- 185 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SARAYLAR.
SARAYLARIN TARİHİ GEÇMİŞİ.
Saray’ın tarihçesini Trakya tarihçesinden ayırmak mümkün değildir. Tarih boyunca Trakya’ya egemen olan kavimler Saray’a da egemen olmuşlardır. Asya ve Avrupa kıtalarının karşılıklı geçiş yolu üzerinde olmasından dolayı Trakya, sürekli istilalara uğramıştır.
Trakya’da görülen ilk yerleşikler TRAKLAR’dır. Traklar, Hint - Avrupa kökenli bir kavimdir. M.Ö. 4000 - 2000 yılları arasında Anadolu’dan gelen Traklar taş ve maden kültürünü Trakya’ya getirmişlerdir. İlk dönemlerinde ilkel kabileler topluluğu olarak görülen Traklar, zamanla kaynaşarak güçlü topluluklar oluşturmuşlar ve kendi kültürlerinin oluşturmuşlardır. Yunanlıların Ege, Marmara ve Karadeniz’de egemenlik kurmak istemeleri ve kıyılara çıkmaları, Traklarda "Yurt" kavramı oluşmasını sağlamış bunun sonucunda Yunanlı kolonilerle şiddetli çatışmalara girmişlerdir.
İran ve Önasya’da hakimiyet kuran Persler ve Karadeniz’in kuzeyinde İmparatorluk kuran İskitler arasındaki yoğun egemenlik savaşları sonucunda Trakya bir mücadele alanı haline gelmiştir. Pers hükümdarı Keykavus M.Ö. 525’de komutanı Bakak Soyhan’ı Trakya’ya göndermiş, Bakak Soyhan Saray ve civarına yerleşmiştir. Pers Kralı Dareus ise İ.Ö.514-513 yıllarında Tuna’nın kuzeyine kadar ilerlemiştir. Dareus’un ordusu bu seferi sırasında Istrancaların batısındaki büyük su kaynaklarının bulunduğu Ergene Nehri çevresinde kamp kurmuştur.
M.Ö. 168’de Romalıların Trakya’yı ele geçirmesi bölgedeki Trak egemenliğini sona erdirdi. Traklar yaşanan göçlerle asimile olarak tarih sahnesinden silindiler.
Saray Büyük Yoncalı’da bulunan Tümülüsler TRAKLAR döneminden kalmıştır. Tümülüs ölülerin hatta Heredot’a göre asillerin atlarının gömüldüğü anıt mezarlardır. Heredot "bir Trak öldüğünde ceset üç gün evde bekletilir.Bu arada kurbanlar kesilir, cenaze ziyafetleri düzenlenir, ceset yakılır yahut yakılmadan mezarın içine konulur.Ağıtlar yakılır, şaraplar içilir,silah oyunları oynanır ya da spor müsabakaları düzenlenir. Mezarın üzerine yığma tapa meydana getirilir." şeklinde tümülüs oluşumunu aktarmaktadır.
Roma İmparatoru Cladius M.S. 46 yılında bütün Trakya’yı ilhak etti. Akınlar, istilalar ve göçler sonucunda bölge nüfus yapısı hızla değişti. Avarlar, Peçenekler, Slavlar, Bulgar ve Yunan akın ve istilaları ile Haçlı Seferleri bölgenin demografik yapısını değiştirmiştir. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu döneminde bölgede Yunan ve Bulgar nüfusu artmıştır.
Osmanlı Dönemi
Selçuklular döneminde Türklerin Anadolu’ya yerleşmeleriyle birlikte Trakya’ya akınlar yapmaya başladılar. Anadolu beyliklerinden Aydınoğulları Beyliği, Çanakkale Boğazı üzerinden Vize’ye kadar gelmiştir.
1357 yılında Süleyman Paşa komutasındaki Türk kuvvetleri Trakya’nın büyük bir bölümünü ele geçirdiler. Ancak Trakya’nın fethi 1365 - 1368 yılları arasında Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa ve onun kumandanı Hacı İlbey tarafından tamamlandı. Bölgenin Türkleşmesi Anadolu’daki Yörüklerin toprak verilmek suretiyle Trakya’ya gönderilmeleriyle sağlanmıştır. Bölgeye yerleşen Yörük Boyları, hayvancılık ve tarımla geçimlerini sağlamışlardır.
Fatih Sultan Mehmet döneminden 19. yüzyılın sonlarına kadar Edirne Vilayeti, Kırkkilise (Kırklareli) Sancağının, Vize Kazasına bağlı bir nahiye olan Saray, Edirne ile İstanbul arasındaki yol üzerinde bulunmasından dolayı önem kazanmıştır.
