ALLAH’I ALDATMAYA YELTENMEK
ALLAH’I ALDATMAYA YELTENMEK
Allah’ı aldatmaya yeltenmek imandaki zayıflığın bir belirtisidir. Rabbimiz katında sözün değeri ise hakikati yansıttığı kadardır.
Zira söz; kalbin tercümanı, ruhun da aynasıdır. Bu nedenle mümin yalancı olamaz. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Münafığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiğinde tutmaz, emanet edilene hainlik eder.” (Buhari, Edeb, 69.) buyurmuştur.
Özündekini söylemeyerek müminleri kandırmak için yalana başvuran münafık bu yüzden kâfirlerden daha aşağı mertebededir. (Nisa, 4/145.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) arkadaşına yalan söylemeyi ona ihanetle eş değer saymıştır. Bu hususta “Sana güvendiği hâlde kardeşine karşı yalan söylemen ne kadar büyük bir hıyanettir.” (Ebu Davud, Edeb, 71.) buyurur.
Öyleyse mümin doğru der, doğruyu söyler, doğru iş çıkarır, doğrularla birlikte olur.
Hz. Peygamber (s.a.s.), “Bir kimse yalanla konuşmayı, yalanla iş yapmayı bırakmaz sa Allah’ın, o kişinin yemesini içmesini terk etmesine ihtiyacı yoktur.” (İbn Mace, Sıyam, 29.) sözleriyle kişinin ibadetinin, ahlakına tesiri konusunda farkındalık oluşturmuş, bu uğurdaki zahmetin rahmete dönüşebilmesi için içi güzelleştiren ibadetlerin sözleri de süslemesi gerektiğini vurgulamıştır.
“Hud suresi beni kocattı.” diye dökülmüştü Emin Elçi’nin dudaklarından “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud, 11/112.) emrinin ağırlığı.
Aslında onun şahsın da bütün insanlığa yönelik bir çağrıydı bu. Ahlaki erdemlerimizden kabul edilen doğruluk; sözün öze uygunluğu, eylemin söylemle tutarlılığını ifade eder.
Doğruluk, kişinin benliğine saygısının bir göstergesi, karakterinin dışa vurumu, dindarlığının hayata yansımasıdır. Sözün doğruluğu için özün doğruluğu zorunlu olunca en zor emir, en yüce makam oluvermiştir.
Özde, sözde, eylemde dürüstlük; bütün peygamberlerin müşterek özellikleri, ortak davetleridir. Sıdk, peygamberlerin sıfatı, onların emanetidir.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) gözünde de dosdoğru olmak; gönül gözü ile dil sözünü bir kılmak, sahici olup maske kullanmamak demekti. İçini dışı kılarak, aslına sadık kalarak gerçekçi olmayı ifade ediyordu.
Davranış tutarlılığı kişisel bütünlüğü gösteriyordu.
Müminlerin belirleyici vasfıydı.
Emin Nebi (s.a.s.) genç yaşından itibaren hayatı boyunca söylemini eylemine içtenlikle taşımış, ümmetinden de içten, pazarlıksız, samimi davranışlar ortaya koymalarını istemişti.
“Ey Allah’ın elçisi! İslam hakkında bana öyle bir söz söyle ki onu senden sonra kimse ye sormayayım.” diyen arkadaşına Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Allah’a inandım de ve dosdoğru ol!” buyurması, konunun Emin Resul’ün (s.a.s.) gözünde ki değerini ifadeye yeterlidir.
Temsil ettiği İslam dini de müminlerin emin olmalarını daima teşvik etmiş, “sadıklar” için mükâfatlar hazırlandığını beyan etmiştir. Bu konuda hayatında yalana yer vermeyen Allah’ın Elçisi;
“Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi daima doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında ‘doğru kişi’ olarak tescillenir.
Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında ‘yalancı kişi’ olarak tescillenir.” buyurarak müminlerin yalandan uzak durmasını istemiştir.
