- 353 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Afet, Risk ve Acil Durum Yönetimi, Bakanlık Düzeyinde Teşkilatlanmalıdır
Afet, Risk ve Acil Durum Yönetimi, Bakanlık Düzeyinde Teşkilatlanmalıdır
Not: Bu öneri yazısı, resmi kayıtlara da girmesi için, CİMER’e de ulaştırılmıştır.
Yaygınlaşması için, lütfen paylaşımda özen gösterelim.
Bizleri derinden yaralayan, yaşarken tanık olduğumuz en büyük doğal felaket; 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş ilimizde medyana gelmiştir. Sabaha doğru saat:04.17’de 7,7 şiddetinde, saat 13.24’de ise 7,6 şiddetinde meydana gelen depremler ve devamındaki artı sarsıntılar, tüm yurttaşlarımızı üzüntüye boğmuştur. Vefat edenlere, Allah’tan rahmet, tüm yararlılara acil şifalar dilerim. Yaralarının sarılması, mağduriyetlerinin giderilmesi; sosyal devlet ve yardımsever millet anlayışımızın sorumluğundadır.
Zaman zaman farklı makale ve kitap çalışmalarımda konuyla ilgili uyarı ve önerilerimi yazsam da durumun güncelliği ve önemine karşılık ilaveleriyle tekrar yazma ihtiyacı duydum.
1999 Marmara depremine; devlet ve millet olarak çok hazırlıksız yakalandık. Olağanüstü durumları; önceden tahmin etsek de, hazırlık ve öngörülerimiz yetersiz kaldı. 2009 yılında AFAD’ın kurulması, 2012 yılında yürürlüğe giren, kentsel dönüşüm kanununun çıkması, 2013 yılında yürürlüğe giren Afet ve Acil Durum Müdahale Yönetmeliği’nin yayınlanmasıyla daha profesyonel bir yaklaşım sergilesek de bu bilinç ve yeterliliğin tabana daha kapsamlı yayılması gerekmektedir.
Risk ve kriz yönetimi, teknik yeterlilik ve acil müdahale için daha organize bir kurumsal kimliğe ihtiyacımız var. Afet, risk ve acil durum yönetimi, bakanlık düzeyinde teşkilatlanmalıdır. Her bölgede ve ilde müdürlükleri de olması gereken bakanlık teşkilatı; sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliği içerisinde, zaman zaman eğitim, tatbikat ve bilgilendirme seminerleri vermelidir. Hatta her mahalle, her iş hanı, site ve apartmanda bir temsilcisi, iletişim sorumlusu bulunmalıdır.
Devlet aklı/birikimi/gücü, hükümet yönetimi, parti siyasetinin ve millet egemenliğinin; farklı farklı yapılar, kimlikler ve kavramlar olduğunu anlamak istemediğimiz sürece, her hamlemiz hedefine ulaşamayacaktır.
Yasal toplumsal altyapısını oluşturmak için öncellikle ilave Anayasa maddesi öneriyorum:
“Hak ve fiil ehliyetine sahip olan ve 18 yaşına girmiş kız/erkek her vatandaş, görevi ve mesleği ne olursa olsun, 25 yaşına gelene kadar; an az 3 aylık, “afet, risk acil durum, planlama, uygulama, güvenlik ve tasarruf” eğitimi almak, yapılacak yazılı sınav/mülakat ve uygulamadan başarılı olmak zorundadır.”
Sel, büyük yangın, heyelan, çığ, deprem, fırtına, orman yangını, kimyasal/biyolojik saldırı, salgın hastalık vb. acil durum ve afet anında; büyüklük ve bölgesine göre, kısmı ve genel afet bölgesi ilanıyla birlikte, resmi ve sivil tüm kurum ve kuruluşlar, daha önceden tebliğ edilen görev bölümüne dahil olmalıdır.
Afet, risk ve acil durum Bakanlığı’nın teşkilatlanma ve görev şemasına öncelikle girmesi gereken kuruluşlar: AFAD, UMKE, KIZILAY, itfaiye, zabıta, Jandarma ve diğer sivil toplum kuruluşlarıdır.
Mesai zamanı haricinde ve tatil olsa dahi, acil toplanan TBMM genel kurulunda, ilgili yer, afet bölgesi ilan edildiğinde, acil müdahale sonrasında, bu bakanlık ve bağlı kuruluşlar süratle görev alacaklardır.
TBMM bu yetkisini, devlet başkanına da, süreli olarak devredebilir.
Bakanlığın görev alanındaki süreçler; önleme ve zarar azaltma, hazırlık, kurtarma ve ilk yardım, iyileştirme ile yeniden inşa evrelerinden oluşan planlamadan oluşmaktadır. Acil durum halinde; iletişim, enerji, işgücü, ulaşım, gıda, donanım, teçhizat, teknoloji ve tüm koordinasyon, bakanlık marifetiyle sürdürülecektir.
Bakanlık ve tüm çalışan/yönetici kadrosu; ülkenin alanında en başarılı, yetenekli, bilgili, donanımlı şahsiyetlerinden seçilmeli, liyakat ve ehliyet, politika ve inanç etiketine harcatılmamalıdır.
