- 744 Okunma
- 3 Yorum
- 6 Beğeni
*** HERKES DIŞARIDA BENİM KALBİM İÇERDE ***
* Oysa küçük kırgınlıklar ,küçücük kırılmalar ne kadar boşmuş. Onların peşinde koşmak bazen hiç suçun yokken suçlanmak...
Biz bu boş uğraşıların peşinde koşalım derken , bir çocuk gibi kırıldık çattık kendimize bile.
Gülmek gerekirdi tüm bu çocukça çekişmelerimize.
Halbuki altı Şubat sabahı hiç unutulmayacak bir gün, bir sabah,bir deprem korkusu yaşarken ve sokaklarda kalırken , ne kadar gerçek, ne kadar her şeyin yaşamın bir nefes almanın büyük bir hazine olduğunu öğrendim.
Önce sokakta, soğukta ilk şokun bize o an ne yapmamız gerektiğini bilmezken çıplak ayaklarımızın karlarda donarken, gecenin sıcak yatağımızdan fırladığımız bir kabusu yaşadığımız o anları unutamayacağım.
Sonra arabalarda bekledik sabahladık ,soğuk ve uykusuz, aç kısa bir süre de olsa... o an her gün bol bol demlediğim kalan çaylarıda döküp yeniden demlediğim taze olsun diye , bu döktüğüm çayları aradım,sıcak bir bardak su olsun onu da aradım. Çünkü karda kalan ayaklarım sancılar veriyordu mideme. Üç gün de böyle geçti . Sonra , ha bu arada spor salonlarına bazı kurumlara gittik ama öyle bir insan seli ile dolu idi ki , biz hala kapalı yerlerden yeniden binanın sallanmasından korkarak girmedik... biz girsek çocuklar girmek istemiyor korkuyorlardı. Sonra o kurumların bahçesinde arabalarda bekledik bir çok depremzede ile. Burada yakılan ateşin başında ısınırken hiç tanımadığımız insanlarla tek yürek olmuştuk. İşte burada sıcak bir çorba vermeye başladılar önce pet bardaklardaki bu içeceği kahve sandım ya da çay, değilmiş olsun çorba en önemli . Sıralar o kadar çoktu ki bekleyemedim yeniden ateşin başına döndüm. Burada çorbalarını alanlar alamayanlar ısınıp konuşup duruyorlardı çaresizce... ben üşüyen ellerimi ayaklarımı ateşe tutarken çocuklar ; ’ abla yanarsın uzak dur diyorsa da ben iyice ateşin önüne sokuluyorum yerlerde karlar var ve dışarıdayız. Biraz ısınınca arabaya gidip uyumaya çalışıyorum ne mümkün uyumak. İlk günün sabahı hala karanlık, oradakilere ; çay varmıdır bir yerlerde alalım ’ diyorum.’Bilmiyoruz belki sabah buluruz diyorlar.
Bu sırada arabada bekleyenlerden bir hanım ekmek içinde biraz peynir getirip uzattı bana, o an uzatılan bu ele yok diyemedim aldım. Ateşin başında bu ekmekle peyniri nasıl küçük lokmalarla yediğimi bana dünyanın en lezzetli kahvaltısı gibi geldiğini bilemezsiniz . El kadar bir ekmek peynir ; ama yiyorum, yine yiyorum bitmiyor.
Oysa üç lokmada bitirirdi başkası. Bunu, bu peynir ekmeğin önemini ve lezzetini asla unutmayacaktım.
Ya bir gün önce sabah demlediğim çayım masama dizdiğim kahvaltım belki bu kadar önemli ve lezzetli değildi.
Ben açlığı daha önce de yaşamıştım. Yıllar önce Almanya’ya ilk gittiğimde . Türkiye’den gitmeye hazırlanırken bir roman okumuştum ’Kunt Hamsun’un Açlık adlı romanı. Meğerse bu bir işaret miş bana... Orada çalışırken bazı nedenler yüzünden daha doğrusu hamile işçileri Türk işverenler çalıştırmıyorlardı. İşte bu yüzden bir anda işsiz kalmıştık. Zor günler yaşamıştık, Zaten çok genç yaşta insan bazı şeylerin önemini bilmezken yaşanılanlarda bir oyun bir macera gibi geliyor.