Onun lisanında doğruluk iyi bir kul olmaya götürür, iyi kulluk ise kişiyi cennete taşır. Hesaba inanan mümin, hasbi olarak doğrular arasında yer edinmeye gayret eder, istikamet üzere yürüyenler ise cennete uzanan yolu arşınlamaktadır.
Allah onları, peygamberlerden sonraki en yüksek derece olan sıddıkiyet (Nisa, 4/69.) makamıyla taltif edecektir.
Bu minvalde doğruyu aramak, doğrularla arkadaşlık yapmak henüz cennetlik dostlukları dünyada kurmak anlamına gelmektedir. Allah’ın Elçisi, doğruluğun karşısına ise yalancılığı yerleştirmiştir.
Yalan konuşmayı âdet edinenlerin açık günah işlemekten çekinmeyeceklerini, bu durumun da insanı cehenneme sürükleyeceğini, sıfatlarının “yalancı” olarak kazınacağını haber vermiştir.
Sözleri ile hareketleri arasında aykırılık bulunmayan, bir iç huzuru yaşayan, tavsiye ettiğini önce kendi uygulayan, yapmadığını asla tavsiye etmeyen Hz. Peygamber (s.a.s.), yalanı kendisine asla yakıştırmadığını ve yaklaştırmadığını şu sözleriyle ortaya koymuştur:
“Ruhumu elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki buradan hak sözden başkası çıkmaz.”
Doğruluk İslam’ın baş kavramlarındandır ve onda her hüküm doğruluk üzerine bina edilmiştir.
İçte doğruluk, söyleyişte doğruluk, işte doğruluk velhasıl her alanda doğruluk Müslümanın olmazsa olmazlarındandır ve mümine iç huzuru sağlar.
İnsanın dışına sızan ancak ve ancak özündeki doğruluk, ruhundaki güzelliktir. Özü doğru olanın sözü de doğru olur. Kişinin kalbi ile sözü ayrı konuştuğunda orada ikiyüzlülük söz konusudur.
Doğru sözün en güzeli Allah (c.c.) ve Resulüllah (s.a.s.) hakkında doğru konuşmaktır.
Yalanların en korkunç olanı da yine Allah ve Resulüllah hakkında yanlış konuşmakla gerçekleşir.
Dinî konularda yalana başvuran kişi, Hz. Peygamber’in (s.a.s.): “Kim adıma bilerek bir söz uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Buhari, Cenaiz, 33.) uyarısına muhatap olur.
Özü sözü bir olan insan önce Rabbine, sonra elçisine, sonra kitabına, sonra bütün ümmete ve liderlerine karşı sadık olur. (Müs lim, İman, 95.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) “Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” (İbn Hanbel, II, 349.) buyurmuştur.
Özde doğruluk, sözde doğruluğu getirmekle birlikte bunun eylemlere taşınması da ayrı bir cehd ister. Kalbini iman ve doğrulukla dolduran mümin, kitabın sözlerini içselleştirir, İslami değerleri samimi niyetiyle eylemlerine taşıyarak dışını da içi gibi güzel eyler.
Bilinmelidir ki gördüğünü, işittiğini bile isteye yanlış taşıyan kimse yalnızca kulu değil yaratan, gören ve işiten Rabbini de aldatmaya çalışmaktadır.
Efendimiz (s.a.s.) çocuklara şaka mahiyetli olsa bile yalanı yasaklamıştır.
Bir annenin, Hz. Peygamber’i (s.a.s.) meşgul ettiğini düşündüğü yavrusuna “Gel, sana bir şey vereceğim.” dediğini işitince Peygamberi miz (s.a.s.) kadına: “Ona ne vereceksin?” diye sormuş, “Kuru hurma.” cevabını alınca da sözlerine şöyle devam etmiştir:
“Dikkatli olmak lazım! Şayet ona bir şey vermeyecek olsaydın bu senin için bir yalan olarak yazılacaktı.” (Ebu Da vud, Edeb, 80.)
Hz. Peygamber (s.a.s.) doğruyu konuşanlara Allah’ın ikramlarından bahsederken yalan söyleme hastalığını terk edenler için de Rabbimizin vereceği mükâfatı müjdeleyerek müminleri bu yanlıştan vazgeçirme amacı gütmüştür.
