DİN NEDİR NE DEĞİLDİR
DİN NEDİR NE DEĞİLDİR
Din nedir ne değil diri olumlu olumsuz fikirler ile yozlaştırıp rotasından yani gerçek mecrasından saptırılırken neden gerçekler kabul görmez. Sevgi, saygı, hak adalet ve gerçek manada uygulanan hukuk öğretisi olan inanç ve imanlar silsilesi olan dinden insanlar uzaklaştırılıyor. İslam tarihinde bu uzaklaştırmalarının bozulmalarının sonucu bizlere anlatılan menkıbeler türü hikâyeleşmiş Nuh tufanı, lût kavmine uygulanan uğratılan belalar ile anlatılanlar neden insanlık hala akıllanmaz.
Allah insanları akıl verdiğini bunu en doğru şekilde kullanılmasını emrettiği halde niçin yoz ve yobazlara siyasi çıkar uğruna siyaset sömürücülerine aklımızı kiralıyoruz. Çıkarcı, tamahkâr, köşe dönücü lüks ve safahat düşkünü sözde din adamı sahtekârların. Dini siyasi emellerine oy malzemesi yapanların peşine takılıp kendi geleceğimizi toplumun menfaatlerini yıkıyoruz.
İnsanların kış günlerinin üşütmediğini düşündüğüne şahit oldunuz mu? Kış günlerinde plaj kıyafetleri giyerek sokaklarda, caddelerde toplum içinde öyle gezdiklerine inanabilir misiniz? Hiçbir gün güneşin doğuşunu batıdan doğduğunu görüp şahit oldunuz mu? Geceler karartılırken gündüzlerin hep aydınlık gittiğini hepimiz bilmiyor muyuz? Gündüzlerin geceye gecelerin gündüze dönüştüğünü hiç yaşadık mı? Bütün bu nimetler insanlığa sunulan yaratan gücün inanç ve iman nimeti olduğunu neden unutuyoruz.
İnsan denilen varlığı Allah özgür yaratmıştır. Aklını kullanmayı emretmiştir. Aklını kullanmayı emrederken seçim hakkını, olaylar karşısında doğruyu bulma hakkını kendisine bırakmıştır. Neden bu özgürlükler günümüze kadar aleyhimize zararımıza kullanıyoruz. Niçin toplumun düzenini bozmaya vesile olmak için aklımızı özgür düşüncemizi yanlış yolda kullanıyoruz.
İbadet denilince koskoca Allah’ın vahiylerini içinde hıfzeden kitapların tamamını bir tarafa atıyoruz. İslam dinini namaz, oruç, hac ve kelimeyi şahadet getirmeye indirgeyip basitleştiriyoruz? Nasıl bir dini anlayıştır ki ibadeti bile kendi çıkarımıza göre düzenleyip yozlaştırıyoruz. Ahi ret inancından söz ediyoruz ama orada başta sorgulanacağımız zinadan, yalan ve iftira etmekten, haksız yere cana kıymaktan ve Hırsızlıktan hiç söz etmiyoruz. İşte öbür tarafta yargılanmanın en önemli soruları bunlar olacak.
İnsanlar salata çağrı yapıldığında yani ezan okunduğunda Müslümanların camiye giderken çan çaldığında Hıristiyanların kiliseye Yahudilerin Havraya giderken hiç hukuk, adalet, zulüm ve zulmedenler tecavüzler ve işgallerden akıl etmiyoruz. Yoksulluk, yolsuzluk, sokak çocuklarından, çocukların perişanlığından ve pejmürdeliğinden, bedensel ve zihinsel özürlülüğünden, evine ekmek götüremeyen işsizlerden, fakirlik, yoksulları düşünmüyoruz. Mabetlere dönüştürülmüş süslü püslü tapınak benzer binalara girip paralı devlet memurları imamlara papazlara ve hahamlara uyarak girip çıkmak suretle ibadet mi etmiş oluyoruz? Hiç düşünüp aklınızı kullanıp benden İslam ne istiyor dediğiniz oluyor mu?
Etrafınızı şöyle bir araştırınız neler göreceksiniz. Ahlakın bozulup çöktüğünü, toplumun yozlaştığını, boşanmaların arttığını aile düzenin yıkılmaya başladığını bildiğimiz halde görmezden geliriz. Düzensiz gelişen veya dağılan köyler, şehirlerin bozulan trafik karmaşıkları, plansız ve çıkara dayalı yapılaşma, yok olan kültürümüze dayalı sanatsal gidişatı niçin görmezden geliyoruz? Felsefen, müzikten, edebiyattan, sinemadan, tarih bilincinden, medeniyetten, olması gereken uygarlık anlayışından kısaca insan olup insanca yaşamaktan uzaklaşıyoruz. Bütün bunlar Allah’ın insanlığa emrettiği İslam’ın terk edilmesinden kaynaklandığı bilincini yitirdiğimizden.