Yerel ve ulusal, A-B-C alternatifli acil durum uygulama planlarımız, her an aktif edilebilecek konumda, göreve hazır olmalıdır. Afet bölgelerinde, yurtiçi ve dışı mali yardımlardan da kullanarak, afetlere dayanıklı Kentsel dönüşüm toplu konutları acilen inşa edilmeli, devamında risk altında olan ve nüfus yoğunluğu yüksek olan İstanbul ilimiz de kentsel dönüşüm kapsamına alınması gerekmektedir.
Yeni bir keşif ve icat yapmamız gerekmiyor. Japonya gibi, her an en büyük şiddetle sarılmaya maruz bir ada ülkesi nasıl başarmışsa biz de başarabiliriz. Keşke taklidine dahi razı olduğumuz uygulamaları, daha ileri düzeyde geliştirebilsek de dünyaya örnek olabilsek.
Afet ve Acil Yardım Deniz Hastanesi
Deprem, sel, yangın, fırtına, salgın, saldırı ve diğer afetlerde anlık müdahalelerde bazen yetersiz kalabiliyoruz. Daha hızlı ve verimli müdahale için bir öneri sunmak istiyorum.
Şehir hastaneleri gibi, gemi hastaneler inşa edebiliriz. Deniz sahilinde, limanda olağan dönemlerde de yöre halkına sağlık hizmeti sunabilecek bu deniz hastaneleri, aynı zamanda afet konaklama hizmeti, arama, kurtarma hizmeti de sunabilecektir.
Afet anında, pandemi durumunda, her türlü dijital iletişimin kesildiği durumlarda; telefon, internet, telsiz röle istasyonu, GSM baz istasyonu olarak da görev yapabilir. Teknik laboratuvarlarla desteklenebilir.
Akdeniz, Ege, Marmara, Karadeniz bölgelerinde birer adet yapılabilir.
Afetin yoğunluğu ve bölgesine göre, diğer yüzer hastaneler, afet bölgesine anında hareket edebilir.
Böyle bir projenin finansmanı, komşu ülkelerimizle birlikte de sağlanabilir. Bu vesileyle, yeni ve pozitif komşu ilişkileri geliştirilebilir. Deniz kıyısına yakın olmayan afet bölgelerinden, en yakın gemiye, kara ve hava yoluyla ulaşılabilir.
Doğal afet anında, projeye dahil olan ülkelere de hizmet sunulabilir. Deniz hastanesi, konaklama tesisi ve acil yardım ekibi; yerel afetin olumsuz şartlarından en az etkileneceğinden, her an hizmete hazır olacaktır. "Korkulu rüya görmektense, uyanık kalmak daha iyidir" diye bir atasözümüz vardır. 15 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da, büyük bir deprem bekleniyorsa, bu tehlikeye hazırlık odaklı, insan merkezli ne yapılsa azdır.
Zihnimizle tutuşturduğumuz yangını, üfürerek söndüremeyiz
Doğal afet ve olağanüstü durumlar, bireylere ve devlet mekaniz¬masına; önce vicdani sonra yasal sorumluluk ve ödevler yüklemekte¬dir. Modern toplumlar; şüphe, boşluk, ikilik, inisiyatif, kuşku, varsa-yım, temenni içermeyen yazılı yasalarla yönetilmeleri gerekir. “Araba devrildikten sonra, yol/yöntem gösteren çok olur” atasözünü haklı çıkarabilecek girişimlere kapı açmamak gerek.
Anayasamızın 44. ve 45. Maddeleri, toprak, tarım ve hayvancılık ile ilgilidir. Doğal kaynaklar ve ormanlarımızla ilgili anayasa mad¬deleri ise; 168,169, 170. maddelerde anlatılmıştır. “Devlet ormanları korur” hükmü, devletin hangi kurumu marifetiyle icraata döküle¬cektir? Orman Bakanlığı mı, THK mı, belediyeler mi veya başka bir kurum mu? Yetki ve görev kargaşası olunca, “Yangını söndürmek belediyelerin görevidir” diyenler de çıkmıştır. Belediyelere, orman yangını söndürebilecek bir donanım, sistem, personel, hava aracı tahsis ettik mi ki, sorumluluğu onlara yıkabiliyoruz?
Batıda veya doğuda, gelişimi ve değişimi önemseyen toplumlar; son iki yüz yılda, kendi aralarındaki kavgaları azaltıp, bilim, man¬tık, felsefe, akıl ve sanatsal birikimlerini, endüstri ve teknolojiye dö-nüştürerek, yaşam ve yönetim kalitesini yükseltmişlerdir. Bizler ise çoğunlukla eskiyi yenileyemedik, günümüzü yaşanılır kılamadık ve geleceği de planlayamadık.
1956 yılında kabul edilmiş olan 6831 sayılı orman kanununun 69. ve diğer maddeleri; orman yangınlarını önlemek ve söndürmek görev ve yetkisini, Orman idaresine vermiştir.
Afet, Risk ve Acil Durum Bakanlığı kurulup; teşkilat yapısı ve görev tanımı da anayasamıza yazıldığında, hukuki ve idari belirsizlik ve aksamlar en alt seviyeye inecektir.
Ayrıca, YÖK, TÜBİTAK ve TBMM karma üyeleriyle; “Doğal Varlıklar ve Ekolojik Yaşamı Koruma Bilim Kurulu” oluşturulmalı¬dır.
Uzman ve yetkili kurullarca, daha da geliştirilmek üzere, öneri olarak iletir, saygılar sunarım.
Samsun, 07.02.2023
Ali Rıza Malkoç
arm.web.tr
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.