- 199 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ADI NEYDİ
Yazın sıcağı çöktü. Ekini biçtik. Yorulunca ardıcın gölgesine oturduk. Tarla taşlıktı. Güneş tam karşıya geçti. Sıcak destelerin üzerinden yüzümüze doğru yansıyordu. Suyu Elmalı’dan getirdik. Çıkak da ekindi. Biz Yandaklı’daydık. Çobanlar keçileri otlatmış. Yavaş yavaş eve dönüyordu. Susayan keçiler koşa koşa su içmek yerine destelerin arasına daldı. Babam hiddetlendi. Çobana bağırdı. Keçileri kovaladı.Kör Bekir denen bir akrabamız vardı. Hamallık yapar. Yevmiyeye gider. Üçte bir beşte bir Kadirli köylerinde ekin biçer. Dinç, çalışkan birisidir. Çilli Emine’yi kaçırmıştı. Yirmi kadar keçileri vardı. Göpur’un başında mezdelerden güveldek keserdi. Yazın da gürgen , demirçik ne denk gelirse tırpan çalardı. Babası Faloğlan derler sefil bir adamdı. Taşları sökerdi. Çağıl bağlayıp arkasını kazmayla ekerdi. Bozbaş ve çavdar yutardı. Biçilen saplar Yandaklı’nın harmanında gemle işlenirdi. Harmanın kenarı ağıllıydı. Yoksa davarlar sapın kellesini koymazdı. Ebem Haccatın ailenin akıl hocasıydı. Ali Karısı pek bir şeyden anlamazdı. Davar işleri ,tarla, sap saman işlerinden anlamazdı. Hele doğum işinden hiç anlamazdı. Aşağıdan sesler gelmeye başladı.Çilli Emine doğum sancısıyla kıvranıyordu. Ali Karısı Haccatın Haccatın diye dağı taşı inletiyordu. Ebem bir hışımla Gıraç’a indi. Kör Bekir Emine ile ile beraber çaresizce yardım bekliyordu. Evin önünde dut ağacı vardı. Çocuklar dibine cızzan yapmıştı. Dönüp dönüp duruyordu. Ev topraktı. İki odası vardı. Bir odasında gelin kalırdı. Ocaklık tarafında çocuklar ve anne baba kalırdı. Herkes halinden memnun gibiydi. Gelin gaynana bazen anlaşamazdı. Şalvar, gocuk mıklarda asılı olurdu. Fanile, don, süveter bohçada olurdu. İçerden herkesi çıkardılar. Döşeğin üstüne yatan Emine avazı çıktığı kadarıyla bağırıyor. Emineyi döüyorlar diye üzülüyordum. Az sonra çocuk doğdu. Herkes sevindi. En çok da Haccatın ebem sevindi. Kör Bekir’i çocuk toprağına saldı. Toprak geldi. Un eleğinde elenen ince toprağın içine ataşta kızdırılan kiremit atıldı. Yorgan yüzünden bezin üstüne toprak serildi. Çocuk üstüne yatırıldı. İyice sarıldı. Tırpanla kesilen göbek bağı damın duvarının içine saklandı. Çocuğun kırkı çıktı. Sık sık hastalanırdı. Faloğlan çocuk saplıcan olmuş derdi. Bir yıl sonra mıktardan haber geldi. Nüfusa yazılmayan çocuk kalmayacaktı. Atlı devriyeler geldi. Hekes çok korktu. Acilen bu çocuğun yazılması gerekiyordu. Köyden kazaya araba yolu yoktu. Ancak iki üç saat yürüyerek gelinirdi. Kör Bekir ala şafakla çocuğu yazdırmak için yola çıktı. Tüfeğini omzuna taktı. Ne olu ne olmazdı. Yolda karşısına ayı, kurt çıkabilirdi. Tüfeği işemik depesine sakladı. Doğruca nüfus dairesine geldi. Nüfus memuru kütük defterini çıkardı. Hüviyetini ver, dedi. Verdi, hangi köy, adı ne ...suallerine başladı. Kör Bekir heyacanlandı. Çocuğun adını bilemedi. Düşündü hatırlayamadı. Ne yaptıysa da aklına bir türlü gelmedi. Adını öğrenmek için tekrar yaya olarak köye dönmeye karar verdi. iki saat yol yürüyünce yoruldu. Bir mezdenin gölgesinde otururdu. Dinlenip yola devam etmek isterken çocuğun adı aklına birden geldi. Köye dönmekten vaz geçti. Doğruca nüfus dairesine geldi. Adı ne sorusuna Necati cevabını verince muamele tamamlandı. Sevinçle köye döndü.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.