Evet sokaklarda bekledikten sonra evimizin çevresine gelip eve girebilirmiyiz diye denerken ikinci depremi yaşadık bu daha çok korkuttu beni... bitmeyecekmiydi. Artık her şeyin geçmediğini anlamıştık.
Evin yanındaki camilere yerleşiyordu depremzedeler buraya da girmeye korkuyorduk. Gece en küçük bir sarsıntıda sokağa fırlıyorduk... her kes uyuyordu beni asla uyku tutmuyor bazen de yorgunluktan kısa dalıyor uyanıyordum. Olmuyordu uykusuz yataksız , böylece hastalandım ...biraz zor geçiyordu günler, yanımızdaki hastahane çorba, ekmek yemek getirip depremzedelere dağıtıyordu.
Evler gitsekte doğal gaz kesik bazen sular yok, ben korku olsa da buradaki kedimi kuşlarımı beslemek zorundaydım, kapıyı açık bırakıp botlarımızı çıkarmadan çok hızlı hareket ederek işleri bitirip çıkıyordum kaç kez sarsıntıya yakalandıksa da eve gelmek zorunda kalıyorduk.
Bu arada tanıdık dost ve akraba bizi davet ediyorlardı ama gidemiyorduk. Sonra dayanılmaz bir hal alan uykusuzluk, yorgunluk ,hastalık derken gitmeye bir müddet de olsa karar verdik . Ankara’ya gittik iyi de geldi bize bi hafta kadar kaldık ama bu ara evimizi ve evimizdeki canlıları da düşünerek geri döndük.
Çok iyi geldi bize dostlarımızdan Allah razı olsun.
Şimdi gün içinde evde olsakta yine cami salonunda geçiriyoruz geceyi . Bu arada Maraş, Hatay, İskenderun’da göçük altında kalan akraba ve yakınlarımızın haberlerini alıyoruz. Daha da yüreğimiz yanıyor ve tüm vefat edenler hepsi de bizim kardeşlerimiz insanlarımız. Dayanmak zor geliyor . Duadan başka ne yapabiliriz.
Ne zaman biter bu kabuslar. Kronada evden çıkamıyorduk, depremden eve giremiyoruz.
Beterin beteri varmış derler ya ; Allah beterinden de korusun. İnşaAllah.
Günay Koçak 10.3.2023
YORUMLAR
Üzülerek okudum. Dünkü şiirim sizi de anlatır bir radde.
Söylemler yapay deprem olduğu yolunda. Gaybı Allah bilir elbette.
Aynı acıyı yazınızda hissettim.
Dün depremde yazdığım şiiri ekleyecektim. İdlip kızını ekledim. Bugün deprem şiirini ekleyeceğim nasipse.
Geçmiş olsun Allah tekrar yaşatmasın.
Aygün Deniz
Allah hiç bir canlıya acıları yaşatmasın dilerim.
Sevgilerimle.
‘’Hepsi bizim kardeşlerimiz’’
Bu cümlen gök kubbenin başında tüm evreni sarıp sarmalasa.
Yaşadığın anı, duyguları senin kadar içli ve hissederek yazamam.
Duvarların gözyaşlarını, duvarların gördüğü kalpleri, yüzleri, ağlayışları….
Duamdır, ülkemin gecelerinde pencerelerimizden yıldızları huzurla seyretmeyi bizlere nasip etsin.
Sevgilerimle selamlar...
Aygün Deniz
Sevgi ve selamlar.
Ne güzel bir başlık atmışsınız yazıya Aygün Deniz. Çok manidar. Çok güzel. Yazıyı okudum.
Rabbim o zor günleri bir daha yaşatmasın bizlere. Bazen yaşadıklarımız hafızamızda derin izler ve bir o kadar güzel etkiler bırakıyor. Sizin anlattıklarınız da bu durumu izah eder cinsten.
Sevgilerimle.
Mahvash tarafından 10.3.2023 16:02:56 zamanında düzenlenmiştir.
Aygün Deniz
Sevgiler selamlar.