- 251 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Belirsizlik
İnsan denen varlık tabiatı gereği olağan üstü hallerde çözüm üretme yetisine sahip olmasına rağmen bazı durumlarda bunun eksiklgini iliklerine kadar hissediyor. Anadolu coğrafyasının deprem aktivitesi insan karekterinin çözüm üretme yetisinide yetmezliğin içine sokabiliyor.Türk insanı deprem karşısında kendini çaresiz hissediyor.Çocuklugumuzda biz dünyaya gelmeden gerçekleşmiş Erzincan depremi anlatılırdı.Daha sonraları kayıtlara 1999 depremi olarak geçen büyük Marmara depremini ülke olarak yaşadık.Yaşadıgımız alanyada akdeniz yönergeli deprem aktiviteleri bizi korkuta dursun altı şubat 2023 büyük maraş merkezli bölgesel deprem tüm ülkeyi acıya gark etti.Niçinlere yanıt aramaktansa çaresizliğimizi kabullenmiş bir ruh haline büründük.Yaşadıgımız evlerin (Özellikle apartmanların ) güvencesiz olduklarını çok iyi biliyoruz! )
Hayatı olduğu gibi kabul etmiyoruz. Aslında yapmamamız gereken huzuru aramak olmalı.Bunun için çok beklenti içinde olmamalıyız. Yaşamı olduğu gibi kabul etmeliyiz.Gerektiginde özür dilemeyi becerebilmeliyiz.İşin özü tüm bunlara karşı dik bir duruşumuz olmalı.Kendimizi önemsemeliyiz ama bu önemsellik bizi başkalarını hahir görmeye etmemeli.Yaşam rotamız bilim olmalı bilim yaşamın ana kılavuzu olarak bize ışık tutuyor.
Demikrasi kapitalizimle yoldaş olamıyor.Mutlak bir yerlerden yanlışlıgı ortaya çıkıyor.altı şubat maraş depremi bir çöküş olarak yürekleri yakarken bilim hukuk kentsel yönetim kavramlarının ranta dönük bir döngünün içinde hayatları yok ettiğini görebiliyoruz.Tanrı bizleri korusun .Bunun için tanrının bize verdiği irade yetkenini kullanmamız gerekiyor diye düşünmeliyiz.Tedbirleri alalım günümüz bilim ve tekniğinden faydalanalım ötesine takdir diyebilelim. Yüzlerce yıldır gerilim biriktiren bir toprak düşünün birkaç saniye yada dakikada şehirleri yerle bir ediyor.Ölüm bir acı felaket olarak yüzbinlerce insanın yaşamını yok ediyor. Tanrı esirgeyen ve bağışlayan bir tanrı olarak kutsal kitaplarda kendini tanıtır.Peki ne oluyorda insan denen canlı deprem karşısında görünürde çaresiz kalıyor.Hayatlar acı bir tabloyla yok oluyor ! Bir yerlerde yanlışlık yokmu.!
Büyük problemlerde birleşmeyi becere bilen toplumlar ulusallaşmış (milletleşmiş ) toplumlardır.Millet yada ulus kavramı biliyoruzki kültürel bir karektere sahiptir ve temelinde laiklik ögesi vardır.Bir toplum laik olamamışsa ulusta olamamıştır. Çevremizdeki bir çok ülkede ülkelerin durumu buna açık bir örnektir.Ülkemizin çevresine baktığımızda arap devletlerinde bir ulusal kimlik oluşturulamamıştır. (mısır biraz olsun farklılık arz eder ) Bu ülkelerde toprak sınırlar devlet dil var olmakla birlikte millilik kavramından ırak bir karektere sahiptirler.Bu durum onları mezhepsel din içerikli kavgalarında arenası haline getirmiştir. Din insan için gereklidir laisizim din ve toplum için gereklidir.Bu gerçeği birkez daha hatırlatmak önemsel bir gereklilik olarak düşünülmelidir.
Yaşam insan odaklı olmak durumundadır.kültür insanın varlığında olgunlaşır yaşama şenlenir gelecek nesiller mutlaşır.Aksi acı bir izdüşümdür bu topraklarda yaşanan.