Saray’ın asıl gelişimi ve imarı Ayas Mehmet Paşa zamanında gerçekleşmiştir. 1536 - 1539 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman’ın Sadrazamı olan Ayas Mehmet Paşa, kendine vakıf olan bağlanan Saray’a Ayas Mehmet Paşa Camii, medrese ve külliyesi ile hamamını yaptırarak kenti önemli bir merkez haline getirmiştir.
Saray’ın Osmanlı dönemindeki önemli bir yeri de Kırım Hanlarına ikinci yurt olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu içindeki Kırım Hanlığından çeşitli nedenlerle uzaklaştırılan Han ve Kalgaylar, Saray ve çevresindeki köy ve çiftliklere yerleştirilmişlerdir
18.yüzyılın sonları, Osmanlı İmparatorluğunun gerileme döneminden çöküş dönemine geçtiği dönemdir. Yüzyılın ikinci yarısındaki Fransız İhtilalinin (1789) yeşerttiği etnik milliyetçilik hareketleri sonucu balkanlarda başlayan baş kaldırmalar ve isyanlar bölgenin etnik yapısını bozmuştur. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) sonunda imzalanan Berlin Antlaşması ile Bulgaristan Prensliği kurulurken bunun sonucunda binlerce Türk Edirne’nin doğusuna ve Anadolu’ya göç etmiştir. I.Balkan Savaşı (1912) sırasında Trakya, Çatalca’ya kadar Bulgaristan’ın işgaline maruz kalmış, II.Balkan Savaşı ile Edirne ve Kırklareli Osmanlı Devleti tarafından geri alınabilmiştir.
Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşında (1914 - 1918) yenilmesiyle İtilaf Devletleriyle 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmıştır.
Kurtuluş Savaşı ve Saray
Trakya’da muhtemel Yunan saldırısına karşı korunmak amacıyla teşkilatlanma çalışmaları Mondros Ateşkes Antlaşmasından önce başlatılmıştır. Dönemin Sadrazamı Talat Paşa, Berlin dönüşünde Edirne Garında Vali Zekeriya Zihni Bey ile görüşmüş ve bir halk teşkilatı kurulmasını tavsiye etmiştir. Görüşme neticesinde 2 Kasım 1918’de Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. Cemiyet, muhtemel Yunan saldırısına karşı halkı uyandırmak I.Kolordu ile işbirliği yaparak saldırı halinde kolorduya yiyecek ve askeri destek sağlamak ve Trakya’nın düşman eline geçmesini önlemek amacıyla kurulmuştur.
Saray Müftüsü Ahmet Leziz Efendi, Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Edirne’deki Büyük Kongresinde fikirleriyle harekete büyük katkı sağlamıştır.
20 Temmuz 1920’de Yunanistan’ın, Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7. maddesine dayanarak Doğu Trakya’yı işgal hareketine başlamasıyla bölge halkının endişelerinde yersiz olmadığı görülmüştür. Yunan ordusu Tekirdağ ve Marmara Ereğlisi kıyılarından başladığı işgal hareketini çok kısa bir sürede tamamlayarak Trakya’nın tamamını ele geçirmiştir.
Saray’ın işgal dönemindeki Kaymakamı Arap Kaymakam olarak bilinen Sadullah KOLOĞLU’dur. 1884�de Derne�de doğan Sadullah KOLOĞLU’nun babası günümüzün ünlü yazarlarından Orhan KOLOĞLU’dur.
Arap Kaymakam� diye ünlenen Sadullah Koloğlu önce 2. Abdülhamit�in Aşiret Mektebi�nde okumuş ve ardından da Mülkiye�yi birincilikle bitirerek kaymakam olmuştur. Saray’ın işgali sonrasında Arap Kaymakam, Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Mücadelesine katılmıştır. 1909�dan 1938�e kadar Ege�nin, Trakya�nın ve Karadeniz�in çeşitli ilçelerinde kaymakamlık yapan, Koloğlu yöneticilik kariyerinin son yıllarında da Hakkari ve Bingöl�de valilik yaparak emekliye ayrılmıştır. Emekli olduktan sonra çeşitli işlerde çalışarak yaşamını sürdürmeye uğraşan Koloğlu hiç beklemediği bir anda Başbakan olmak üzere Libya�ya davet edilmiştir. Saray’ın Arap Kaymakamı yabancı bir ülkenin Başbakanlığını yapan ilk Türk’tür.