Allah Resulü (s.a.s.) “Şakadan bile olsa yalan söylemeyi terk eden kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim.” (Ebu Davud, Edeb, 7.) buyurmuşlardır.
Yalnız yalandan değil yalana götürecek her türlü davranıştan da uzak durulmalıdır. Doğru söylediği ve doğru olanlarla beraber tövbe ettiği için kendisi Edip olan Ka’b b. Malik’in hikâyesi Kur’an’a konu olmuş (Tevbe, 9/118.), müminlerin de doğru olanlarla arkadaşlık etmeleri tavsiye edilmiştir.
Kalbi, sözü doğru olan mümin, doğruluğunu işine yansıtmalı; çalışma hayatında dürüstlüğü ilke edinmeli, hilesiz, sağlam ve doğru iş çıkarmalıdır. Alışverişlerde satıcı ve alıcının doğru sözlü olmaları gerektiğini salık veren Peygamberimiz (s.a.s.), aksi durumda “malın bereketinin ortadan kalkacağını” (Buhari, Büyu’, 19.) haber vermektedir.
Meşruiyet çizgisiyle kâr kavramına manevi bir boyut katan Allah’ın Elçisi, onun yalnızca rakamlarla ifade edilen yönle sınırlı olmadığını belirtmiş; böylelikle doğruluğun dünyada da para edeceğini, ekonomiye olan katkısını ince biçimde ortaya koymuştur.
Ayrıca malın durumunun dosdoğru ortaya konabilmesi için ticari reklamların yalan içermemesi de bir gereklilik arz etmektedir
Doğruluk sanal âlemde de gereklidir. Bu alan ilkesiz, denetimsiz, yalanın sınırsız kullanılabileceği serbest bir bölge değildir.
Vicdan ve hukukun denetiminden, Kiramen Katibin’in gözetiminden muaf bir saha yoktur.
Ötesi gerçek âleme dokunan her işimizin hukuki ve ahlaki bir karşılığı elbet vardır. Bu nedenle gerçek olmayan hesaplar açmak, yazılar ve görüntüler paylaşmak doğruluğumuzu büker, omurgalı duruşumuzu bozar.
Araştırmadan, doğrusunu bulmadan, bilmeden yaptığımız her paylaşım bizim için sorumluluk doğurur. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda “Kişiye günah olarak her duyduğunu söylemesi yeter.” (Ebu Davud, Edeb, 80.) buyurmuştur.
Sahici olmak bizim irfanımız da varken doğruluğu karakter hâline getirememiş kişilerde yalan, iftira, sahtecilik gibi ahlaki kusurlar bulunabilmektedir.
Bizde aslolan ya olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmaktır. Gerçeği yansıtmayan özden, sözden, davranıştan Allah’a sığınır mümin. Sözü ve özü bir olmayan kişi güvenilir insan profilini kaybeder.
Çift kimlikli, ilkesiz bir kişilik hâline dönüşür. Gerek inanılan bilginin hayata taşınamaması gerek söylenilen sözün gereğinin yerine getirilmemesi mümine olan güveni kaybettirir.
Bu durum bir taraftan İslam karşıtları için malzemeye dönüşürken öte taraftan dinin özünü zayıflatır. Oysaki Hz. Peygamber (s.a.s.) hiç eğrisi olmayan emin bir elçi olmuştur.
Davetine olumlu karşılık vermeyenler dahi onun güvenilir olmadığını iddia edememişlerdir. Emin Elçi’nin bize olan emaneti, özümüzün sözümüzün bir olmasıdır.
Emanete riayet de mümin olmanın bir gereğidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) zorla doğru yolda tutulan bir Müslüman yetiştirmekten ziyade her eyleminde doğruluk ilkelerinden ayrılmayan, nihai doğruluk hedefi taşıyan bir insan özlemi taşımıştır.
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Medine’ye yönünü çevirdiğinde de “Rabbim, gireceğim yere doğruluk ve esenlik içinde girmemi, ayrıldığım yerden de doğruluk ve esenlik içinde ayrılabilmemi sağla.” (İsra, 17/80.) duası, doğruluk ilkesinin onun hayatının her anına şamil olduğunu göstermektedir.
