- 377 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
IKRA YARADAN ADIYLA OKU
04.
BİR ŞİİRİN YORUMU
ÇİLEYİ BAL ETMEK İÇİN
04.
IKRA, YARADAN ADIYLA OKU
Ikra ile başla merakla oku,
Hayal et, araştır nakışlı doku,
Kalemle yaz böyle başlıyor kökü
Bilimde çileyi çekersen olur.
IKRA İLE BAŞLA MERAKLA OKU
İslam dininin ilk buyruğu, Alak Suresinin ilk beş veya sekiz ayeti Sevgili peygamberimize ilk inen ayetlerdir. İkinci ayetteki “Alak” kelimesinden dolayı bu sure bu adla adlandırılmıştır.
Bu sureyi ilk sekiz ayetine göre önce mana olarak anlamaya çalışalım. “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” Burada her şeyi yoktan var eden vardır. “Oku” eylemini yaparken veya herhangi bir işe başlarken “Yaradan” adıyla yani “besmele çekerek” ya da “Allah” adını anarak başlayacağız. “Neden onun ismi ile başlıyoruz?” diye bir soru akıllara gelebilir. Çünkü, insanoğlu “ben merkezli düşünüp davrandığı” için kibirlidir. “İnsanı bir kan pıhtısından yarattı!” diyerek İnsanın üçüncü oluş merhalesini bize bildiriyor. Balçıktan alınarak Hz. Adem’in yaratılışı, ona ruhun üflenmesi (ruhun yaratılışı) ve et kemik beden sahibi olan varlığa ruh ve akıl verilmesinden sonra kadın ve erkek yolu ile üremesidir. Yani insanın aslı bir damla “Alak - kan pıhtısı”.
“Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” İnsanın yaratılışını, özelliklerini Allah’ın adıyla okumanız isteniyor. İslam Dininin tebliğ edildiği dönemlerde; o coğrafyada ve çevrede okuyup düşünen çok azdı. Akla uygun olmayan şeyleri adeta tanrı görüp putlara tapıyorlardı. Azgınlık, zulüm, yağma, adaletsizlik, vicdansızlık ve buna benzer şeyler çoktu ve adeta insanlar rahat nefes alamayacak durumda yaşıyorlardı. Sadece bu coğrafyada değil, o devrin süper devleti olan yerlerde arenalarda insanlar, aç ve vahşi aslanların (hayvanların) önüne atılıyor ve o insanın acımasız bir şekilde vahşi hayvanlar tarafından parçalanıp öldürülmesini zevkten çıldırıp eğlence olarak seyrediyorlardı. Bu konu hakkında çok yazılmış eser vardır. Akla, bilime, adalete, huzur ve barışa aykırı bu tür vahşilikler asrımızda da sözüm ona süper güçlerin; zayıf ülke ve insanlara eziyet edip sömürmesi, zehirli kimyasal ve biyolojik silahların yanında atom ve hidrojen bombaları ile devam etmektedir.
Bizim mutlu ve huzurlu olmamızı isteyen yüce yaratıcımız Allah, önümüze kainat kitabını, bize kurtuluş rehberi olan Kur’an’ı Kerim’i ve insanı koymuştur. İnsanın dışındaki diğer varlıklara bazı nimetler verilmemiştir. Bunların başında akıl nimeti, bilinç, vicdan ve düşünce nimeti insandadır. Bunlarla insan dünü kaydeder, bugünü yaşar, yarın hakkındaki düşünce, öneri, hayal ve fikirle planlarını; başka bir kuşağa bırakabilir. Yeni gelenlerde, işi, onun bıraktığı yerden alıp, üstüne kendi bulduklarını ilave ederler.
Bu Alak Suresinde iki defa “Ikra - oku” emri tekrar ediliyor. Birincide Yaradanı tanımak, O’nun asıyla başlamak, yaratılışı, yaratıkları yani bütün kainatı anlamak için; Kainat kitabını okutmaktır. Kainatın ve insanın yaratılma herhalelerini kavrayıp, oradaki güzellikleri görebilmek, anlayabilmek, aynı zamanda her zerreden kürreye kadar yaratılanın içindeki sırrı/ sırları keşfedebilmek çok önemlidir. Keşif, başlangıçta veya ezelde var olan bir şeyi zamanı ve mekanı gelince herhangi bir şekilde fark edip ortaya çıkarıp insanlığa sunmaktır. Onun için Müslüman bilim insanı ve sanatçısı “yaratmaz” çünkü, yaratmak Allah’a mahsustur. Bunun için var olan yerçekimini Newton, var olan elektrik akımını ışığa dönüşmesini Edison bulmuş yani keşfetmiş deriz. Yerçekimi elektrikin akımınının ışığa dönüşmesi kainatın yaratılışı ile ezelde de vardı; gözlerinin önünde olmasına rağmen insanlar onu göremiyordu. Newton ve Edison, merakla araştırarak bildikleri konularda çalışarak var olan bu sırları keşfetmişlerdir. Bilim, önce merak, hayal ederek gerçekleşmesi için düzenli araştırma ve bunları bir sonuca ulaştırmak amacıyla yapılan çalışmalardır.