Saray’da Yunan işgali 2 yıl 3 ay sürmüştür. Yunanlılar yerli halka büyük işkenceler yapmış, kasabanın ileri gelenleri ile civar köylerde kendilerine zararlı olabilecekleri Midilli, Pire üzerinden Milos Adasına sürmüşlerdir. Sürülen 3160 kişiden 438’i işkence ve bakımsızlıktan, 179’u tifüsten, 205’i açlıktan, 24’ü dayaktan ölürken sadece 29 esir hastalıktan ölmüştür. Sağ kalabilenler 23 Mart 1923’te Yunan bandıralı Propoutis vapuru ile İstanbul’a getirilip serbest bırakılmışlardır.
Kazanılan Kurtuluş Savaşı sonucunda 11 Ekim 1922’de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması ile Trakya, Yunan işgalinden kurtulmuştur. Saray’ın Yunan işgalinden kurtuluşu ise 1 Kasım 1922’de gerçekleşmiştir.
Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Romanya, Sırbistan, Bosna Hersek, Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Yunanistan ve Bulgaristan’da yaşayan Türkler için Türkiye sığınak ve özlem ülkesi haline gelmiştir. Göçlerde ise ilk durak Trakya olmuştur. 1930, 1950, 1979 ve son olarak 1989’da yoğun göçler yaşanmıştır.
Cumhuriyet döneminde Tekirdağ’a bağlanan Saray, bu dönemde hem huzur ve sükun bulmuş hem de kalkınma hamlesiyle iç göç alan, güzel yurdumuzun müstesna bir bölgesi haline gelmiştir.
Balkanlardan Göçler
Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Romanya, Sırbistan, Bosna Hersek, Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Yunanistan ve Bulgaristan’da yaşayan Türkler için Türkiye sığınak ve özlem ülkesi haline gelmiştir.
Osmanlı Devletinin son dönemlerinden itibaren başlayan göçler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile de sürmüştür. İlk büyük göç hareketi, 1923 yılında Lozan Barış Antlaşmasında Azınlıklarla ilgili alınan Mübadele Kararı gereği yaşanmıştır. Bu dönemde yaklaşık 500.000 Türk, Yunanistan’dan Türkiye’ye gelmiştir. Bu göçü daha sonraki yıllarda Bulgaristan’dan gerçekleşen büyük göçler izlemiştir. 1950 - 51 yıllarında 154.000, 1968 - 78 göçlerinde 130.000 Bulgaristan Türkü Türkiye’ye gelmiştir.
1989 yılında Bulgaristan’ın gerçekleştirdiği geniş kapsamlı zorunlu göç, Büyük Göç olarak tarihe geçmiştir. Dönemin Bulgar yöneticileri, ülkelerindeki Türklere zorla Bulgarlaştırma politikası uygulamaya kalkmışlardır. Bulgarlaştırma süreci 1984 yılının Aralık ayında Kırcaali bölgesinde kanlı olaylarla başlamış ve bir çok Türk, tanklar altında kalmış bir çoğu da kurşuna dizilmiştir.
Türklerin okulları kapatılmış; silah zoruyla, asker gücüyle ve ölüm tehdidiyle adları Bulgar adları ile değiştirilmiş, giyim-kuşamları yasaklanmış, camiler tahrip edilmiş, mezar taşlarındaki Türk olduklarını simgeleyen ay yıldızlar kapatılmış ve mezar taşlarından kaldırımlar yapılmış, cenazeler Bulgar mezarlıklarına gömülmüşlerdir. Ailelerde dahi Türkçe konuşmak yasaklanmıştır. Karşı gelen, tepki gösteren Türkler, ölüm kamplarına ve hapishanelere gönderilmiştir. Bulgaristan yetkilileri tüm dünyaya ülkelerinde Türk nüfus bulunmadığını bildirmişlerdir. Gerçekleşen bu insanlık suçunun son bölümünde ise 1989 yılının Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında yaklaşık 312.000 Bulgaristan Türkü, evlerini barklarını bırakarak Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmışlardır.
Bütün bu göç hareketlerinde göçmenlerin ilk uğrak yerleri ise Trakya olmuştur. Bu göç hareketleri neticesinde binlerce göçmen Saray ilçe merkezi ve köylerine yerleşmişlerdir. Uyum sorununu kısa bir sürede atlatan göçmenler, değişik iş kollarında faaliyet göstererek yaşamlarını sürdürmektedirler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.