Bir toplumun çağdaş olması için iki ana kural kabul görür olmalıdır.Birincisi seküler devlet (dinden arındırılmış )ikincisi kamusal ekonomik yapı. Ülke (Türkiye ) özellikle bindokuzyüz seksen sonrası neoliberalizimin kucağına itildi.Devlet pilanlaması ekonomide devlet etkenliği pasifize edildi, enerjiden konuta piyasa kendi şartlarını bulur denilerek rant ekonomisi oluşturuldu.Emeksiz zenginler türetildi .İnsanın önemi azaldı paranın gücü öncül oldu.para araç olmaktan çıkarılıp tanrılaştırıldı .Durum öyle bir noktaya geldiki parası olan diğerinden kendini farklı gördü. Ranta dönük uygulamalar yurttaşı yetkisiz ve sahipsiz bıraktı.Devlet halkın ihtiyaçlarına göre değil sermayenin etkencesine göre röl alır oldu.Sonuç bir deprem ve şehirlerin yıkılması onbinlerce ölüm ve hüzün. !
Günahlarımız ruhumuzun bize yüklediği bir sorunsalmı.Yada tüm suç beynimizi iyi kullanmadıgımızdanmı.Biz kendimizi ahlaklı görürken başkaları ahlaksızlığımızı bizden iyi biliyorsa biz kendimizi kandırmış olmuyormuyuz.Ahlaklıysak neye göre hangi ahlakın yakınsalıyız. kutsal kitabınmı .Kendi egolarımızınmı.Yoksa bunların dışında tüm suçların izdüşümümüdür ahlaklı olmamız.İnsan denen varlık niçin böylesi sıradan ve yetmezlik içindeyken kendini dünyanın egemeni olarak görüyor.Çogunulgumuz çok basit zevkleri yaşam sanıyoruz aslında olması gerkren yaşamın küçük kılvılcımlarını hayatın aydınlığı olarak görüyoruz.Tabiki yanılgılarımıza bir yanılgıdaha eklediğimizin farkında bile değiliz.
Bir bina nasıl güçlü kalır .Binayı tekniğine uygun yaparsınız güçlü kalır.Zemin yumuşaksa sert zemini bulmak için kazık çakmalısınız,Alt katlarda kolanlar arasında tekniğine uygun beton perde yapmalısınız.Bina yüksekse ve bölge riskliyse buna çelik konsisyonu ekleyin! dahası izalatörleride düşünebilirsiniz. Tüm bu uygulamaları ülkenin donanımlı mühendisleri tavsiye ediyor.Peki bunlar biliniyorda niçin yapılmıyor.Bunların hepsi yapılacaka olsa bir binanın kaba inşaatı binanın yüzde kırkından yüzde altmışına çıkmış oluyor .Böyle bir binanın maliyetini siz düşünün.! Dialektik yanışıma ülkede depremlerin felakete dönüşmesini şöyle açıklıyor olabilir ! birinci neden ekonomik ikinci neden bilgiçlik.Çevrenize şöyle bir baktığımızda bilgiç tiplerin her konuda nutuk attığını rahatlıkla gözlemlersiniz.
Basit ruhlar basit işlerle uğraşıyorlar.Kıskançlıklar törpülenmemiş yüksek benlik egosu .Kişiligin suni varsallarla bütüncenme kaygısı ve gerekçesi ne olursa olsun bizi hiçleştiren ölüm. Bu yalan dolan hayatın egemeni kim olabilir.Tabiki tanrı .Bizler onun kölesiyiz.Bizi mükemmel yaratmış.Onu red etmemiz bizi bu meçhuliyet yolculugunda tamamen savunmasız bırakıyor.Hadi diyelimki tüm inançları bir kenara itelim .Zihnimize reset atalım Tüm ibadet haneleri dozerlerle yıkalım .Bunu yapınca sizce özgürmü olacağız bu mümkünmü inançtan ruhumuz vazgeçecekmi .Peki ölüme nasıl katlanacağız.Yüregimizdeki vicdanı nasıl neyle besleyecegiz.Eşitlik hak hukuk kardeşlik umutlarını nasıl neye göre biçimlendireceğiz.Hangi toprağa umut tohumlarını ekeceğiz. İnsan olma vasfımızı nasıl koruyacağız. Bunların hiç birini yapamayacağımızı iyi biliyoruz. Bu belirsiz misafirliğimizde zorlamanın hiç anlamı yok.Yaşam kendi kurallarını koymuş biz o kuralların küçük karıncalarıyız.Çok böbürlenmenin inanın anlamı olmuyor.