Efendimiz (s.a.s.) bu “dosdoğruluk şahitliğine” “Ya Rabbi, sen şahit ol!” niyazıyla Allah’ı da şahit tutmuştur. Bize hayatıyla, özü sözü bir olmayı dosdoğru biçimde gösteren Emin Elçi, her anımıza Allah’ın şahitlik ettiğini iliklerine kadar hissederek ve hissettirerek doğruluğu emanet bırakmıştır.
Sonunda bütün malların elden çıkacağı günde elde kalan yalnızca zarar olacaktır. Haksız her kazanç, kara para, emek hırsızlığı, başkalarının alın terini sömürmek dürüstlük vasfımızı yaralayan durumlardır.
Allah’ın Elçisi “Bizi aldatan bizden değildir.” (Müslim, İman, 164.) hadisleriyle aldatmanın kul hakkıyla ilgili yönünü ortaya koymuştur.
Müslüman doğru düşünmeli, düşündüğü gibi konuşmalı, yazmalı ve yapmalı, menfaatini doğruluğun önüne koymamalıdır. Sahtekârlık üzerine dünya kuranların ebetleri berbat olur.
Doğru alışverişi ortadan kaldırmak için fiyatı kızıştırmak, malı ederinden pahalıya satmak, ölçü ve tartıda hile yapmak, yalan yeminle malın fiyatını artırmak asla doğruluk ölçüsüyle bağdaşmaz.
Emanet konusunda da doğruluk bir ödevdir. Emanete hainlik münafığın özelliğidir. O, “Emanet ile ihanet bir arada bulunmaz.” (Ahmed b. Hanbel, II, 349.) buyurmuştur.
Sosyal hayatımızda da doğruluk önemlidir. Toplumu aldatan, yalanını örtülü sözlerle saklayan, ona Allah’ı şahit kılan kişi hakikatte müflistir.
Bu nedenle, doğru olmayan sözü konuşmamak, yapmacık davranmamak, dil ile başkalarına zarar vermemek, yalancı şahitlik yapmamak doğruluğun gereklerindendir.
Ne mutlu nebevi emanete bir ömür özü ve sözüyle destek çıkabilenlere…
İlyas Kaplan
2023
YORUMLAR
Rabb'im bu sıfattan eyleme bizi
Herşeyimi al da, bırakma bizi
Seni aldatırsam, ola ki bir gün
Al emanetini uzatma bizi
Allah'a hamdolsun.
Allah Rasulüne salât ve selâm olsun.
Aline ashabına selâm olsun.
Üstadım Allah razı olsun.
Çok saygımla Üstadım.
redfer
Hayırlara vesile olsun inşaallah.
“Ey bela ve sıkıntı zamanında sığınağımız ve ey zorluk zamanında imdadımız! Sana yalvarıp yakarıyoruz. Senden imdat diliyoruz ve Sana sığınıyoruz, başkasına değil. Sıkıntı ve zorluklardan çıkışı ancak Senden diliyoruz. O halde imdadımıza yetiş ve bizi sıkıntılardan kurtar.
Ey az ameli kabul edip çok günahı affeden! Bizim az amelimizi kabul et ve çok günahımızı bağışla. Şüphesiz sen bağışlayan ve merhametlisin. Rabbimiz! Senden kalbimize birleşen bir iman diliyoruz ve birlikteliğinde ancak bize yazdığın şeylerin ulaşacağına kanaat getirebileceğimiz bir yakın istiyoruz. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Hayatımızda bize kısmet ettiğin şeylere bizi razı kıl.
Ey Rabbimiz! Sensin kusurumuzu örtecek, korkumuzu emniyete çevirecek ve sürçmemizi affedecek olan. O halde bizim hatamızı bağışla.Ey merhametlilerin en merhametlisi.”
AMİN .AMİN.AMİN
Allah'a emanet olun.
Selam ve saygılarımla
deniz_tayanç1
Elhamdülillahi Rabbil Âlemin.