BİR HOŞ KONUŞMA İLE BAŞLADI HERŞEY
Bir hoş konuşma ile başladı her şey
Bir sohbet.
Hayata dair her şey.
Ne tatlı bir söyleşi idi karşılıklı.
Saklamadın kendini. Tüm hasletlerini seslendirdin güven duyarak bana. Özlemlerinden bahsettin kimi zaman, hüzünlü. Sevdalarını anlattın, sonuna kadar yaşayamadığın. Gözlerine gelip oturan bulutları seyrettim, içimde alevlenen bir yangını bastırmaya çalışarak
Ben de senden geride kalmadım bu konuda. Tüm bildiklerim, hissettiklerim ve duyumsadıklarımla ele verdim kendimi.
Ne diyorum?.
-Söyleyecek sözün varsa, çekinme söyle ki, duyacak lafın varsa duyasın.
İşte bu düsturu senin karşında sonuna kadar ve hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın sergiledim bir büyük gayret ve istekle
Göresin, bilesin istedim beni. Tanıyasın, özümseyesin hal, duygu ve düşüncelerimi. Yarına dair bir giz kalsın istemedim, seni şaşkınlığa uğratacak.
Sonra bir hal gelişti aramızda gayri ihtiyari. Bir akışkanlık başladı senden bana, bende sana. Aramızdaki mesafe kısaldı, kısaldı, kısaldı.
Tutmak istedim elini. Dokunmak istedim gül goncası yanaklarına. Gözlerine dokunmak istedim gözlerimle ve ruhuna temas etmek azmi gelişti ruhumun en derin yerinde.
Sonra, konuşmalarımızın bizi getirip bıraktığı telaş, heyecan ve duygusallığın yoğunluğu altında, tamamen spontane bir davranışla yanaklarını tuttum, ellerimin arasında. O hoş pembeliğin altında buz gibi oldu yanakların. Ama biliyordum ki ruhunda bir yanardağın ateşi vardı, benim ruhumu da kasıp kavuran.
Yüreğinin, göğüs kafesinde bir serçe kanadının telaşı ile canhıraş çırpındığını duyumsadım, sarılırken bedenine. Tutmak istedim onu. Kalbimi, kalbine kaynatmak istedim coşkuyla.
Bana bıraktın kendini, bir an öylece kaldık, hiç ayrılmak istemezcesine. Bir rüya gibiydi yaşadıklarımız, uyanmak istemediğimiz.
Ama uyandık. İlk sen uyandın. Ben uyanık iken de o rüyayı görmeye devam ederken sen, bir kabusun kollarına bırakıverdin istemsizce kendini.
"Gitsem mi, kalsam mı, kızsam mı, gülsem mi" gibi zalim bir paradoksu yaşarken beni de çekiverdin o kaygılı panik duygularının içine.
Olmazları seslendirdin inceden. İstemsizce kontrollü olmayı seçtin.
Ama ben, sendeki hüznü gördüğümde dayanamadım bir kez daha. Bir daha dokundum gayri iradi bir şekilde. Yüreğindeki hüznü paylaşmaktı dileğim. Yalnız olmadığını, yanında olduğumu belli etmekti amacım.
Sanki bunu bekliyormuş gibiydin. Ellerimi tuttun, sımsıkı. Hiç bırakmak istemez gibi. Canına sokacakmış kadar, istekle.
İşte o an bir bütüne dönüştü parça parça, ruhumuz, yüreğimiz ve bedenimiz.
Çok muhteşem bir duyguydu bu. Seni hissetmekti derinden. Seni almaktı senden. Seni katmaktı canıma.
Aynı şeyleri, belki de fazlası ile senin de duyumsadığının farkındaydım.
O resmi hatırlıyorum. Taptaze. Adeta göz kapaklarımın içine kazınmış gibi bir resim. Işıltılı gözlerin, pespembe yanakların ve dudakların var iki kaşımın ortasına, gözümün bebeğine yerleştirdiğim resimde.
Biliyorum hala tereddüttesin. Meselenin zorluğunu biliyoruz ikimiz de. Vazgeçelim diyorsun zaman zaman. Kimilerini üzme ihtimaline karşı vazgeçelim diyorsun.
İyi de biz, bizim hissettiklerimiz ne olacak? Hayatın bize bahşettiği belki çok daracık da olsa birlikte yaşamayı arzu ettiğimiz zamanlara yazık olmayacak mı?
Kıyabilecek miyiz özlemlerimize, yok edebilecek miyiz yüreğimizdeki sevda ateşini.
Bil ki ben, ne kadar olabilecek ise o kadar istiyorum seni. Yüreğini yüreğimde, ruhunu ruhumda, tenini tenimde istiyorum.
Ne dersin ??
YORUMLAR
Özlem belki de en can yakan özne insan hayatında.
Sevginin de mertebeleri misal...
Bir hezeyan değil bilakis heyecan içeren bir tutku.
Varlığımızın da sebebi iken.
Selam ve saygılarımla değerli hocam
AYDINK
Sevmek, insanın sadece sevdiğinde değil, bilakis kendinde de var olma halidir.
Teşekkür ederim değerli katkınızdan dolayı
Selam ve saygılarımla