Ne kadar mahcubuz biliyoruz.Yaşamaktan utanır olduk.Bir kab yemek hak edilmez oldu bize.Yorgun ruhlarımız ölümü tanıdı .Korktuk gülümsemekten doğan güne ! Bu topraklar çok acılar gördü.İlmek ilmek örüldü acıları hırka diye giydik üstümüze.Yırtık donlu cehalet açtı eteginide kimseler utanmadı.!
Eger gerçekçi değilseniz ahlaklıda değilsinizdir.Ahlak denilen kavram yaşam kurallarının olurluluguyla ilgili bir durum degilmidir. Açıkcası yaşam varlığıyla koca bir yalanken bizim ahlaksal konumumuz nereye oturmuş olabilirki. Onun içindirki insanlık değerlerinin tavan yapması gereken felaketlerde bile ruhumuzun içsel çatışkılarından kurtulamıyoruz.Bireyler olarak ailede içinde ible haksızlıklara sömürüye riyaya muhatap olanlarımız azımsanmayacak kadar çok olmuyormu.Kuralsız amaçsız ve anlamı olmayan bir köhne boşluğun içinde degilmiyiz.Kendisini dünyanın merkezi sanan zavallılık içimizde tünemiyormu !
Rüyamda birileri ile kavga içindeyim. koca götlü yalanlarına bıçak vurmaya çalışıyorum.Sahte gülümsemelerinin ruhundaki şirkefçe iticiliğe bir tavır koymak istiyorum. Köhne ruhlarının ömürlerindeki buruyganlık bana ve çocuklarıma bulaşsın istemiyorum.Yaşamaya çalıştığım mütevazi hayatta kimsenin kıçını yalamadım.Kimsenin yalaklığını yapmadım.Belkide bunun için kimsenin histerik cehaletinemahkum olmak istemedim.Yaşamak hafife alınacak bir durum degildir.
Ah bu zavallı cehalet apartmanlar dikti kıçlarına şatavatlı taşıtlar aldılar. İçlerindeki ilkel basit kirlerinden kurtulamadılar !
Doga tüm tabuları yerle bir ediyor ! Böyle bir sonuçta dininde geleceğini öngörebilmek inanın meçhul bir belirsizlikten başka bir yol bırakmıyor düşünen beyinlere ! Altı şubatta Anadolu coğrafyasındaki depremlerde onbinlerce insan birkaç saniye içinde en güvenli oldukları evlerinde yataklarında kıyameti yaşayıp bir kaç saniyede ölümle karşılaştılar ihtimal binlercesi enkaz altında ölümü kabullenip yitkleşti.Dünyanın yalan olduğunu çok kötü anlamış oldular. Akıl sahibi bir çok düşünce insanı ortaya çıkan bu vehameti ‘kıyamet ‘olarak değerlendirdi.Yirmibirinci yüzyılda insanlar oturdukları konutlarına girmekten çekinir oldular ! Ölüm meçhuliyetini dinlerle açmaya çalışsada yaşam arzusu içimizden çekip giden bir heves olamıyor.İnsanlık tarihi boyunca hekimliğin saygı görmesinin ana gerekçeside bu olsa gerek yaşama arzusu. Büyük felaketlerde devletler iyi örgütlenememişse yönetim kadrolarında donanımsızlık varsa hizmet oluşturmakta zaaflar yaşanıyor. Gerçekler afaki yansımaları bir cam gbi kırıp parçalıyor.En önemli hak olan yaşam hakkı bireyin elinden alınıyorsa doğanın eziciliği insanın yaşamına derbe vurabiliyorsa bir şeylerin yanlışlığına mahkum olmuş olmuyormuyuz ! Bir felaket çok geniş bir coğrafyada ortaya çıksa dahi biz o felaketi bölüp parçalarıp yenilir yutulur bir kıvama getirmeyi beceremiyorsak yanlışların içinde olmuyormuyuz. Evet tanrı kendisine inanılan topraklardaki kullarından umudu kesmiş olabilirmi mümkünmü bu .Onun esirgeyen bağışlayan tavrı buna musade edebilirmi.Tanrı kullarına kıyameti yaşatabilirmi !
Ah bu karanlık kaderimiz yobaz bataklıklarda tüketiyorsun bizi. Tüm renkler siyaha boyanıyorda görmezden geliyorsun !
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.