Dünya üzerinde söylendiği gibi birçok semavi dinler yok. Bunu biz insanlar uydurup çoğaltıyoruz. Bizden olmayan inanç sahibi toplumları ayrı dinlere inandıkları yaftası ile ayrıştırıyoruz. Çünkü Allah dinin sahibi olarak benim dinim siz insanlara uyulmasını yaşanmasını emrettiği Arap lisanına ve kurana göre İslam’dır diyor.
Yani İlk resul Âdem ise son resul de Hz. Muhammed ise onlara gelen kitaplar risaleler ve sayfalar ile her ikisi arasında toplumlara gönderilen tüm resuller İslam’ındır. Başkaca din yoktur. Bunun dışındakiler toplumların uydurduğu veya resul gelip tebligat yapılmayan ilkel din anlayışıdırlar. Zaten din toplum içinde insanların ahlaki değerler içinde yaşamasının sağlanması için önerilen konulardır.
İslam gerçek ve tek Allah’ın dini diye inanarak iman ediyor isek bütün hususlara sarılıp sorgulayıp hakikate sarılmalıyız. Kendimizi hurafelerden, Hikâyelerden, uydurulmuş hadislerden ve sünnetlerden dinci sahtekârların söylemlerinden kurtulup kuranın emrettiği şekilde dini hayatımızı yaşamalıyız. İslam barış dinidir. Alıp satılan ticari meta değildir. Kendisini din bilgini gibi gören soytarı dinci takımları yanmayan kefen, peygamberin terliği benzeri terlik üreticileri, deve sidiği şifadır diyen zihniyetten ve cennetten arsa satanları iyi tanımalıyız. Kendimizi bunların yalanlarına inandırıp biat etme hastalığından uzak tutmalıyız. Din ibadet ve dua sadece Allah ile kulun arasında olan bir yaşam biçimidir.
Bu dini kendilerine geçip kapısı yapan dini ticari mal haline getiren insanların cehaletini fırsata çevirip sömürenler neden açları doyurmuyorlar. Evsizlerin ev sahibi olması için gayret sarf etmiyorlar. Evlenemeyen gençleri evlendirip aile sahibi olmalarını sağlamıyorlar. Bilime, sosyal kültüre hizmet etmiyorlar. İnsanları yardımlaşmaya dayanışmaya yönlendirmiyorlar. Hep bana lüp banacılık peşinde koşuyorlar hiç düşünmüyor musunuz?
Din insanlığın mutluluğu, refahı, sağlığı, barış içinde yaşaması için vardır. Günümüz dünyasında maalesef bu ve benzeri tüm özellikleri dinin yok edilmiş kaldırılmış ve bunlardan uzaklaşılmıştır. Geçmişte İslam tarihinde bu gibi toplumlara Allah tarafından uyarıcı cezalar verildiğini Nuh ve Lut kavimlerindeki tufanlardan biliyoruz. Aynen günümüzde de bilhassa Müslüman geçinen ülkelerde Nuh ve lut zamanını yaşar olduk. Ahlak çöktü. Din ticari meta oldu. Din siyasilerin oy malzemesi yapıldı. Okullara ve askerin içine din sokuldu. İnsanlar ayrıştırıldı ve kutuplaştırıldı. Gerçek manada toplumun nerdeyse tamamı dinini bilmez haldedir. Ülkeler arasında da kin ve nefret içten içe sürdürülüyor. Her devlet bir başkasının kuyusunu kazmaya çalışıyor. Dostluk ve kardeşlik ortadan kalkmış yüze gülen riyakârlıklar vardır. İnançlar dinlere bölünmüş Allah’ın tek dediği din çoğaltılmıştır. Peygamberlerin her birinin peşinden gidenler ayrı dinler varmış gibi din enflasyonu yaratılmıştır. Ülkeler arası barış lafta kalmıştır.
Dini kuruluşlar birer devletçikler haline dönüşmüştür. Sanırsınız ki devlet yatırımları onların yetkisinde. Külliyeler adı altında şatafat, yaşam alanları tatil beldeleri yapıyorlar. Siyasi iktidarların şakşakçıları haline dönüşmüş kurumlar durumundalar. Diyanetin görevi siyaset yapmak değildir. İslam dininin inanç ve iman yönünden ibadet ve ahlak yönünden gerçekleri halkını aydınlatmak için görev ifa etmesi gerekir. Din açısından toplumun aydınlatılmasını, taassuptan gerçek dışılıktan korunmasını sağlamak için çalışır. Bu konuda devletin anayasası üç esas üzerinde olayı zaten veriyor ama uyan yok.
1-Laiklik ilkesi doğrultusunda,
2-Bütün siyasi görüş ve davranışların dışında kalarak,
3- Milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev yapması gerekir.
Günümüzde maalesef bu anayasal emirlerin tamamen dışında siyasi otoritenin hizmetinde İslam esaslarından uzak ayrıştırıcı, bölücü Sünni denilen inanç dışında bulunanlara uzak durumda sözde din hizmetleri vermektedir. Hal bu ki ülkede ne kadar gerçek ibadethane adı altında kilise, havra ve camilere aynı mesafede olmalıdır. Bunların ayrı dinlermiş gibi düşünceden kendisini arındırmalıdır derim.
Durmuş Karabağlı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.