İkinci “oku” emriyle bizlere verilen nimetler, kolaylıklar, bilgi ve güzellikler konusuna dikkat çekiliyor. Birinci de insan dahil her şeyi ve kainatı yaratan Allah’tır deniyor. İkincisi de “kerem” sahibi olarak Allah’ın büyüklüğü, sayısız nimet verip ikramda bulunması, en büyük ve muhteşem bir şekilde cömert olmasıdır. İşte burada okunacak durum ise sayısız nimetleri veren Allah’ın sevgi, şefkat, cömertliğini anlamamız için okumanız gerekiyor. Ne yazık ki insanoğlu, her zaman, elinde olmayan şeyleri büyüterek kıyas eder ve ona göre karar verir. Halbuki elinde olmayan bir şeyin, onu, bu dünyada da, ahirette de helak olmasına sebeplerden olduğunu fark edemez. Vücut ve imkanlar yönünden dışı mükemmel görünen birisi; elindeki imkanları yerinde ve doğru dürüst kullanmazsa başına gelecek musibetlere katlanmak zorundadır.
Konumuz merak ve hayal olduğuna göre şöyle bir basit ve çok olağan örnekleme yapalım. Zengin birisinin saraylarda yaşattığı, özel mürebbiyelerle evinde eğitim aldırdığı yirmi yaşında bir oğluna doğum günü hediyesi için çok lüks spor arabası hediye etmiş. Bunu duyan gençler (ben hariç ) buna gıpta etmez mi? Büyük çoğunluğu iç geçirip geçirir. Uzun lafın kısası; zenginliğe, lüks hayata, çalışmadan yorulmadan asalak bir şekilde yaşamak isteyenlerle birlikte eğlenirler, saatlerce dans ederler ve yerler, içerler; daha sonrada doluşurlar babasının hediye ettiği o lüks arabaya. Ne kanun tanırlar, ne de nizam; yaptıkları hataların üzerini para ve maddi güçle, siyasi ve diğer bağlantılarıyla çözebileceklerine inanırlar.
Sözgelimi bu olay İstanbul’da ve Boğaziçi’nde olsun. Sahile inerken içkili oldukları için, ya da arabanın içinde düzgün durmadıklarından virajı alamazlar ve bağıra bağıra gelen bir trafik kazası yaşanır. Gençlerden bir kısmı ölür, diğerlerinde ayağı,kolu kesilir. Bu olayın verdiği keder, üzüntü ve skandallardan dolayı babaları da iflas eder. Daha önce bazı yoksul gençleri, engellileri gördüğü zaman; onlara küçümseyerek bakan bu gençler ve çevresi, düştükleri durumdan dolayı hayatın gerçeklerini fark ederlerse ne mutludur onlara. Sıcak bir aile ortamının, helal kazancın, ölçülü yaşamanın velhasılı sevmenin ve sevilmenin ne büyük nimet olduğunu eğer akıl, vicdan ve iman varsa öğrenirler.
Bütün canlılarda olduğu gibi biz insanlarda her şeyi kendimiz yapamayız: Bir başka canlıya ya da insana ihtiyaç duyarız. Bizim her saniyemiz, her salisemiz yüce Rabbimizin bilgisi ve görüşündedir. Ona hiçbir şey gizli değildir. Bu yazıyı yazarken “kerem” kelimesi üzerinde düşünüyordum. Tam o anda Almanya’dan tanıdığım, öğretmen olarak meslektaşım ve ilahiyatçı olan muhteşem İsmail Zengin telefon ile aradı. Aslında ben de böyle bir yazıyı kaleme aldığımda; bu konularda uzman olan liyakat sahibi kişilerle aklıma takılan soruları ve bilmediğim mevzuları; onlara danışarak yazılarımı bu güne kadar izlediğim bir yoldur. İlahiyatçı öğretmen arkadaşımız İsmail beyle bu mevzuları belli bir süre konuştuk ve onun bilgisi ve fikirlerinden çok yararlandım. Kendisine çok teşekkür ederim.
Tesadüf demeyiniz lütfen; ezelden bilenin o işi o anda olması tevafuktur. Cenab-ı Hak, hiçbir şeyi başıboş ve ölçüsüz yaratmamıştır. İlahi makamda her şey belli biz zamanda, mekanda kavuşur. Tesadüf ise tevafukun neredeyse zıttıdır. İslamda tesadüf yoktur; çünkü, her şey Allah’ın bilgisi ve dilemesine dahildir.
