsan olarak bu dünyada islam alemi olarak siyasetin elinden çekmediğimiz'mi kaldı acaba !
Çiğdem hanım akıcı Romanınızı beğeniyle okudum şaire ve yazar Çiğdem hanımı tebrik ederim , kalemin var olsun ,yüreğine sağlık ,nice hayat yaşam yazıları dilerim.
Saygılarla Sevgi dolu ilhamlar ve Selam.
pevruzi tarafından 12.4.2023 20:55:25 zamanında düzenlenmiştir.
Çiğdem Karaismailoğlu
Saygılar
Sosyal yaşam; insanı huzurlu, amaçlı, sağlıklı, üretken kılan hayatsal ağ.
İlişkilerde sevgi, saygı, beğeni, anlayış , yaşam enerjisini besleyen önemli değerler.
Son derecede akıcı, sürükleyici, zengin üsluplu yazınız, her yönüyle bunlara ışık tutuyor.
Zevkle paylaştım.
Kutlarım.
Saygılarımla.
Çiğdem Karaismailoğlu
Saygılar sunuyorum.
güzel sözlerin için teşekkür ederim yazar arkadaşimi tebrik eder nice güzel yazılar dilerim
Çiğdem Karaismailoğlu
Çiğdem Karaismailoğlu
Harikasın sevgili arkadaşım benim.
Güzel yüreğine güzel kalemine dert uğramasın.
Tüm sevgimle canım...
Çiğdem Karaismailoğlu
Sevgimle Gülümm...