- 285 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kâfirler İsteseler de Allah'ın Nurunu Söndüremezler
Kur’an-ı Kerîm Mü’minler için gerçek anlamda şifa kaynağıdır ve aynı zamanda da rahmettir. Kâfirlerin de yalnızca hüsranını, ziyanını artırmaktadır. Stockholm Büyükelçiliğimiz önünde Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i yakma eylemine izin verip kirli hain emellerin gerçekleşmesi için polis korumasına alan İsveç makamlarını lanetliyor, şiddetle kınıyorum. Kur’an-ı Kerim’e uzanan hain kirli eller kırılır. Bu hainliğin hesabı sorulur. Biz Müslümanlar hiçbir inancın kutsalına hakaret etmeyiz anacak kutsalımıza saldırılmasını da asla görmezden gelemeyiz ve izin veremeyiz. Öncelikle bu ve benzeri hainlik girişimleri elimizle ve dilimizle engellemek için çalışırız.
Âyet-i Kerimelerde: “Hani, Meryem oğlu İsa, ‘Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim’ demişti. Fakat (İsa) onlara apaçık mucizeleri getirince, “Bu, apaçık bir sihirdir” dediler.” “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff Sûresi âyet:6,8) "Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr Sûresi âyet:9) Bu âyet açıkça göstermektedir ki, Kur’an-ı Kerim Allah’ın koruması altındadır ve kaybolmaksızın, en ufak bir tahrife uğramaksızın kıyamete kadar aslını muhafaza edecektir. Kâfirler isteseler de Allah (c.c.)’ın nurunu kesinlikle söndüremezler ve söndüremeyeceklerdir.
“Biz, Kur’an’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, Mü’minler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” Mü’min; Kur’an-ı Kerimden faydalanmak, feyz almak için okumakta, dinlemekte ve yaşamaya çalışmaktadır. İşte bu özelliklere sahip olanlar Kur’an’a yöneldikleri için, Kur’an, onlara şifa olmaktadır. Ancak Kur’an’a düşmanlık edenler için ziyanlarını artırıcı olması, ondan faydalanmayı düşünmemeleri sebebiyledir. Kur’an-ı Kerîm’in, biz Mü’minlere hayat vermesini, gerçek anlamda şifa olmasını istiyorsak, öncelikle, hayatınızı Kur’an’a vererek samimiyet ve sadakatimizi göstermeliyiz. Mü’min, Kur’an’dan feyz almasını bildiği, bu maksatla okuduğu, dinlediği için, Kur’an âyetleri kendisine şifa ve rahmet vesilesidir. Bunu bir misalle açıklamak gerekirse, kişi hastalandığı zaman gerekli olan maddi ve manevi tedbirlere başvurmalıdır. Hastalığı da şifayı da yaratan Allah (c.c.)’tır. Her hangi bir hastalığa yakalanan hastaya doktoru tarafından yazılan ilaçlardan yararlanmayıp, tedavi olmak istemeyişi, nasıl ki o hastanın hastalığının devamına veya o kişinin hastalığının artmasına yol açarsa, Kâfirlerin, Zalimler’in Kur’an’dan uzak durması da onların hüsranını artırmaktadır.
Fahreddin Razi, Kur’an’ın hem ruhani, hem de cismani hastalıklara şifa olduğunu belirtir ve şu tasnifi yapar: Ruhani hastalık, sapık inanç ve kötü ahlaktır. Sapık inanç ve huyların akıl ve kalplere attığı şüphe ve kirleri Kur’an temizler ve tedavi eder. Bedeni hastalıklara şifa olması da, Kur’an’dan okunan bazı ayetler, başka yerlerde şifası bulunmayan pek çok hastalıklara deva olur.
“İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer.” “De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir.” (İsra Sûresi âyet:82-84) buyrulmuştur.
Hak, hukuk, adalet merkezli olarak mücadele edenler mutlaka başarıya ulaşacaklardır. Kur’an-ı Kerîm, gerçek anlamda kurtuluş kaynağıdır. Kimseyi zor kullanarak kendisine tabi olmaya zorlamaz. Akıl ve gönül’e hitap eder, bu hitabın muhatabı İnsanlar, Kur’an’dan faydalanmaya çalışıp, O’na yönelip, İnanıp bir hayat yaşarlarsa, onlar için, kalıcı bir şifa kaynağı olur. Kur’an’a düşmanlık edenler, gerçek anlamda ki tedavi edici, sıkıntıları giderici olan İlâhi ana kaynaktan beslenmeyip uzak kaldıkları için, onlara şifa kaynağı olmamaktadır. Kur’andan uzak duranların durumu aydınlık yerlerden uzaklaşıp, karanlıkta yaşamak isteyenlerin durumu gibidir. Kişi nasıl yaklaşım gösterirse karşılığı o’na göre gelir.
Müslümanlar Kuran-ı Kerim’i okumak, anlamak ve yaşamakla emrolunmuşlardır. İnandığı ve hayat nizamı edindiği Kuran’a karşı Mü’minin ilk vazifesi O’nu sık sık okumak, okuduğunu anlamak ve anladığını da yaşamak olmalıdır. Kuran’ın ilk emri "Oku” iken şüphesiz Kuran’ı okuyamama diye bir mazeret olamaz. Her Müslüman Kuran’ı okumayı kendisi bilmeli ayrıca aile fertlerine ve öğretebileceği kimselere öğretmelidir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Hadis-i Şeriflerinde: "Sizin en hayırlınız, Kuran’-ı öğrenenleriniz ve öğretenlerinizdir"
Tatbik olunmayan bilgilerden bir menfaat edinilemeyeceği gibi, inanılan, okunan, anlaşılan, fakat yaşanmayan Kurandan da özlenen faydalar sağlanamayacaktır. İnsan beden ve ruhtan müteşekkildir. Nasıl ki bedenin yaşaması için yemeye, içmeye v.b. ihtiyacı varsa, bunun gibi ruhun da gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun gıdası da tam anlamıyla Allah (c.c.)’ın rızasına uygun işler yapıp, yasakladığı fiillerden uzak durmakla mümkündür.
Kur’an’a düşman olup yakmak isteyen kâfirler,
Kur’an’ı Kerîm, insanın hidayetini ister,
Allah’ın nurunu kesinlikle söndüremezler,
Kur’an düşmanlarını, cehennem ateşi bekler.
Ömer LÜTFİ ERSÖZ
Kur’an-ı Kerîm’in nurlu yolunda her daim olmamızı Allah (c.c.)’tan niyaz eder, hainlik eden kâfirlere de tepkimizi net göstermemiz duasıyla sıhhat ve âfiyetler dilerim.
[email protected]
youtube.com/@OmerlutfiERSOZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.