Kerem sahibi olan Allah’ın cömertliği, sabrı, gücü, bilgisi, aklımıza gelebilecek ve aklımızdan da üstün olan şeyleri o kadar büyük ve sayılamayacak durumdadır. Biz O’nu anlamaya, kavramaya, ulaşmaya çalışırken; yaratılmış ve sınırlı bir akılla anlamaya çalışıyoruz.
Mesela cömertliği ele alalım; birisine üç beş kuruş yardım yaptığımızda, bir şeyler verdiğimizde sanki dünyaları vermiş gibi böbürlenir, gurur duyar, adeta üstünlük hissine kapılırız. Halbuki verdiklerimiz zaten bize ait değildir. Söz gelimi rahat nefes alamayan birisine, alamadığı nefesin için gücü dahinde şu kadar para verirsen derseniz hemen verir. Hayatımız boyunca milyonlarca kez nefes alıp veriyoruz ve bir ödeme de yapmıyoruz. Ya görebilme, işitebilir, tat alabilme, yürüme, koşma, yeme içme ve daha nicelerine bazen bir “elhamdülillah” demiyoruz yani “şükür” etmiyoruz. Bütün bu olumsuz tutumlarımıza rağmen, bütün bu nankörlüklerimize rağmen Allah, Kerem sahibi olduğu için büyük bir sabırla veriyor.
Dördüncü ve beşinci ayetlerde; “O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.” Yazma ve bilmediği şeyleri öğrenme iki ayrı şeydir. Yazma melekesi kalemle yani kayda alınması için gerekli. Bir yere kaydetme kalemle olmuştur ama bugün kalemin yerini başka araçlarda kullanılabilir. Genellikle materyalistler, bilgiyi maddeden başlatırlar. Bizim inancımıza göre; ayette gördüğümüz gibi Allah, her şeyi yaratandır, bilgiyi de… Yarattığı her şeyi bilendir. Bilgiyi de tek O öğretendir. Bu bilgileri öğrenip Allah’a iman edenler isyan ve inkar etmezler. Fakat, Allah’a inanmayanlar; her şeyi kendilerinden zannederler ve Allah’a muhtaç olmadıklarını zannedip azgınlığa düşerler. Yaratılmış olanların yani başlangıcı olanın mutlaka bir de sonu vardır. Dönüş yalnız Allah’a olacaktır.
Akletmek, fikir etmek, düşünmek ve tefekkür dinimizde çok önemlidir. Allah’a iman etmenin ilk kapısı Akıl baliğ olmak, hür akıllı olmak gerekir. Sınırlı, ölümlü şeylerle meşgul olanlara Allah “akletmez misiniz?” diye hitap eder. Bilgiye meraklı ve bilgiyle araştıranlar mutlaka bulduklarını, tespit ettiklerini kalemle yazmalıdırlar ki kendilerinden sonra geleceklere nakledebilirler.
Bütün bunlar insanın zamanına, mesaisine, döktüğü terlere ve hayatı sıkıntılara ihtiyaç duyar. Bütün bu çekilen zahmetlere çile diyoruz. Eğer bir çok zahmete, sıkıntıya katlanıp ter dökmüyorsanız; bir sonuç alamazsınız, yeteneğiniz ve imkanınız varken kendinize ve insanlığa karşı sorumluluğunuzu yerine getirmemiş olursunuz. İşte bu noktada çocuklarımızı hayal ve meraklarını uyandırmalıyız. Uyanan meraklarını bilimsel ve sanat araştırmasına yönlendirmeliyiz.
Bu konuyu bitirirken bir misal olsun diye Aya Yolculuk kitabını ele alalım.1865 yılında Jules Verne, bilim kurgu ve bilimsel macera olarak yazmış. Bu kitap çocuklardan başlayarak insanların beynine ay ve uzay hakkında merak tohumları ekmiştir. Bu çocuklar büyüdükçe ; aya yolculuk ve uzay konuları artık bilim insanlarının da çalışma alanını oluşturmuştur. Aradan bir asır geçer geçmez 20 Temmuz 1969’da insanoğlu, aya ayak bastı. Buradan çıkaracağımız sonuçların başında sağlıklı bir hayal ve hayal ederi olursa, bu sağlıklı hayallerle merak duygusu uyarılacak. Uyarılan merak duygusu bilinçli araştırmalarla ve sabırlı çalışmalarla desteklenirse; belli bir zaman sonra başarılı olup; bütün insanlığa güzel şeyler sunulabilir. Bu güzel sonucu sizler veya çocuklarımız neden olmasın.
Halil GÜLEL
Düsseldorf / 21.02.2023
Bu konuda 21.02.2023’de İzmir’den telefon ederek dini konularda büyük destek veren öğretmen meslektaşım ve İlahiyatçı İsmail ZENGİN’e çok teşekkür ederim.
YORUMLAR
Halil GÜLEL
🌸✍🌺